MUTLU SON
Son ekonomik gelişmeler de gösterdi ki, Türkiye artık
Amerika’nın denetiminden kurtuluyor ve bağımsızlığa doğru ilerliyor. Böylece 73 yıllık beraberlik de sona eriyor.
Olaylar mutlu sonu müjdeliyor.
Ne gariptir ki, Amerika’ya olan bağımlılığımız tam
bağımsızlık için savaşan ordumuzun muzaffer komutanlarından İnönü zamanında
başladı; Amerika’nın bulup, yetiştirip 3 Kasım 2002’e başımıza oturttuğu ve
uzun süre Amerikan projelerine eş başkanlık yapan Erdoğan zamanında ise
bitiyor.
BAĞLAR NASIL ÖRÜLDÜ?
73 yıl dedik çünkü Amerika’ya bizi bağlayan ilk antlaşma 23
Şubat 1945 tarihinde, TBMM’de 4780 sayılı yasa ile kabul edilip yürürlüğe
girmişti. “Karşılıklı Yardım Antlaşması” olarak takdim ediliyordu ama esas
olarak ABD isteklerinin Türkiye tarafından kabulünü içermekteydi. Antlaşmanın
temel özelliği ABD’nin haklarını korumaktı. Antlaşmanın 2. maddesinde: “T.C.
Hükümeti, sağlamakla görevli olduğu hizmetleri, kolaylıkları ya da bilgileri
ABD’ye temin edecektir” denilmekteydi.
27 Şubat 1947 tarihinde Amerika ile ikinci bir anlaşma
imzalandı. Bu antlaşma ile dünyanın farklı yerlerinde Amerika’nın elinde kalan
ve ülkesine götürmesi pahalıya mal olacak olan savaş artığı malzemelerin
Türkiye’ye satışı ile ilgiliydi. Anlaşmaya göre, bu silahları satın alması
şartıyla Türkiye’ye kredi verilecekti.
Hatırlarsınız, 1963 yılında Türkiye haklı nedenlerle
Kıbrıs’a müdahale etmeye kalkınca ABD başkanı Johnson devrin başbakanı İnönü’ye
ağır ifadeler içeren bir mektup yazmıştı. Bu mektuba verdiği cevapta İnönü
“Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye bu dünyada yerini alır.” demişti. Johnson,
Amerika’nın verdiği silahları kendilerinden izinsiz kullanılamayacağını
belirtmişti. 12 Temmuz 1947 tarihli Askeri Yardım Antlaşması Johnson’u haklı
kılıyordu ve bu anlaşma İnönü hükümetince imzalanmıştı. Bu antlaşmanın 4
maddesi şöyleydi: “Türk Hükümeti, yapılan yardımı, tahsis edilmiş bulunduğu
gayeler uğrunda kullanacaktır… Türkiye Hükümeti, Birleşik Devletler Hükümetinin
onayı olmadan, bu neviden hiçbir madde ve bilginin mülkiyet ve zilyetliğini
devredemeyeceği gibi, aynı onay olmadan Türk Hükümetinin Subay, memur veya ajan
sıfatını haiz bulunmayan bir kimseye açıklanmasına ve maddeler ve bilgilerin
verildikleri gayeden başka bir gayede kullanılmasına müsaade etmeyecektir”.
Türkiye’ye, o malzemeler kendi çıkarını korusun diye değil, ABD çıkarlarını
Sovyetlere karşı korusun diye verilmişti.
Türkiye, ABD ile 1945’den bugüne dek bağımlılık doğuran pek
çok ikili antlaşma yaptı. Antlaşmalar tek yanlıydı ve Türkiye'nin zararına
işleyen maddelerle doluydu. Uzun dönemler boyunca uygulanan antlaşmalar setinin
temel özelliği, Türkiye pazarını adım adım yabancılara açması ve büyüme
ihtiyacı içinde olan milli tarım ve sanayinin gelişimine engel olmasıydı.
Yapılan antlaşmalardan bazılarını sıralayalım:
Türkiye’nin Marshall Planından yararlanması için “Türkiye
Cumhuriyeti ile ABD Arasında Ekonomik İşbirliği Antlaşması” 4 Temmuz 1948’de; “Eğitim
Komisyonu Antlaşması” 27 Aralık 1949’da; “Tarım Ürünleri Antlaşmas”ı 12 Kasım
1956’da; ABD’ye Askeri Müdahale Yetkisi Veren Antlaşma 5 Mart 1959; Türkiye ile
Amerika Birleşik Devletleri arasında Vergi Muafiyetleri Antlaşması 23 Haziran
1954’de; Türkiye Cumhuriyeti ile Amerika Birleşik Devletleri Arasında Kredi
Anlaşması 31 Mayıs 1968’de; ABD ile imzalandı.
UZMANLARA KANDIK
Amerika ile yapılan bu antlaşmaları sıraladıktan sonra bir
de Amerikalı uzmanların hazırladığı raporlardan söz edelim. Türkiye’nin
kalkınmasına, sanayileşmesine sekte vuran iki önemli rapor var: Dorr ve Thornburg.
1946 yılında Türkiye'ye yapılacak ekonomik yardım öncesi,
ABD kongresine bir rapor sunmak üzere 20. Yüzyıl vakfı tarafından
görevlendirilen THORNBURG adlı iktisatçı Türkiye'nin Bugünkü Ekonomik Durumunun
Tenkidi adlı bir rapor hazırlar. Raporun özü şuydu: Türkiye'nin ağır sanayi
kurması gerekli değildir. 1937 yılında kurulan Karabük Demir Çelik
kapatılmalıdır. Uçak, makine, motor projeleri iptal edilmeli ve bu yatırımlara
yönelinmemelidir. Demiryolu yerine Karayolu yapılmalıdır. Sanayi bırakılmalı
tarımla kalkınılmalıdır.
Dorr Atatürk zamanında gelmiş ve 1800 sayfalık bir rapor
hazırlamıştı. Bu rapor Atatürk tarafından dikkate alınmadı ama 1945 yılında
tekrar gelmiş ve Thornburg’un önerilerine benzer şeyler tavsiye etmiştir.
Bu raporları dikkate alan o zamanki yönetim ve daha sonra
iktidara gelen Bayar-Menderes yönetimi Türkiye’yi bir sömürge ülkesi durumuna
taşıdı.
SONUÇDA NE OLDU?
1945’ten sonra motor ve ağır sanayi yatırımlarından
vazgeçildi. Türkiye, yabancı sermayeye açıldı. Gübre ve tarım ürünleri dahil
her alanda ithalat artırıldı. Dışardan çok miktarda borç alındı. Petrol Kanunu
çıkarılarak petrol işletmeciliği devlet tekelinden çıkarıldı. CHP, 1947 yılında
parti programını değiştirdi ve Demir Çelik Kombinaları, Genel Makine Fabrikası,
Elektrolitik Bakır Kombinası gibi ağır sanayi projelerinden vazgeçtiğini
açıkladı. Uçak ve motor üretimi durduruldu.
Bunlara ek olarak; tam bağımsızlık ilkesi dikkate alınmadı.
Bağımsız ve bağlantısız, komşularla özellikle de Sovyetlerle dost geçinmeyi
esas alan dış politika terk edildi, Amerika’nın dümen suyuna girildi. Türk
ordusunun büyük bölümü NATO emrine verildi. Kore’ye asker gönderildi. Mazlum
milletler değil de emperyalist güçler askeri ve politik olarak desteklenmeye
başlandı.
Bugün çektiklerimiz Amerikan denetiminden ve egemenliğinden
kurtulmanın sancılarıdır. Bu sancılar geçicidir. Türkiye yönünü Avrasya’ya
çevirmiştir ve bu yönde ilerlemeye devam edecektir. Amerika da bunun bilincinde
olduğu için saldırılarını yoğunlaştırmıştır. Bu saldırıları def edecek güce
sahibiz. Karamsar değiliz, yakında güzel günlerin geleceğine inanıyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder