EVREN, ÖZAL VE DERVİŞ
Bugünkü iktisadi ve
siyasi sistem 12 Eylül’ün ve onun iki aktörü olan Kenan Evren ve Turgut Özal’ın
eseridir. Bu iki isme Kemal Derviş’i de eklemek mümkündür. Onların bizi getirdiği noktada, siyasal olarak
halk yönetimden uzaklaştı; ekonomik
olarak da eşitsizlik arttı ve sonuçta sınıf toplumu haline dönüştük.
Siyasal
olarak halkın yönetimden uzaklaşmasının iki ana sebebi var: Siyasal partiler ve
seçim kanunları. Partiler lider sultası altına girdi. Halkın parti yönetimini
etkileme gücü azaldı. Liderleri de toplumdaki
zengin kesimler belirler oldu. Medya zenginlerin kontrolüne girdi. Algı
operasyonları ile halk yanlış yönlendirilmeye başlandı. Halk, kendisini kendisi için yönetemez duruma
düştü. Halk, zenginler tarafından,
zenginler için yönetilmeye başlandı.
Ekonomik
olarak liberal politikaların uygulanması, Dünya Bankası ve IMF’nin etkisi ile
kemerlerin sıkılıp emekçilerin gelirlinin düşürülmesi, dünya finans çevrelerine kapıların açılması, gümrüklerin
AB kontrolüne verilmesi ve özelleştirmeler toplumda eşitsizliğin artmasına, zenginlerin
daha da zengin, fakirlerin de daha da fakir olmasına yol açtı. İşsizlik arttı. Servet, gelir ve fırsat
eşitliği azaldı. Milli gelirin paylaşılmasında emeğin payı azaldı, sermayenin payı arttı.
İşsiz
sayısı 6.5 milyona, asgari ücretle çalışanların sayısı da 5 milyona ulaştı.
Bunlara asgari ücretle yaşamaya çalışan 10 milyon emekliliği de eklersek
hayatını zorlukla sürdürenlerin sayısı 20 milyona ulaşıyor. Bu ekonomik ve siyasal sistemin sonucu ise, 20
milyonu aşan işsiz ve açlar ordusu…
Toplumdaki
eşitsizlik sadece gelirde ve servette değil, fırsat eşitsizliği de var. Zenginin
çocuğu iyi okullarda okuyabilir; vakıf üniversitelerine girer, mezun olunca da
zaten işi hazırdır. Yoksulun çocuğu ise 40-50 kişilik sınıflarda, imkânları kısıtlı
okullarda okur, üniversiteye girmek için çabalar, üniversiteyi zor şartlarda
bitirir sonra da iş kapılarında bekler durur. Fırsat eşitsizliği sosyal hareketliliği sınırlar; sınıf toplumu oluşur.
Bu durum milli birliği de zedeler.
Haziran direnişi
ekonomik ve siyasal sisteme karşı açık bir tepki idi ama gelişmeler bu tepkinin tam anlaşılmadığını gösteriyor.
Rahatsızlık devam ediyor. Halk tedirgin ve hayatında, gidişattan memnun değil. Yakında
bir seçim var ama meclisteki partilerden hiçbirisi, bu tabloya yola açan,
siyasal ve ekonomik sistemi değiştireceklerini söylemiyorlar. Aynı düzenin
davam etmesini arzuluyorlar. Bu partiler iktidara gelirse, işsizlik, yoksulluk,
eşitsizlik devam edip gidecek. CHP
lideri Kılıçdaroğlu’nun Kemal Derviş ve Dünya Bankası’ndan sitayişle bahsetmesi
CHP’nin AKP politikalarını devam
ettireceğinin bir işaretidir.
Bu
durumdan kurtulmanın yolu, siyasal sistemi ve ekonomik sitemi yeniden düzenlemekten
geçiyor. Türkiye, halk egemenliğini
sağlayacak yapısal değişiklikler yapmalıdır. Rehber bellidir: Atatürk ilkeleri.
Ekonomik
olarak devletçi ve halkçı politikalar uygulanmalıdır. Karma ekonomi esas
olmalıdır. Devlet eli ile insan zengin etme politikalarından vazgeçilmelidir.
Eğitimde fırsat eşitliğini sağlayacak önlemler alınmalıdır. Emek yoğun
sanayinin yanında ileri teknoloji gerektiren sanayinin de gelişmesi
sağlanmalıdır.
Bu
programlar Vatan Partisi’nin seçim bildirgesinde vardır. Halkın egemen olduğu
bir yönetimi ve refahın artarak tabana
yayılmasını isteyen halkımızın Vatan Partisi’ni oyları ile meclise taşıması
gerekir. Milli Meclis ve Milli Hükümet
Türkiye’nin çaresidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder