18 Mayıs 2014 Pazar



BORÇLANDIRIP KÖLE YAPMAK!

Dün akşam Halk TV’de Uğur Dündar’ın programını izliyordum. Madencilerden birisi  “borç içindeyiz, işimizi kaybedersek borcumuzu ödeyemeyiz diye işveren ne derse kabul ediyoruz” dedi. Aklıma Lozan Konferansı sonunda Lord Curzon’un İnönü’ye söylediği ve asla unutulmaması gereken şu sözleri geldi.

Bir akşam, İngiltere temsilcisi ve Konferans Başkanı Lord Curzon, ABD temsilcisi Mr. Child ile birlikte İsmet Paşa’yı ziyaret eder. Havadan sudan konuştuktan sonra Lord Curzon asıl konuya gelir, konferansın iyi gitmediğinden şikâyet eder ve ayrılmadan önce tane tane, üstüne basa basa şunları söyler:

“Bir neticeye varacağız ama, biz memnun ayrılmayacağız. Hiçbir konuda bizi memnun etmiyorsunuz. Her dediğimizi, makul olduğuna, haklı olduğuna bakmaksızın kabul etmiyor, hepsini reddediyorsunuz.

En sonunda şu kanata vardık ki ne reddederseniz, her birini cebimize atıyoruz.
Ülkeniz haraptır, imar etmeyecek misiniz? Bunun için paraya ihtiyacınız olacaktır. Parayı nereden bulacaksınız? Para bugün dünyada bir bende vardır, bir de şu yanımdakinde. Unutmayın, ne reddederseniz, hepsi cebimdedir. Nereden para bulacaksınız, Fransızlardan mı? Para kimsede yok, ancak biz verebiliriz. Memnun olmazsak kimden para alacaksınız, harap bir ülkeyi nasıl kurtaracaksınız?

İhtiyaç sebebiyle yarın para istemek için karşımıza gelip diz çöktüğünüz zaman, bugün reddettiklerinizi cebimizden birer birer çıkarıp size gösterecek, önünüze koyacağız.” 

Atatürk zamanında borçlanmamaya çok dikkat edilmiştir. Borçlanmayı bir yana bırakın, Osmanlı’dan kalan borçlar bu dönemde ödenmiştir. Denk bütçe ve cari işlem açığı vermemeye çok dikkat edilmiştir. Bu politikalar sonunda, % 10 kalkınma hızı sağlanmış, enflasyon sıfır olmuş ve GYMH 3 katına çıkmıştır.

Atatürk öldükten sonra batılı güçlere tavizler verilmeye başlanmış ve borç alınarak kalkınmaya çalışılmıştır. Özellikle T. Özal ülkeyi borç batağının içine sokmuş e adeta batılı güçlere mahkum etmiştir.

2002 yılında başa gelen iktidar bir yandan devletin borcunu artırmış, diğer yandan özel sektörü borçlanması için teşvik etmiştir. Halkı yoksullaştırarak kredi kartı kullanmaya ve tüketici  kredisi almaya mecbur etmiştir. Alınan borç paralarının büyük kısmı yol AVM, “recidence”, “tower” yapımı için kullanılmış; halk tüketime teşvik edilmiştir. Sürekli artan cari işlem açıkları borcu da artırmıştır.

Rakamlar şöyle:

Kamunun 2002 yılında 155.2 milyar TL olan iç borç stoku, yüzde 163 oranında net 253 milyar lira büyüyerek 2012 sonunda 408.3 milyar liraya yükseldi. Aynı dönemde kamunun dış borcunun TL karşılığı da 102 milyar liradan 154.6 milyara yükseldi. Böylece kamunun iç-dış toplam borcu 2002-2012 döneminde yüzde 119 oranında net 316 milyar lira büyüyerek 563 milyar liraya yükseldi. Yani Cumhuriyetin ilk 80 yılında devletin 257 milyar lira olan toplam borcuna, son on yılda 316 milyar lira eklendi. AKP, on yılda devleti önceki 80 yıldakinden daha fazla borçlandırdı.
2012 sonu itibariyle kamunun toplam 563 milyar TL’lik iç ve dış borcu ile özel sektörün 226 milyar dolarlık dış borcu birlikte düşünülünce Türkiye’nin toplam borç yükü, 1 trilyon TL’ye yaklaşıyor, bu da 564 milyar dolarlık bir büyüklüğe işaret ediyor.”

Erdoğan döneminde ailelerin borç yükü katlandıkça katlandı. Tüketici kredileri ve bireysel kredi kartları ile yapılan borçlanma 2002-2012 döneminde tam 38 kat büyüyerek 6.4 milyar liradan 255 milyara yükseldi. Tüketici kredilerinin 2002 sonunda sadece 2.2 milyar TL olan bakiyesi 2012 sonunda 185.9 milyar liraya, kredi kartlarındaki borç bakiyesi de 4.1 milyar liradan 68.8 milyar liraya yükseldi.”

Borçlandırarak yönetme ve ülkeleri ve halkı köleleştirme siyaseti batılı güçlerin sıklıkla uyguladıkları bir politikadır. Batılı güçlerin içerideki uzantısı olan şimdiki iktidar da hem ülkeyi hem de halkı borçlandırdı ve adeta insanlarımızı köle yaptı.

Gariban madencileri ekmek parası uğruna ölüme bu kölelik götürdü. İşsiz kalırım, borcumu ödeyemem, evime ekmek götüremem, çocuğumu okutamam endişesi, insanları iktidara ve zalim işverenlere mahkum etti. İnsanlarımız,  işveren madene inin dedi, güvenlik önlemlerinin yeterli olmadığı bile bile  maden indi; şu sendikacıları seçin dedi, o sendikanın kendilerini korumayacağını, haklarını savunmayacağını bile bile o sendikaya oy verdi; AKP mitingine katılacaksınız dedi, o partinin ne mal olduğunu bile bile mitinge gitti. Başbakandan yumruk yiyen madenci o yüzden “başbakan istemeden vurmuştur” dedi.

İktidar bu halde iken maalesef muhalefet partileri de halka ümit veremiyor. Bu borçlardan halkı nasıl kurtaracak, açıklamıyor. Ücretleri nasıl artıracak, insanımızı namerde muhtaç durumdan nasıl kurtaracak izah etmiyor. Gelecek korkusunu insanların kalbinden silemiyor.

Türk Ulusu bu iktidarı da bu muhalefeti de bir kenara bırakıp kendi kaderini kendisi belirlemesi lazım. Atatürk’ün Amasya Tamiminde dediği gibi  “Milleti, gene milletin azim ve kararı kurtaracaktır”.


Hiç yorum yok: