EKONOMİK TABLO VE MARX
Şu bir gerçek: Kapitalist ülkelere baktığımızda, zengin de
görüyoruz, fakir de ama yoksulların sayısı azalmıyor hatta artıyor. Ülkelerin milli geliri artıyor ama artan
zenginlik eşit olarak paylaşılmıyor. Günümüz ekonomistlerinin bugünlerde en
hararetle tartıştığı konu, zenginliğin paylaşılması ve artan gelir ve servet eşitsizliği
oldu.
Sermayenin büyüme oranı milli gelirin büyüme oranından daha
büyük; bu da paranın belli ellerde toplanmasına neden oluyor. Sermaye sahipleri
zenginleşiyor ama emekçilere zenginlikten bir pay düşmüyor. Bu tabloya bakınca
insanın aklına Marx ve sosyalizm geliyor. Kapitalist ülkelerdeki ekonomik
gelişmeleri anlamak için Marx’ı tanımakta fayda var.
ÜRETİM BİÇİMİ DEĞİŞTİKÇE TOPLUM DA DEĞİŞİYOR
Marx’ın ilk eseri Felsefenin Sefaleti adını taşır. Bu
kitabında toplumsal ilişkilerin üretim güçlerine sıkı sıkıya bağlı olduğunu
söyler. Kendi ifadesi ile anlatalım:
“Toplumsal ilişkiler, üretim güçleriyle sıkı sıkıya
bağlantılıdır. Yeni üretim güçlerinin keşfedilmesiyle, insanlar üretim
vasıtalarını değiştiriyorlar; üretim araçlarını, yani maişet sebeplerini
kazanmak yönetimleri değişti mi, insanların toplumsal ilişkileri de değişiyor.”
Bu görüşe göre her toplum, üretim tarzına göre, dönüşüm
halindedir. İnsanların bilgileri üretim tarzlarını belirlemez, üretim şekilleri
ilmi biçimlendirir, düşünsel yapıyı değiştirir.
Marx’ın en büyük eseri ise Kapital’dir. Kapital’de sermaye
ve emek ilişkilerini açıklamak için iki görüş ileri sürer. Birincisine, “Artık
Emek” ikincisine ise “sermayenin tekelleşmesi” diyebiliriz.
ARTIK EMEK (DEĞER)
Birinci görüşte, Marx, sermaye sahiplerinin nasıl emekçilerin
zararına kazanç elde ettiğini anlatır. Marx’a göre her metanın bir mübadele
değeri vardır. Emek kuvveti de bir metadır. Emekçi onu sermaye sahibi ile
değiştirir. Emek kuvveti karşılığında ücret alır. Bu ücret emekçinin ürettiği
metadan daha azsa, bu artık değer sermaye sahibinin kazancı olur. Bu şekilde
para sermaye sahiplerine doğru akar.
SERMAYENİN TEKELLEŞMESİ
İkinci görüşe göre, zamanla kişisel mülkiyet yerini
toplumsal mülkiyete bırakacak ve burjuva toplumu yok olup onun yerini emekçiler
toplumu alacak.
Sermayedarların ve emekçilerin ortaya çıkışı sınıf savaşları
sonucudur. Kapitalist sitem, “Gözeneklerinden kan ve çamur akarak doğdu” der
Marx. Tekelleşme devam ettikçe sermaye birkaç elde toplanacak ve emekçilerin de
sayısı giderek artacak. Bunun sonunda da artık sermayedarlık sistemi
yaşayamayacak. Kişisel mülkiyetin son saati çalacak: “Tüketilenler (emekçiler),
tüketenleri (sermaye sahipleri) tüketeceklerdir. Bu önemli durum kaçınılmazdır.
KAPİTALİZMİN SONU
Bu olgu kendiliğinden gelişmezse ve şiddetli bir ekonomik kriz
ortaya çıkarsa, emekçiler yönetimi ele alır ve kapitalist sistem yıkılır,
gider. Emekçilerin egemenliği (proleteryanın
diktatörlüğü) başlar. Bu sistemde kişisel mülkiyet olmayacak ve üretim aletleri
toplumun ortak malı olacak. Emeğin ürünü ise, herkese emeği oranında
dağıtılacak.
Kapitalizmin yıkılışı bir sondur. Sınıf çekişmesi de bu
şekilde son bulacaktır.
SON AŞAMAYI MI GELİYORUZ?
Marx’ın bu tahminin gerçekleştiğini söylemek şimdilik mümkün
değil. Kapitalist sistem acımazsız şekilde devam ediyor. Fakat Marx’ın tahmin
ettiği gibi, fabrikalar küçükken büyüğe çevriliyor, bankalar ve şirketler
birleşip büyüyor, Karteller ve tröstler ekonomiye egemen oluyor.
Bütün bunlar kapitalist sistemin son aşaması gibi görünüyor.
Sermaye sahiplerinin sayısı azalıyor ama gelir ve servetleri artıyor.
Emekçilerin milli gelirden aldığı pay azalıyor. İnsanlar arasında eşitsizlik
giderek artıyor. Bunu sonu nereye varır, göreceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder