1 Ağustos 2018 Çarşamba


EKONOMİK TABLO VE MARX

Şu bir gerçek: Kapitalist ülkelere baktığımızda, zengin de görüyoruz, fakir de ama yoksulların sayısı  azalmıyor hatta artıyor.  Ülkelerin milli geliri artıyor ama artan zenginlik eşit olarak paylaşılmıyor. Günümüz ekonomistlerinin bugünlerde en hararetle tartıştığı konu, zenginliğin paylaşılması ve artan gelir ve servet eşitsizliği oldu.

Sermayenin büyüme oranı milli gelirin büyüme oranından daha büyük; bu da paranın belli ellerde toplanmasına neden oluyor. Sermaye sahipleri zenginleşiyor ama emekçilere zenginlikten bir pay düşmüyor. Bu tabloya bakınca insanın aklına Marx ve sosyalizm geliyor. Kapitalist ülkelerdeki ekonomik gelişmeleri anlamak için Marx’ı tanımakta fayda var.

ÜRETİM BİÇİMİ DEĞİŞTİKÇE TOPLUM DA DEĞİŞİYOR

Marx’ın ilk eseri Felsefenin Sefaleti adını taşır. Bu kitabında toplumsal ilişkilerin üretim güçlerine sıkı sıkıya bağlı olduğunu söyler. Kendi ifadesi ile anlatalım:

“Toplumsal ilişkiler, üretim güçleriyle sıkı sıkıya bağlantılıdır. Yeni üretim güçlerinin keşfedilmesiyle, insanlar üretim vasıtalarını değiştiriyorlar; üretim araçlarını, yani maişet sebeplerini kazanmak yönetimleri değişti mi, insanların toplumsal ilişkileri de değişiyor.”

Bu görüşe göre her toplum, üretim tarzına göre, dönüşüm halindedir. İnsanların bilgileri üretim tarzlarını belirlemez, üretim şekilleri ilmi biçimlendirir, düşünsel yapıyı değiştirir.

Marx’ın en büyük eseri ise Kapital’dir. Kapital’de sermaye ve emek ilişkilerini açıklamak için iki görüş ileri sürer. Birincisine, “Artık Emek” ikincisine ise “sermayenin tekelleşmesi” diyebiliriz.

ARTIK EMEK (DEĞER)

Birinci görüşte, Marx, sermaye sahiplerinin nasıl emekçilerin zararına kazanç elde ettiğini anlatır. Marx’a göre her metanın bir mübadele değeri vardır. Emek kuvveti de bir metadır. Emekçi onu sermaye sahibi ile değiştirir. Emek kuvveti karşılığında ücret alır. Bu ücret emekçinin ürettiği metadan daha azsa, bu artık değer sermaye sahibinin kazancı olur. Bu şekilde para sermaye sahiplerine doğru akar.

SERMAYENİN TEKELLEŞMESİ

İkinci görüşe göre, zamanla kişisel mülkiyet yerini toplumsal mülkiyete bırakacak ve burjuva toplumu yok olup onun yerini emekçiler toplumu alacak.

Sermayedarların ve emekçilerin ortaya çıkışı sınıf savaşları sonucudur. Kapitalist sitem, “Gözeneklerinden kan ve çamur akarak doğdu” der Marx. Tekelleşme devam ettikçe sermaye birkaç elde toplanacak ve emekçilerin de sayısı giderek artacak. Bunun sonunda da artık sermayedarlık sistemi yaşayamayacak. Kişisel mülkiyetin son saati çalacak: “Tüketilenler (emekçiler), tüketenleri (sermaye sahipleri) tüketeceklerdir. Bu önemli durum kaçınılmazdır.

KAPİTALİZMİN SONU

Bu olgu kendiliğinden gelişmezse ve şiddetli bir ekonomik kriz ortaya çıkarsa, emekçiler yönetimi ele alır ve kapitalist sistem yıkılır, gider.  Emekçilerin egemenliği (proleteryanın diktatörlüğü) başlar. Bu sistemde kişisel mülkiyet olmayacak ve üretim aletleri toplumun ortak malı olacak. Emeğin ürünü ise, herkese emeği oranında dağıtılacak.

Kapitalizmin yıkılışı bir sondur. Sınıf çekişmesi de bu şekilde son bulacaktır.

SON AŞAMAYI MI GELİYORUZ?

Marx’ın bu tahminin gerçekleştiğini söylemek şimdilik mümkün değil. Kapitalist sistem acımazsız şekilde devam ediyor. Fakat Marx’ın tahmin ettiği gibi, fabrikalar küçükken büyüğe çevriliyor, bankalar ve şirketler birleşip büyüyor, Karteller ve tröstler ekonomiye egemen oluyor.

Bütün bunlar kapitalist sistemin son aşaması gibi görünüyor. Sermaye sahiplerinin sayısı azalıyor ama gelir ve servetleri artıyor. Emekçilerin milli gelirden aldığı pay azalıyor. İnsanlar arasında eşitsizlik giderek artıyor. Bunu sonu nereye varır, göreceğiz.

Hiç yorum yok: