10 Mayıs 2015 Pazar

EVREN, ÖZAL VE DERVİŞ


Bugünkü iktisadi ve siyasi sistem 12 Eylül’ün ve onun iki aktörü olan Kenan Evren ve Turgut Özal’ın eseridir. Bu iki isme Kemal Derviş’i de eklemek mümkündür.  Onların bizi getirdiği noktada, siyasal olarak halk yönetimden uzaklaştı;  ekonomik olarak da eşitsizlik arttı ve sonuçta sınıf toplumu haline dönüştük.

Siyasal olarak halkın yönetimden uzaklaşmasının iki ana sebebi var: Siyasal partiler ve seçim kanunları. Partiler lider sultası altına girdi. Halkın parti yönetimini etkileme gücü azaldı. Liderleri de  toplumdaki zengin kesimler belirler oldu. Medya zenginlerin kontrolüne girdi. Algı operasyonları ile halk yanlış yönlendirilmeye başlandı. Halk,  kendisini kendisi için yönetemez duruma düştü. Halk, zenginler tarafından, zenginler için yönetilmeye başlandı.

Ekonomik olarak liberal politikaların uygulanması, Dünya Bankası ve IMF’nin etkisi ile kemerlerin sıkılıp emekçilerin gelirlinin düşürülmesi, dünya finans  çevrelerine kapıların açılması, gümrüklerin AB kontrolüne verilmesi ve özelleştirmeler  toplumda eşitsizliğin artmasına, zenginlerin daha da zengin, fakirlerin de daha da fakir olmasına yol açtı. İşsizlik arttı. Servet, gelir ve fırsat eşitliği azaldı. Milli gelirin paylaşılmasında  emeğin payı azaldı, sermayenin payı arttı.

İşsiz sayısı 6.5 milyona, asgari ücretle çalışanların sayısı da 5 milyona ulaştı. Bunlara asgari ücretle yaşamaya çalışan 10 milyon emekliliği de eklersek hayatını zorlukla sürdürenlerin sayısı 20 milyona ulaşıyor.  Bu ekonomik ve siyasal sistemin sonucu ise, 20 milyonu aşan işsiz ve açlar ordusu…

Toplumdaki eşitsizlik sadece gelirde ve servette değil, fırsat eşitsizliği de var. Zenginin çocuğu iyi okullarda okuyabilir; vakıf üniversitelerine girer, mezun olunca da zaten işi hazırdır. Yoksulun çocuğu ise 40-50 kişilik sınıflarda, imkânları kısıtlı okullarda okur, üniversiteye girmek için çabalar, üniversiteyi zor şartlarda bitirir sonra da iş kapılarında bekler durur. Fırsat eşitsizliği sosyal hareketliliği sınırlar; sınıf toplumu oluşur. Bu durum milli birliği de zedeler.

Haziran direnişi ekonomik ve siyasal sisteme karşı açık bir tepki idi ama gelişmeler  bu tepkinin tam anlaşılmadığını gösteriyor. Rahatsızlık devam ediyor. Halk tedirgin ve hayatında, gidişattan memnun değil. Yakında bir seçim var ama meclisteki partilerden hiçbirisi, bu tabloya yola açan, siyasal ve ekonomik sistemi değiştireceklerini söylemiyorlar. Aynı düzenin davam etmesini arzuluyorlar. Bu partiler iktidara gelirse, işsizlik, yoksulluk, eşitsizlik devam edip gidecek.  CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun Kemal Derviş ve Dünya Bankası’ndan sitayişle bahsetmesi  CHP’nin AKP politikalarını devam ettireceğinin bir işaretidir.

Bu durumdan kurtulmanın yolu, siyasal sistemi ve ekonomik sitemi yeniden düzenlemekten geçiyor.  Türkiye, halk egemenliğini sağlayacak yapısal değişiklikler yapmalıdır. Rehber bellidir: Atatürk ilkeleri.  

Ekonomik olarak devletçi ve halkçı politikalar uygulanmalıdır. Karma ekonomi esas olmalıdır. Devlet eli ile insan zengin etme politikalarından vazgeçilmelidir. Eğitimde fırsat eşitliğini sağlayacak önlemler alınmalıdır. Emek yoğun sanayinin yanında ileri teknoloji gerektiren sanayinin de gelişmesi sağlanmalıdır.


Bu programlar Vatan Partisi’nin seçim bildirgesinde vardır. Halkın egemen olduğu bir yönetimi  ve refahın artarak tabana yayılmasını isteyen halkımızın Vatan Partisi’ni oyları ile meclise taşıması gerekir. Milli Meclis ve Milli Hükümet Türkiye’nin çaresidir.

Hiç yorum yok: