10 Aralık 2018 Pazartesi

PARA VE GÜÇ

Fransa’daki olayları sadece benzin ve mazot zammına bağlamak doğru değil. Bu hareket giderek yoksullaşan halkın Fransız seçkinlerine karşı bir tepkisidir. Buna benzer olaylar zengin-fakir çelikisinin giderek arttığı her ülkede beklenmelidir.

Haberleri okurken aklıma Charles Dickens’in İki Şehrin Hikayesi isimli romanı geldi. Yazar bu romanında 1780 yıllarınaki bir Fransız köyünü şöyle tarif ediyor:

“Tepenin yamaçlarında küçük bir köy vardı. Bu köyün ufak bir kilisesi, ormanı yel değirmeni ve zindanı vardı. Bu çevre olduğu gibi Marquis’indi. Ama buna karşın yoksul bir köydü, çünkü köylü tüm kazandığını vergi olarak ödüyordu: devlet vergisi, kilise vergisi, efendi vergisi, mahalli vergi, genel vergi derken, köylü bunlar altında eziliyor, elinde hiçbir şey kalmıyordu. Kadın ve erkelerin iki seçeneği vardı ya açlıktan sürünecek ya da zindanlarda çürüyecekti.”

Bu köyden Paris’ gelen yoksul bir köylünün halini ise yazar şöyle anlatıyor:

“Zavallı adam sarayı, havuzları, o büyülü Kral ve Kraliçeyi gördüğünde kendinden geçmişti. Arada bir göz yaşlarına hakim olamıyor, ağlıyordu. “Çok yaşayın!” diye bağırıyordu.”

İşçinin yanındaki bir Parisli tepkisini şöyle dile getirir:

“Bu aptallar senin gibilerin sayesinde görkemli hayatlarını sürdürebiliyorlar. Kendilerini daha da abartıp küstahlaşıyorlar”.

Fransız devrimini, bu köylü gibi kral ve asillere hayranlık duyan ve onları görünce “çok yaşa” diye bağıranların değil, “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” sloganlarını haykıranlar ve bu ilkeler için canları pahasına mücadele edenler gerçekleştirdi.

Fransız devrimini diğer devrimler izledi ama özgürlük, eşitlik birer hayal olmaya devam ediyor.

ASİLZADELERİN YERİNİ SERMAYEDARLAR ALDI

Kralların, asillerin yerini büyük sermaye sahiplari aldı. Kapitalizm emperyalizimi doğurdu. Sınıf çelikisi ve zalim, mazlum milletler çelişkisi yok olmadı. İnsanlar daha üstün ve daha zengin olmak için acımazısca ve insafsızca katliamlar yaptı; yapmaya da devam ediyor.

Çok uzaklara değil, yakınlarımıza baktığımızda Irak’taki, Suriye’deki, Libya’daki, Yemen’deki katliamları, acıları, sefaleti görmek mümkün.

Bu dökülen kanlar, bu akan göz yaşları, bu ölümler, bu sürgünler, bu yuvasız kalmış aileler, bu babasız, annesiz kalmış evlatlar, bu evladının arkasından ağlayan anneler, babalar; bütün bunların tek sebebi var: Kar, daha çok kar; para, daha çok para; her şeye rağmen kazanmak, daha çok kazanmak.

Füzeler, bombalar, uçaklar ölüm saçıyor. Bütün bu silahların tetiklerine de Batı’nın büyük sermaye sahipleri basıyor.

Buna rağmen, çok sayıda insan, tıpkı Charles Dickens’in romanındaki o yoksul Fransız gibi Batı’ya methiyeler düzüyor, bağlılığını dile getiriyor.

EN BÜYÜK ENGEL: PARANIN GÜCÜ

Demokrasi, insan hakları gibi kavramların değerini inkar edecek değiliz. Bu ilkeler doğrultusundaki gelişmeleri takdir ediyoruz ama yeterli bulmuyoruz.

Demokrasi’nin de insan haklarının da önündeki en büyük engel bize gore para. Paranın en büyük güç olduğu dünyamızda genel tablo da şöyle:

Sömürüye dayanan emperyalizm sürüp gidiyor. Emperyalizmin ve sömürü düzeninin oluşturduğu dünyamızın manzarası ise çok korkunç ve üzücü.

Bazı ülkelerin siyasi ve iktisadi hayatına hâkim olan % 1’lik kesim, sırf kendi keselerini doldurmak ve daha zengin olmak için, başka halkların, başka milletlerin toprağına, emeğine, ham maddesine, pazarına, doğal ve mali kaynaklarına el koyuyorlar.

Dünyada bugün 1.3 milyar insan aşırı fakirlik içinde yaşıyor. Bunların günde harcadıkları para 1 doların altında.

1 milyara yakın insan açlık sınırının altında. Son 10 yılda açlık çeken insan sayısı azalmadı, arttı. 200 milyon çocuk beslenmek için yeterli gıda bulamıyor ve bebek ölümleri azalmıyor.

En az 100 milyon çocuk ilkokula, 250 milyon çocuk ortaokula gitme imkânından mahrum. 1 milyara yakın insan okuma yazma bilmiyor. 300 milyon çocuk çalışmak mecburiyetinde.

Yüzbinlerce insan evinden, yurdundan göç etmek mecburiyetinde kalıyor. Binlercesi yollarda ölüyor. Her gün binlerce insan patlayan bombalar ve atılan kurşunlarla hayatını kaybediyor.

En zengin 200 kişinin serveti 1 trilyon dolardan fazla. Buna karşılık 43 fakir ülkenin tüm geliri 150 milyon civarında.

Gelir düzeyi en üst seviyede olan % 1’lik kesim giderek zenginleşirken, % 99’luk kesim ise fakirleşiyor.. 

DEVRİMLER YETERLİ OLMADI, YENİ DEVRİMLER GEREK

Devrimler devrimleri takip etmedi. Arzu edilen “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” tam olarak gerçekleşmedi. Fransa’daki sarı yeleklilerin devem edip giden tepkilerini açıdan değerlendirmek lazım.

Bu protestolar, kralı görünce “Yaşasın Kral” diye bağıranların değil, bu şekilde bağıranlara “senin gibi aptallar yüzünden kendilerini abartıp, küstahlaşıyorlar” diyenlerin hareketidir.

Güç ve para birbirinden ayrılmadıkça ne kan, göz yaşı ve sömürü durur ne de böyle protestolar…


Prof Dr. Eyup S. Karakaş

Hiç yorum yok: