BORÇLANDIRIP KÖLE YAPMAK!
Dün akşam Halk TV’de Uğur Dündar’ın programını izliyordum.
Madencilerden birisi “borç içindeyiz, işimizi kaybedersek
borcumuzu ödeyemeyiz diye işveren ne derse kabul ediyoruz” dedi. Aklıma
Lozan Konferansı sonunda Lord Curzon’un İnönü’ye söylediği ve asla unutulmaması
gereken şu sözleri geldi.
Bir akşam, İngiltere temsilcisi ve Konferans Başkanı Lord Curzon, ABD
temsilcisi Mr. Child ile birlikte İsmet Paşa’yı ziyaret eder. Havadan sudan
konuştuktan sonra Lord Curzon asıl konuya gelir, konferansın iyi gitmediğinden
şikâyet eder ve ayrılmadan önce tane tane, üstüne basa basa şunları söyler:
“Bir
neticeye varacağız ama, biz memnun ayrılmayacağız. Hiçbir konuda bizi memnun
etmiyorsunuz. Her dediğimizi, makul olduğuna, haklı olduğuna bakmaksızın kabul
etmiyor, hepsini reddediyorsunuz.
En sonunda
şu kanata vardık ki ne reddederseniz, her birini cebimize atıyoruz.
Ülkeniz
haraptır, imar etmeyecek misiniz? Bunun için paraya ihtiyacınız olacaktır.
Parayı nereden bulacaksınız? Para bugün dünyada bir bende vardır, bir de şu
yanımdakinde. Unutmayın, ne reddederseniz, hepsi cebimdedir. Nereden para
bulacaksınız, Fransızlardan mı? Para kimsede yok, ancak biz verebiliriz. Memnun
olmazsak kimden para alacaksınız, harap bir ülkeyi nasıl kurtaracaksınız?
İhtiyaç
sebebiyle yarın para istemek için karşımıza gelip diz çöktüğünüz zaman, bugün
reddettiklerinizi cebimizden birer birer çıkarıp size gösterecek, önünüze
koyacağız.”
Atatürk zamanında borçlanmamaya çok dikkat edilmiştir. Borçlanmayı bir
yana bırakın, Osmanlı’dan kalan borçlar bu dönemde ödenmiştir. Denk bütçe ve
cari işlem açığı vermemeye çok dikkat edilmiştir. Bu politikalar sonunda, % 10
kalkınma hızı sağlanmış, enflasyon sıfır olmuş ve GYMH 3 katına çıkmıştır.
Atatürk öldükten sonra batılı güçlere tavizler verilmeye başlanmış ve
borç alınarak kalkınmaya çalışılmıştır. Özellikle T. Özal ülkeyi borç batağının
içine sokmuş e adeta batılı güçlere mahkum etmiştir.
2002 yılında başa gelen iktidar bir yandan devletin borcunu artırmış,
diğer yandan özel sektörü borçlanması için teşvik etmiştir. Halkı
yoksullaştırarak kredi kartı kullanmaya ve tüketici kredisi almaya mecbur etmiştir. Alınan borç
paralarının büyük kısmı yol AVM, “recidence”, “tower” yapımı için kullanılmış;
halk tüketime teşvik edilmiştir. Sürekli artan cari işlem açıkları borcu da
artırmıştır.
Rakamlar şöyle:
“Kamunun 2002 yılında 155.2 milyar TL olan iç borç stoku, yüzde
163 oranında net 253 milyar lira büyüyerek 2012 sonunda 408.3 milyar liraya
yükseldi. Aynı dönemde kamunun dış borcunun TL karşılığı da 102 milyar liradan
154.6 milyara yükseldi. Böylece kamunun iç-dış toplam borcu 2002-2012 döneminde
yüzde 119 oranında net 316 milyar lira büyüyerek 563 milyar liraya yükseldi.
Yani Cumhuriyetin ilk 80 yılında devletin 257 milyar lira olan toplam borcuna,
son on yılda 316 milyar lira eklendi. AKP, on yılda devleti önceki 80
yıldakinden daha fazla borçlandırdı.
2012 sonu itibariyle kamunun toplam 563 milyar TL’lik iç ve dış
borcu ile özel sektörün 226 milyar dolarlık dış borcu birlikte düşünülünce
Türkiye’nin toplam borç yükü, 1 trilyon TL’ye yaklaşıyor, bu da 564 milyar
dolarlık bir büyüklüğe işaret ediyor.”
“Erdoğan
döneminde ailelerin borç yükü katlandıkça katlandı. Tüketici kredileri ve
bireysel kredi kartları ile yapılan borçlanma 2002-2012 döneminde tam 38 kat
büyüyerek 6.4 milyar liradan 255 milyara yükseldi. Tüketici kredilerinin
2002 sonunda sadece 2.2 milyar TL olan bakiyesi 2012 sonunda 185.9 milyar
liraya, kredi kartlarındaki borç bakiyesi de 4.1 milyar liradan 68.8 milyar
liraya yükseldi.”
Borçlandırarak yönetme ve ülkeleri ve
halkı köleleştirme siyaseti batılı güçlerin sıklıkla uyguladıkları bir
politikadır. Batılı güçlerin içerideki uzantısı olan şimdiki iktidar da hem
ülkeyi hem de halkı borçlandırdı ve adeta insanlarımızı köle yaptı.
Gariban
madencileri ekmek parası uğruna ölüme bu kölelik götürdü. İşsiz kalırım,
borcumu ödeyemem, evime ekmek götüremem, çocuğumu okutamam endişesi, insanları
iktidara ve zalim işverenlere mahkum etti. İnsanlarımız, işveren madene inin dedi, güvenlik
önlemlerinin yeterli olmadığı bile bile maden
indi; şu sendikacıları seçin dedi, o sendikanın kendilerini korumayacağını,
haklarını savunmayacağını bile bile o sendikaya oy verdi; AKP mitingine
katılacaksınız dedi, o partinin ne mal olduğunu bile bile mitinge gitti.
Başbakandan yumruk yiyen madenci o yüzden “başbakan istemeden vurmuştur” dedi.
İktidar
bu halde iken maalesef muhalefet partileri de halka ümit veremiyor. Bu borçlardan
halkı nasıl kurtaracak, açıklamıyor. Ücretleri nasıl artıracak, insanımızı
namerde muhtaç durumdan nasıl kurtaracak izah etmiyor. Gelecek korkusunu insanların
kalbinden silemiyor.
Türk
Ulusu bu iktidarı da bu muhalefeti de bir kenara bırakıp kendi kaderini kendisi
belirlemesi lazım. Atatürk’ün Amasya Tamiminde dediği gibi “Milleti,
gene milletin azim ve kararı kurtaracaktır”.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder