8 Eylül 2014 Pazartesi

HAYKIRACAK ŞAİR LAZIM

Şair sesi duymaya çalışıyorum ama nafile; susmuşlar, ses yok seda yok.
Mehmet Emin Yurdakul diyor ki;

“Bırak beni haykırayım, susarsam sen mâtem et; 
Unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet, 
Sevenleri  toprak olmuş öksüz çocuk gibidir;”

Türk halkı da öksüz çocuk gibi, özgürlüğü elinden alınıyor; yoksul, sahipsiz milletin üzerinde baskı giderek artıyor ama;

Muini zâlimin dünyada erbâb-ı denaettir
Köpektir zevk alan, sayyâd-ı bi-insâfa hizmetten 

Ne gam pür âteş-i hevl olsa da gavgâ-yı hürriyet
Kaçar mı merd olan bir can için meydân-ı gayretten 

Felek her türlü esbâb-ı cefasın toplasın gelsin
Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azîmetten 

Ne mümkün zulm ile bidâd ile imhâ-yı hürriyet
Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten 

Kilâb-ı zulme kaldı gezdiğin nâzende sahrâlar
Uyan ey yâreli şîr-i jeyân bu hâb-ı gafletten

Diye haykıracak Namık Kemal’i yok.

İktidarda olanlar Devlet’in fabrikalarını; ülkenin ormanlarını, derelerini, dağını, taşını, madenlerini satıyor; kentleri rant kaynağı yapıyor; hırsızlık rüşvet diz boyunu da geçip başımızın üstünden aşıyor ama;

“Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını 
Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini 
Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini. 
Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini... 

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin, 
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! 

Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak! 
Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak! 
Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak, 
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak... 

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin, 
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!”

Diyecek bir Tevfik Fikret yok. Ya da, oturdukları makamdan güç alıp da hırsızlık yapanları görüp, onları şu şekilde aşağılayacak Ziya Paşa yok:

“Milyonla çalan mesned-i izzete serefraz 
Birkaç kuruşu mürtekibin cay-i kürektir 
Bed-asla necabet mi verir hiç üniforma 
Zerduz palan ursan eşşek yine eşektir” 

Türklük aşağılanıyor, Türk milliyeti ayaklar altına alınıyor ama;

“Ben bir Türk’üm; dinim, cinsim uludur;
Sinem, özüm ateş ile doludur.
İnsan olan vatanının kuludur.
Türk evladı evde durmaz giderim.”

Mısraları ile ulusa  Türklüğünü hatırlatıp, kalak ayağa diyecek Mehmet Emin Yurdakul gibi bir şair de yok.

Ülke bölünürken, hukuk çiğnenirken, maddi varlıkları peşkeş çekilirken toplumun sessiz kalmasına karşı onu uyaracak Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu da yok:

“Er meydanlarından çekilir oldun
Çorak iklimlere ekilir oldun
Eğilmek bilmezdin bükülür oldun...
Sürer mi bu gaflet; daha kaç sene?
Uyan ey Türk uyan! Uyumak nene?”

Şairler haykırmadan millet uyanmaz. Aydınların sustuğu veya susturulduğu, etki ajanlarının yalanları ile halkın uyutulduğu, kandırıldığı bir toplum olduk. Şairin dediği gibi, sevenleri toprak olmuş çocuk gibiyiz. Ama bu böyle devam etmez Tevfik Fikret’in dediği gibi, hiçbir gece ebedi değildir, eninde sonunda güneş doğacaktır:

Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa,
Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır;

Göz yumma güneşten, ne kadar nûru kararsa

Sönmez ebedî, her gecenin gündüzü vardır.



Hiç yorum yok: