ÜRETİM DEVRİMİ ŞART OLDU
Bir sevinç, bir sevinci sorma gitsin. Dolar 6.5 TL’yi buldu
diye mutluluktan uçuyorlar. Bir tek zil takıp oynamadıkları kalmış. Erdoğan’a
oy vermemişler ya haklı olmanın sevincini yaşıyorlar. Sosyal medya alaylı,
esprili ve Türkiye’yi aşağılayıcı paylaşımlarla dolu.
Oysa sevinecek bir durum yok. Türkiye büyük bir saldırı
altında. Siyasi isteklerini PKK’yı, FETÖ’yü ve diğer terör örgütlerini
kullanarak Türkiye’ye kabul ettiremeyen Amerika, İsrail işbirliği saldırının
şeklini değiştirdi ve Türkiye’yi ekonomik yıkıma zorlayarak isteklerini kabul
ettirme yoluna girdi.
YIKIMA GÖTÜREN SİSTEM
Özal ile başlayan ve Çillerlerin, Dervişlerin ve
Erdoğanların uyguladığı neo-liberal politikalar Amerika’nın işini
kolaylaştırıyor.
1980’lerden beri bu politika uygulanan bu politikanın özü
şu:
Serbest Değişim: Finans hareketleri ve dış ticaret serbest
bırakıldı. Yabancı sermaye kontrolsüz biçimde Türkiye’ye girdi. Yüksek faizler
ve Özal döneminde kurulan İstanbul Borsa’sı kullanılarak Türkiye’den para
hortumlandı. Dış ticaretin serbestleşmesi ve yanlış kur politikaları ile
ithalat arttı, ihracat o oranda artmadı ve Türkiye sürekli dış ticaret ve cari
işlem açığı verdi.
Aşırı borçlanma: Sürekli cari işlem açığı veren Türkiye bu
açığını yüksek faizle borçlanarak kapatmaya çalıştı. Her yıl milyarlarca dolar
bu yolla dışarıya aktı, gitti. Borçlar yeniden borç alınarak ödenmeye başlandı.
Her yıl dışarıya faiz olarak ödediğimiz dolar miktarı arttı, azalmadı.
Özelleştirme: Özelleştirme liberalizmin gereğidir. Devlet
küçülmelidir parolası ile kamuya ait ne varsa yok pahasına satıldı.
Cumhuriyet’in birikimi olan fabrikalar, bankalar, sigorta şirketleri iletişim
firmaları yabancıların elin geçti. Stratejik kurumlar bile özellikle AKP
iktidarı sırasında satıldı. Türkiye, kâr transferleri yolu ile milyarlarca
dolar kaybetti.
Üretim yerine Tüketim teşvik edildi. Türkiye ithal mal
cennetine dönüştü. AVM’ler yabancı malları satan pazarlar haline geldi. Artan
ithalat devleti de halkı da borca batırdı.
Bunlara AKP iktidarının borçlanarak temin edilen paraları
üretim tesislerine değil de inşaata yatırmasını da eklenirse, Amerikan
saldırılarına karşı ekonomimizin neden kolayca krize girdiği kolayca anlaşılır.
BU SİSTEM ÇÖKTÜ
Bu ekonomik sistem çökmüştür. Hadise bundan ibarettir. Bu
sistemi savunan partiler de çökmüştür. Bu partilerin yetkililerini dinliyoruz,
millete bir çözüm sunamıyorlar çünkü hala aynı sistem içinde kıvranıyorlar.
Erdoğan’ın ve Albayrak’ın konuşmalarını dinledik. Erdoğan
işi Allah’a havale ediyor, hamasi laflar söylüyor ama çözüm yok. Albayrak ise
devlet adamına yakışmayan bir tavır içinde uzun uzun konuştu ama boş konuştu.
İnce ise dış güçleri palavra diye nitelendirip Amerika’nın tavrını inkâr etti.
Akşener’in Trump’a cevabı ise, Hürriyet Heykeli’nin parasını biz verdik
sözünden öteye gitmedi.
Türk milleti çözüm bekliyor. O çözüm yeniden Atatürk
rotasına girmektir. Atatürk’ün milli, devletçi, halkçı ve devrimci ekonomik
modeli esas alınmalıdır.
ÇIKIŞ YOLU
Türkiye bu zor durumdan üretim ekonomisini esas alan bir
ekonomik devrimle çıkabilir. Eski sistem terk edilmelidir.
Öncelikle devlet tasarruf etmelidir. Tasarrufla sağlanan
kaynaklar üretime yönlendirilmeli ve dış ticaret açığı kapatılmalıdır.
Devletçilik ve planlı kalkınma esas olmalıdır.
Tasarruf diyoruz ama Erdoğan’ da böyle bir eğilim
görmüyoruz. Cumhurbaşkanının emrindeki uçaklar THY filosuna katılmalı,
milletvekilli maaşları derhal düşürülmelidir. Cumhurbaşkanı Çankaya'ya
taşınmalıdır. Milletvekili maaşları bütçe tasarrufu açısından belki çok önemli
olmayacaktır ama önümüzdeki sorunları göğüslemek açısından, milletimize mesaj
vermek açısından çok önemlidir.
Amerikan saldırısı sadece bize değil, İran, Rusya, Çin ve
Suriye de saldırılara maruz kalmış durumda. Bu ülkelerle hem siyesi hem de
ekonomik ilişkilerin bir an önce yüksek düzeye çıkarılması lazım.
Halkın beslenmesi, ordu ve polisin donanımı, eğitim ve
sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi dışında tasarrufa yönelmeli ve “Milli
Direnme Ekonomisi” uygulanmalıdır. Bu ekonomi ancak bu ekonomik modeli esas
alan bir partinin öncülüğünde ve milletin tüm sınıflarının katılımıyla
uygulanabilir. O parti Vatan Partisidir. Vatan Partisinin merkezinde olan bir
milli hükümetin kurulması gerekir. Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlar eninde
sonunda milletimizi bu çözüme götürecektir.
Karamsar değiliz, umutluyuz. Biliyoruz ki, “Sönmez ebedi,
her gecenin bir gündüzü vardır”. Ve bu gündüz “Üretim Devrimi’nin” güneşi ile aydınlanacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder