Fransa’daki olayları sadece benzin ve mazot
zammına bağlamak doğru değil. Bu hareket giderek yoksullaşan halkın Fransız
seçkinlerine karşı bir tepkisidir. Buna benzer olaylar zengin-fakir çelikisinin
giderek arttığı her ülkede beklenmelidir.
Haberleri okurken aklıma Charles Dickens’in
İki Şehrin Hikayesi isimli romanı geldi. Yazar bu romanında 1780 yıllarınaki
bir Fransız köyünü şöyle tarif ediyor:
“Tepenin yamaçlarında küçük bir köy vardı. Bu
köyün ufak bir kilisesi, ormanı yel değirmeni ve zindanı vardı. Bu çevre olduğu
gibi Marquis’indi. Ama buna karşın yoksul bir köydü, çünkü köylü tüm
kazandığını vergi olarak ödüyordu: devlet vergisi, kilise vergisi, efendi
vergisi, mahalli vergi, genel vergi derken, köylü bunlar altında eziliyor, elinde
hiçbir şey kalmıyordu. Kadın ve erkelerin iki seçeneği vardı ya açlıktan
sürünecek ya da zindanlarda çürüyecekti.”
Bu köyden Paris ’ gelen yoksul bir
köylünün halini ise yazar şöyle anlatıyor:
“Zavallı adam sarayı, havuzları, o büyülü Kral
ve Kraliçeyi gördüğünde kendinden geçmişti. Arada bir göz yaşlarına hakim
olamıyor, ağlıyordu. “Çok yaşayın!” diye bağırıyordu.”
İşçinin yanındaki bir Parisli tepkisini şöyle
dile getirir:
“Bu aptallar senin gibilerin sayesinde
görkemli hayatlarını sürdürebiliyorlar. Kendilerini daha da abartıp
küstahlaşıyorlar”.
Fransız
devrimini, bu köylü gibi kral ve asillere hayranlık duyan ve onları görünce
“çok yaşa” diye bağıranların değil, “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” sloganlarını
haykıranlar ve bu ilkeler için canları pahasına mücadele edenler
gerçekleştirdi.
Fransız
devrimini diğer devrimler izledi ama özgürlük, eşitlik birer hayal olmaya devam
ediyor.
ASİLZADELERİN
YERİNİ SERMAYEDARLAR ALDI
Kralların,
asillerin yerini büyük sermaye sahiplari aldı. Kapitalizm emperyalizimi
doğurdu. Sınıf çelikisi ve zalim, mazlum milletler çelişkisi yok olmadı.
İnsanlar daha üstün ve daha zengin olmak için acımazısca ve insafsızca
katliamlar yaptı; yapmaya da devam ediyor.
Çok
uzaklara değil, yakınlarımıza baktığımızda Irak’taki, Suriye’deki, Libya’daki,
Yemen’deki katliamları, acıları, sefaleti görmek mümkün.
Bu dökülen kanlar, bu
akan göz yaşları, bu ölümler, bu sürgünler, bu yuvasız kalmış aileler, bu
babasız, annesiz kalmış evlatlar, bu evladının arkasından ağlayan anneler,
babalar; bütün bunların tek sebebi var: Kar, daha çok kar; para, daha çok para;
her şeye rağmen kazanmak, daha çok kazanmak.
Füzeler,
bombalar, uçaklar ölüm saçıyor. Bütün bu silahların tetiklerine de Batı’nın
büyük sermaye sahipleri basıyor.
Buna
rağmen, çok sayıda insan, tıpkı Charles Dickens’in romanındaki o yoksul Fransız
gibi Batı’ya methiyeler düzüyor, bağlılığını dile getiriyor.
EN
BÜYÜK ENGEL: PARANIN GÜCÜ
Demokrasi,
insan hakları gibi kavramların değerini inkar edecek değiliz. Bu ilkeler
doğrultusundaki gelişmeleri takdir ediyoruz ama yeterli bulmuyoruz.
Demokrasi’nin
de insan haklarının da önündeki en büyük engel bize gore para. Paranın en büyük
güç olduğu dünyamızda genel tablo da şöyle:
Sömürüye dayanan emperyalizm sürüp gidiyor.
Emperyalizmin ve sömürü düzeninin oluşturduğu dünyamızın manzarası ise çok
korkunç ve üzücü.
Bazı ülkelerin siyasi ve iktisadi hayatına
hâkim olan % 1’lik kesim, sırf kendi keselerini doldurmak ve daha zengin olmak
için, başka halkların, başka milletlerin toprağına, emeğine, ham maddesine,
pazarına, doğal ve mali kaynaklarına el koyuyorlar.
Dünyada bugün 1.3 milyar insan aşırı fakirlik
içinde yaşıyor. Bunların günde harcadıkları para 1 doların altında.
1 milyara yakın insan açlık sınırının altında.
Son 10 yılda açlık çeken insan sayısı azalmadı, arttı. 200 milyon çocuk
beslenmek için yeterli gıda bulamıyor ve bebek ölümleri azalmıyor.
En az 100 milyon çocuk ilkokula, 250 milyon
çocuk ortaokula gitme imkânından mahrum. 1 milyara yakın insan okuma yazma
bilmiyor. 300 milyon çocuk çalışmak mecburiyetinde.
Yüzbinlerce insan evinden, yurdundan göç etmek
mecburiyetinde kalıyor. Binlercesi yollarda ölüyor. Her gün binlerce insan
patlayan bombalar ve atılan kurşunlarla hayatını kaybediyor.
En zengin 200 kişinin serveti 1 trilyon
dolardan fazla. Buna karşılık 43 fakir ülkenin tüm geliri 150 milyon civarında.
Gelir düzeyi en üst seviyede olan % 1’lik
kesim giderek zenginleşirken, % 99’luk kesim ise fakirleşiyor..
DEVRİMLER YETERLİ OLMADI, YENİ DEVRİMLER GEREK
Devrimler
devrimleri takip etmedi. Arzu edilen “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” tam olarak
gerçekleşmedi. Fransa’daki sarı yeleklilerin devem edip giden tepkilerini
açıdan değerlendirmek lazım.
Bu
protestolar, kralı görünce “Yaşasın Kral” diye bağıranların değil, bu şekilde
bağıranlara “senin gibi aptallar yüzünden kendilerini abartıp,
küstahlaşıyorlar” diyenlerin hareketidir.
Güç ve para
birbirinden ayrılmadıkça ne kan , göz yaşı ve sömürü durur ne de
böyle protestolar…
Prof Dr.
Eyup S. Karakaş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder