AHLAK ÇÖKÜNTÜSÜ
Tam bir ahlak çöküntüsü yaşıyoruz. Gazete haberleri yöneticilerin
yaptığı yolsuzluklarla ve hırsızlıklarla dolu. Irza geçme, tecavüz, şiddet
haberleri gazetelerin sayfalarını dolduruyor. Anayasa, yasalar, kurallar ve
ahlaki değerler dikkate alınmıyor.
Bütün bunlar çok üzüntü verici ama bundan daha kötüsü toplum
bu ahlaksızlıklara yeterli tepkiyi vermiyor. Devlet soyuluyor, genel bütçenin,
belediyenin kaynakları yolsuzlukların baş kaynağı olmuş. Vatandaş gene gidip
hırsızlara oy veriyor.
Milletvekillerinin çoğunun hakkında suç fezlekesi var,
dokunulmazlık zırhı nedeni ile işlem yapılamıyor. Seçmenler de her seçimde bu
yöneticilere dokunulmazlık zırhı giydirmeye devam ediyor.
Öyle cumhurbaşkanlarımız ve başbakanlarımız oldu ki,
haklarında zimmete para geçirmek, yolsuzluk, rüşvet alma, kalpazanlık gibi
iddialar var hatta davalar da açılmış ama bu zırh onları koruyor. Bu zırhı da
bu toplum giydiriyor.
SESSİZ KALDIK
Ensar Vakfı’ndaki cinsel tecavüz olayının duyulmasından
sonra toplumun tepkisi olmadı gibi bir şey. Bir takım yetkililer ve yazarlar
çocuklarımızı koruyacaklarına Ensar Vakfı’nı koruma görüntüsü ile istismarcıları
korudular.
Oysa toplum olarak ve devlet olarak çocuklarımızı her türlü
kötülüğe karşı korumak bizim görevimiz.
Yazıklar olsun bize; sustuk, sessiz kaldık hatta bir bakıma
teşvik ettik.
DİNİ EĞİTİM
Buna benzer cinsel istismarlar kiliselerde de oluyor. Bilmem
izlediniz mi? Oscar ödülü de alan “Spotlight” isimli bir filmde Boston’daki
papazların çocuklara nasıl cinsel tacizde bulunduklarını anlatıyor.
2002 yılında Boston'da yaşanan skandalda Katolik
kilisesinden papazların özellikle ailesel sorunlar yaşayan çocuklara yardım
vaadiyle istismara doğru giden bir yakınlaşma yarattıklarını görüyoruz. Küçük
birer çocuk olan kurbanlar kendilerine yardım eden kişiyi kutsal gördükleri,
kurtarıcı yerine koydukları için henüz habersiz oldukları hayatta
yaşadıklarının yanlışlığını yıllar geçene kadar fark edemiyorlar.
Tanrının uzattığı bir el gibi gördükleri bu yardımın
gelecekte bu çocuklarda ruhsal ve cinsel travmalar yarattığı, uyuşturucu ya da
intihar gibi sonlara sürüklediği dünyanın her yerindeki taciz ve istismar
vakalarında görülüyor.
Cemaat evlerinde, Vakıf yurtlarında, kiliselerde neden böyle
istismarlar olduğunun tartışılması gerek. Bu gibi yerler genellikle yardıma
muhtaç, yoksul aile çocukları gidiyor. Bu kurumlardan yardım alıyorlar. Çocuk
hocayı, papazı Allah’ın temsilcisi gibi görüyor. Ona itiraz edemiyor. Bu çocuklara itiraz etmek, karşı çıkmak
öğretilmiyor; biad etmek öğretiliyor.
Bu gibi yerlerin diğer insanlara kapalı mekânlar olması
kontrolü de imkânsız kılıyor. Çocuk için çok büyük bir travma olan bu
istismarların etkisi ömür boyu devam ediyor.
ÇOCUKLARIMIZI
KORUMALIYIZ
Çocuklarımızı korumalıyız. Eğitim kapalı mekânlarda, perdesi
kapalı evlerde olmaz. Karanlık mahallerde, bire bir eğitim olursa, çocuk
istismara açık hale gelir. Eğitim, pencereleri
açık, ailelerin kolaylıkla denetleyebileceği okullarda yapılmalıdır. Çocuklara biad etmeyi değil, karşı çıkmayı
hatta isyan etmeyi öğretmeliyiz.
Çok sayıda ülkede yapılan araştırmada, Türkiye Endonezya’dan
sonra en inançlı ikinci ülke seçilmiş. Toplumumuzda dinin etkisi giderek
artıyor ama ahlak o oranda artmıyor. “Küresel Yolsuzluk İndeksi” dikkate alındığında
Türkiye 64. Sırada bulunuyor. Yani bizden daha temiz 63 ülke var ve ne yazık
ki, bunların içinde nüfusu Müslüman ağırlıklı ülke yok. “Dindar nesil” yetiştiriyoruz
ama bu sıralamada da her yıl daha geriye gidiyoruz.
İslamiyet’i kişisel çıkarlarımızın, pis arzularımızın
kamuflajı yaptığımız için sonuç böyle oluyor. Bu sorunu İmam Hatip okulları
açmakla önleyemediğimiz ortada.
Çare eğitimdedir. Eğitim sistemimizi yeniden düzenlenmedikçe
ve toplum olarak gerekli tepkileri vermedikçe, cinsel tacizlerin de, hırsızlığın
da, yolsuzluğun da, rüşvetin de önüne geçemeyiz. Bunun için de öncelikle
başımıza ahlaklı, dürüst insanları getirmemiz gerek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder