9 Eylül 2014 Salı

ŞEREF VE NAMUS: İSTİKLAL SAVAŞININ ÖZETİ
Bugün 9 Eylül, Türk Ordularının İzmir'e ulaştığı, İzmir'in düşmanlardan kurtulduğu gündür, kutlu olsun. Sözü İzmir'i kurtaran orduların başkumandanına bırakalım:
“Doğrudan doğruya bana gönderilen bir telsiz telgrafta, İzmir’deki İtilaf Devletleri konsoloslarına benimle görüşmelerde bulunma yetkisinin verildiği bildirilerek onlarla hangi gün ve nerede buluşabileceğim soruluyordu. Buna verdiğim cevapta, 9 Eylül 1922’de Nif (Kemalpaşa)’te mülakat edebileceğimizi bildirdim. Dediğim gün ben oradaydım fakat görüşme isteyenler orada yoktu. Çünkü ordularımız İzmir rıhtımında ilk verdiğim hedefe Akdeniz’e ulaşmış bulunuyordu!
(...)
Efendiler, işte şimdi diplomasi alanına geçebiliriz...” 

Demek ki ne imiş, önce askeri üstünlük sağlayacaksınız, sonra müzakere ve diplomasi..

O günleri, verilen mücadeleyi, bu mücadelenin özünü ve İstiklal Savaşı'nın özetini de Attilâ lhandan dinleyelim:

’Fahrettin Paşa’nın Süvari Kolordusu 8 Eylül günü Manisa’ya girer. Manisa kurtulur. Askerler uzun zamandır savaşmaktadırlar ve henüz süvarilerin midesine sıcak yemek girmemiştir. Manisa’nın kazanılması üzerine, bir yemek yenilmesi emredilir. Seyyar mutfaklar kurulur. Yemek hazırlanmaya başlanır. Fakat bir müddet sonra, İzmir’den bir telgraf gelir. Yunanlılar çekiliyor, yerli Rumlar şehri yakacak…Kazanlar dökülür ve süvariler atlara atlayıp bu gece İzmir istikametinde ve Menemen istikametinde harekete geçerler. 9 Eylül sabahı, birliklerden biri Hilal ve Alsancak dediğimiz bölgeden taaruz başlatırlar. Dört nala ilerlerken hiç beklemedikleri bir şekilde, bir yıkıntının arkasında pusu kurmuş olan yerli Rumların ateşiyle karşılaşırlar. İçlerinden üçü orada şehit olurlar.-
Yüzbaşı Şerafettin Bey’in atlıları savaşarak, Alsancak istikametinden İzmir’e girerler. 9 Eylül sabahı, saat 10.30’da, Konak’ta Hükümet Konağının balkonunda asılı olan Yunan bayrağını Yüzbaşı Şerafettin Bey bizzat indirir. Türk Bayrağını çeker. Ve İzmir Türk olur.
Bu hikayeyi anlatmış ve sormuştur:. ‘Neden bu kadar sene geçtiği halde, hiç birimiz bu üç şehidin kim olduğunu hiç araştırmadık. Onlar her şeyleriyle, İstiklal Savaşı’nın ‘gerçek temsilcileridir’. Sonuna kadar getiriyorlar ve şehre girerken şehit düşüyorlar. Şu kadere bakın. Ben bunu ilk defa, İzmir’de gazetecilik yaparken Karşıyaka’ya geçtiğim yolda bir abide görünce fark ettim. Sıradan küçük bir taş dikilmişti. Nedir diye merak ettim. Çünkü öyle şatafatlı bir şey değildi. Bir gün arabadan indim ve baktım. Üzerine yaldızla eski harflerle kısacak bir not düşülmüş. Ben Cumhuriyet çocuğu olduğum için eski yazıyı bilmiyorum. Onu aynen kopya ettim. Sonra götürdüm, o zaman sağ olan anneme gösterdim. Annem ona baktı ve iki kelime okudu. ‘Şeref’ ve ‘Namus’. Bu iki kelime, bütün bir İstiklal Savaşının özetidir.’ 

Hiç yorum yok: