8 Aralık 2014 Pazartesi

OSMANLICA BAHANE!...

Osmanlıcanın okullarda mecburi ders olarak okutulmasını isteyenlerin gerçek niyeti bellidir. Bu insanların Türkiye Cumhuriyeti ile sorunları vardır. Türkiye Cumhuriyeti’ni beğenmezler. Onu kuranlara “ayyaş” derler.  İcraatının ve söylemlerinin çoğunda amaç Cumhuriyeti’in temellerini sarsmaktır.

Aslında Cumhuriyet’in temelleri 1938 yılında Atatürk’ün ölümü ile sarsılmaya başlandı. Geldiğimiz noktaya yavaş yavaş ve Türk Ulusu'nu alıştıra alıştıra getirdiler.

Durum çok vahimdir ve Cumhuriyet büyük tehdit altındadır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin iki temel özelliği vardır: Hakimiyet-i Milliye ve istiklal-i tam. Bugünkü ifadeyle milli egemenlik ve tam bağımsızlık.

Mustafa Kemal Atatürk diyor ki, “Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasi, malî, iktisadî, adlî, askerî, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir.” 

Cumhuriyet düşmanları önce bağımsızlığımıza saldırdılar. Mali bağımsızlığımızı, borçlandırarak, İMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi kurumları ve uluslar arası sermayeyi kullanarak yok ettiler.
Emperyalistler,  politik, askeri, ekonomik tehditlerde bulunarak siyasi bağımsızlığımızı yok ettiler. Bunun için Cumhuriyet düşmanı yerli işbirlikçileri kullandılar. Darbeler planlandı, darbeler yapıldı, Ulusalcı güçler iktidardan uzak tutulmaya çalışıldı.

Ordumuzu NATO emrine verdiler. NATO dışı kalan Jandarmayı da kendi insiyatifleri altına almaya çalışıyorlar.   Ordumuzun çok değerli komutanlarını kumpaslarla tutsak edip TSK’yı tasfiye etmeye çalıştılar.

Milli devlet, milli birlik, milli eğitim milli şuur ve laiklik olmadan milli egemenlik olmaz. Milli egemenlik yoksa Cumhuriyet de yoktur. Saldırı onun için milli olan her şeyedir.  Türk Milliyetini onun için ayak altına almaya çalıştılar.

Millet, egemenliğini yetkili kurumlar aracılığı ile kullanır. Bunlar TBMM, hükümet, ve yargı organlarıdır.  Bu kurumlar birbirinden bağımsız çalışmazsa milli egemenlikte söz edilemez. Özellikle son yıllarda kuvvetler ayrılığı prensibi yok edildi ve devletin üç kuvveti de tek elden yönetilmeye başlandı. Dördüncü kuvvet denilen medya da aynı gücün kontrolüne girdi. Böyle demokrasi de olmaz, böyle milli egemenlik de olmaz.

Milli devlet i yıkıp federe devlet kurmak için müzakereler, pazarlıklar sürüyor. Terör örgütünün eli kanlı lideri Cumhuriyeti yıkmak için ilgililere yol gösteriyor, talimatlar veriyor, tehditler savuruyor.

Ulusumuz dini inanç, mezhep, etnik kimlik temelinde bölünmeye çalışılıyor. Kürtçülük akımları destekleniyor, aleviler Cumhuriyet’e karşı kışkırtılıyor. En yetkili ağızlarda Türk sözcüğü duyulmaz oluyor. Türküm demek faşistlikle eşdeğer hale getirilmeye çalışılıyor. Milli şuur yıpratılıyor.

Milli egemenliğin en önemli şartlarından olan laiklik dinsizlik gibi anlatılarak insanlarımız kandırılmaya çalışılıyor.  Cumhuriyet döneminde, insanlarımızın gerçek Müslümanlığın ne olduğunu öğrenmeleri için yapılan çalışmalar inkar ediliyor. Dindar kesimlerin Cumhuriyet düşmanı olmasına çaba gösteriliyor.  

Vatan topraklarının bir kısmında devlet otoritesi yavaş yavaş yok ediliyor. Dolayısıyla bu bölgeler milletin hâkimiyetinden terör örgütün hâkimiyetine geçmeye başladı.

Osmanlıcanın tartışmaya açılması da Cumhuriyet’in temellerini sarsmak içindir. Türk milletini millet yapan en büyük değer konuştuğu Türkçedir. Osmanlıca diye bir dille bu millet geçmişte de konuşmadı, gelecekte de konuşmayacak. Türkçe yaşamazsa, Türk Ulusu da yaşamaz.

Cumhuriyeti içine sindiremeyenler, Türk milletinin omuzlarına yük olmuş, milleti yoksul, aç, hastalıklı bırakmış, yabancı ülkelerin kontrolüne girmiş, bağımsızlıktan yoksun kalmış, tam bir sömürü ülkesine dönüşmüş olan Osmanlı devletini yeniden kurmaya çabalamaktadırlar.


Bunlar saraylarını ve padişahlarını bile hazırladılar. Osmanlı hayranlarının planları böyle, epeyce de yol aldılar ama Türk Milleti daha son sözünü söylemedi. O söz söylendiğinde, Vahdettin bunlar için bir örnek olabilir. Tabii Türk yargısından kurtulabilirlerse…

Hiç yorum yok: