27 Mart 2016 Pazar

NANKÖRLÜK HAFİF KALIYOR

Duyduklarıma inanamadım. İnanamadım çünkü bu kadar büyük, nankörce, alçaklık olmaz diye düşündüm.

Duyduklarıma göre, çok sayıda dernek, STK ve siyasi partinin kadın temslcilerinden oluşan Kayseri Kadın Platformu üyeleri AKP il binasını davet üzerine ziyaret etmişler. Kadınların kabul gününe dönen bu ziyarette yenilmiş, içilmiş ve olmaması gerekirken AKP'nn siyasi propogandası yapılmış.

Toplantının sonuna doğru, AKP'li bayanlar bir slayt sunumu yapmışlar. Bu sunumda, ATATÜRK'ün şapka kanununa uymadığı için bir kadını astırdığı iddia edilmiş. Çocuk tacizlerinin sıkça tartışıldığı bugünlerde çocuk yaşta kocasının koynuna giren bir hanımefendi de ideal kadın olarak gösterilmiş. Sunumdan Rabia işareti de eksik olmamış, Cumhuriyet devrimleri de aşağılanmış.

Çok sayıda denek temsilcisi olmasına rağmen bu Atatürk'e karşı yapılan bu alçakca hakarete sadece CKD, ADD ve TGB temsilcileri  tepki göstermişler ve salonu terk etmişler. Diğerleri sunumu sonuna kadar izlemiş hatta büyük çoğunluğu alkışlayarak bu sunumu desteklemişler.

Bu duyduklarım doğru ise, Atatürk'e iftira eden bu alçakça ve nankörce tavrı şiddetle kınıyorum.

CUMHURİYET ÖNCESİ KADINLAR

Atatürk'ü ve Cumhuriyeti beğenmeyen bu bayanlara öncelikle Cumhuriyet öncesi kadınların durumundan biraz bahsetmek istiyorum.

XIX. Yüzyılda bile, İstanbul'da beyaz kadınların köle olarak eşya gibi alınıp satıldığı, çalışmaları resmî olarak düzenlenmiş pazarlar vardı. Bu pazarlar ancak 1848'de köleliği yasaklayan milletlerarası anlaşmaların kabulü üzerine kapatıldı. XIX. yüzyılda İstanbul'da, yalnız padişah sarayı değil, dvlet ricalinin, şeyhülislamların, kazaskerlerin konakları, satın alınmış, veya eşya gibi hediye edilmiş çok sayıda kadın ile dolu idi.

Köle olmayan "hür" kadınların da durumu hiç parlak sayılmazdı. Çünkü onlar da ikinci sınıf insan muamelesi görüyorlardı.

Erkeğin birden çok kadınla evlenmesi ve dilediği zaman tek taraflı iradesi ile eşini boşuyabilmesi; temsil yolu ile evlendirilmesi; kız çocuğun erkek çocuğa göre mirastan yarım hisse alması; mahkemede kadın şahidin ifadesinin erkek tanığa göre yarı değerde sayılması; kız çocuklara ancak 7-8 yaşına kadar dua öğrenmek için okula gitme izni verilmesi ve daha ileri yaşlarda bu haktan mahrum bırakılması gibi eşitsizlikler XX. yüzyıla kadar sürdü.

Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde kadınlara bazı haklar verildi ama bunlar son derece yetersizdi.

ATATÜRK CUMHURİYET VE KADINLAR

Kadınlarla ilgili haklar, AKP'li bayanların beğenmediği Cumhuriyet döneminde ve Atatürk önderliğinde verilmiş ve onları toplumun eşit birer vatandaşı yapan hukuki düzenlemeler bu dönemde yapılmıştı.

Öncelikle Atatürk'ün kadınlarla ilgili şu ifadelerini hatırlatmak gerek:

"Dünyada hiç bir milletin kadını "Ben Anadolu Kadınından fazla çalıştım. Milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu Kadını kadar emek verdim," diyemez!"

"Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın."


"Milletimiz güçlü bir millet olmaya azmetmiştir. Bunun gereklerinden biri de kadınlarımızın her konuda yükselmelerini sağlamaktır. Bundan dolayı kadınlarımız ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamaklarından geçeceklerdir."


"Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin!"


"Zaman ilerledikçe, ilim geliştikçe, medeniyet dev adımlarıyla yürüdükçe; hayatın, asrın bugünkü gereklerine göre evlat yetiştirme'nin güçlüklerini biliyoruz. Anaların bugünkü evlatlarına vereceği terbiye, eski devirlerdeki gibi basit değildir. Gerekli özellikleri taşıyan evlat yetiştirmek, pek çok özelliği şahıslarında taşımalarına bağlıdır. Bu sebeple kadınlarımız, hatta erkeklerden daha çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgin olmaya mecburdurlar!"
"Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan biçim ve kılıkta başarıdan çok; ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip donanmaktır! Ben muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacağı aksine pek çok yönden onların üstüne çıkacak ışıkla, bilgi ve kültürle donanacaklarından asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin olanlardanım."


"Dünyada her şey kadının eseridir."


KADIN HAKLARI

Atatürk önderliğinde kadınlarla ilgili yapılan düzenlemerlin bazılarını şöyle sıralamak mümkün:


4 Nisan 1926 tarihinde kabul edilen Medeni Kanun ile verilen bazı haklar:


Birden fazla kadın ile evlenmek kaldırıldı.


Evlenme akdinin iki şahit önünde resmî nikah memuru tarafından ya esas kabul edildi. Resmî olmayan nikah hukikî açıdan geçersiz sayıldı. 


Evlenmede kadın ve erkek için yaş sınırı getirilerek çok küçük yaşta evlenmeler kaldırıldı.


Velilerin kızları adına evlenme akdi yapabilmeleri "cebr" hakkına dayanarak zorla evlendirme usulü kalktı.



Şer'i hukukta boşanma yetkisi bir taraflı olarak sadece kocaya tanınmıştı. Bu bir çeşit "kovma" hakkı idi. Medeni kanun bu haksızlığa son vererek, boşanma konusunda erkeğe tanınan hakları kadınlara da tanıdı. Boşanma konusunda ise kararı ancak hâkim verebilecekti.

Boşanma halinde kadın ve çocuğun hakları güvence altına alındı.

Miras hukukunda cinsiyet ayırımı kaldırılarak kadın erkek eşitliği sağlandı.

SİYASİ HAKLAR

Medeni Kanun'u Türk kadınına siyasî hakların verilmesi izledi. 3 Nisan 1930'da belediye seçimlerinde, 1934'te milletvekili seçimlerinde kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı. O yıllarda, henüz Amerika, Avrupa ve Asya kıt'alarındaki birçok ülkede kadınlar bu hakları elde edememişlerdi.


Eğitim alanında yapılan değişikliklerle, kadınların sadece ebelik, hemşirelik ve bir ölçüde öğretmenlik  yapabildikleri, öteki mesleklerin erkeklerin tekelinde bulunduğu günler tarihe gömüldü. Artık üniversitelerimizde, hemen bütün bilim dalında, kadın öğretim üyelerimiz, araştırmacılarımız vardır.

Kadınlarımız sanatçı, yüksek mahkemelerde üye, hâkim, savcı, avukat, mühendis, eczacı, diplomat, iktisatçı, bankacı vb olarak akla gelebilecek mesleklerin hepsinde,  başarı ile hizmet verebiliyorlarsa, bunu Atatürk'e ve Cumhuriyet'e borçludurlar.


Atatürk, sadece kadınlara haklarını vermekle kalmamış,  tüm Türk Milleti'ne özgürlük, bağımsızlık, egemenlik, onur ve haysiyet kazandırmıştır. Atatürk'e ve Cumhuriyet'e yönelik iftiralara ve hakaretlere çok sert tepki vermek her Türkün görevidir.











Hiç yorum yok: