5 Nisan 2016 Salı

AHLAK ÇÖKÜNTÜSÜ

Tam bir ahlak çöküntüsü yaşıyoruz. Gazete haberleri yöneticilerin yaptığı yolsuzluklarla ve hırsızlıklarla dolu. Irza geçme, tecavüz, şiddet haberleri gazetelerin sayfalarını dolduruyor. Anayasa, yasalar, kurallar ve ahlaki değerler dikkate alınmıyor.

Bütün bunlar çok üzüntü verici ama bundan daha kötüsü toplum bu ahlaksızlıklara yeterli tepkiyi vermiyor. Devlet soyuluyor, genel bütçenin, belediyenin kaynakları yolsuzlukların baş kaynağı olmuş. Vatandaş gene gidip hırsızlara oy veriyor.

Milletvekillerinin çoğunun hakkında suç fezlekesi var, dokunulmazlık zırhı nedeni ile işlem yapılamıyor. Seçmenler de her seçimde bu yöneticilere dokunulmazlık zırhı giydirmeye devam ediyor.

Öyle cumhurbaşkanlarımız ve başbakanlarımız oldu ki, haklarında zimmete para geçirmek, yolsuzluk, rüşvet alma, kalpazanlık gibi iddialar var hatta davalar da açılmış ama bu zırh onları koruyor. Bu zırhı da bu toplum giydiriyor.

SESSİZ KALDIK

Ensar Vakfı’ndaki cinsel tecavüz olayının duyulmasından sonra toplumun tepkisi olmadı gibi bir şey. Bir takım yetkililer ve yazarlar çocuklarımızı koruyacaklarına Ensar Vakfı’nı koruma görüntüsü ile istismarcıları korudular.  

Oysa toplum olarak ve devlet olarak çocuklarımızı her türlü kötülüğe karşı korumak bizim görevimiz.

Yazıklar olsun bize; sustuk, sessiz kaldık hatta bir bakıma teşvik ettik.

DİNİ EĞİTİM

Buna benzer cinsel istismarlar kiliselerde de oluyor. Bilmem izlediniz mi? Oscar ödülü de alan “Spotlight” isimli bir filmde Boston’daki papazların çocuklara nasıl cinsel tacizde bulunduklarını anlatıyor.

2002 yılında Boston'da yaşanan skandalda Katolik kilisesinden papazların özellikle ailesel sorunlar yaşayan çocuklara yardım vaadiyle istismara doğru giden bir yakınlaşma yarattıklarını görüyoruz. Küçük birer çocuk olan kurbanlar kendilerine yardım eden kişiyi kutsal gördükleri, kurtarıcı yerine koydukları için henüz habersiz oldukları hayatta yaşadıklarının yanlışlığını yıllar geçene kadar fark edemiyorlar.

Tanrının uzattığı bir el gibi gördükleri bu yardımın gelecekte bu çocuklarda ruhsal ve cinsel travmalar yarattığı, uyuşturucu ya da intihar gibi sonlara sürüklediği dünyanın her yerindeki taciz ve istismar vakalarında görülüyor.

Cemaat evlerinde, Vakıf yurtlarında, kiliselerde neden böyle istismarlar olduğunun tartışılması gerek. Bu gibi yerler genellikle yardıma muhtaç, yoksul aile çocukları gidiyor. Bu kurumlardan yardım alıyorlar. Çocuk hocayı, papazı Allah’ın temsilcisi gibi görüyor. Ona itiraz edemiyor.  Bu çocuklara itiraz etmek, karşı çıkmak öğretilmiyor; biad etmek öğretiliyor.

Bu gibi yerlerin diğer insanlara kapalı mekânlar olması kontrolü de imkânsız kılıyor. Çocuk için çok büyük bir travma olan bu istismarların etkisi ömür boyu devam ediyor.

ÇOCUKLARIMIZI KORUMALIYIZ

Çocuklarımızı korumalıyız. Eğitim kapalı mekânlarda, perdesi kapalı evlerde olmaz. Karanlık mahallerde, bire bir eğitim olursa, çocuk istismara açık hale gelir.  Eğitim, pencereleri açık, ailelerin kolaylıkla denetleyebileceği okullarda yapılmalıdır.  Çocuklara biad etmeyi değil, karşı çıkmayı hatta isyan etmeyi öğretmeliyiz.

Çok sayıda ülkede yapılan araştırmada, Türkiye Endonezya’dan sonra en inançlı ikinci ülke seçilmiş. Toplumumuzda dinin etkisi giderek artıyor ama ahlak o oranda artmıyor. “Küresel Yolsuzluk İndeksi” dikkate alındığında Türkiye 64. Sırada bulunuyor. Yani bizden daha temiz 63 ülke var ve ne yazık ki, bunların içinde nüfusu Müslüman ağırlıklı ülke yok. “Dindar nesil” yetiştiriyoruz ama bu sıralamada da her yıl daha geriye gidiyoruz.

İslamiyet’i kişisel çıkarlarımızın, pis arzularımızın kamuflajı yaptığımız için sonuç böyle oluyor. Bu sorunu İmam Hatip okulları açmakla önleyemediğimiz ortada.  


Çare eğitimdedir. Eğitim sistemimizi yeniden düzenlenmedikçe ve toplum olarak gerekli tepkileri vermedikçe, cinsel tacizlerin de, hırsızlığın da, yolsuzluğun da, rüşvetin de önüne geçemeyiz. Bunun için de öncelikle başımıza ahlaklı, dürüst insanları getirmemiz gerek. 

Hiç yorum yok: