CELLADINDAN MEDET UMMAK
Siyasi partiler 7 Haziran seçimleri için vaatlerini bir biri
arkasından açıklarken gözden kaçan bir olay oldu. Kemal Kılıçdaroğlu Kemal
Derviş ile görüştü ve CHP iktidara gelirse ekonomi yönetimini Derviş’e teslim
edeceğini açıkladı. Türkiye ekonomisini Derviş’e emanet etmek demek, Türkiye’yi
ABD’nin yönetimine bırakmak demektir.
Emperyalizm yüzyıllardır bütün kıtaları iliğine kadar
sömürdü, yerli halklara zulmetti, uygarlıkları kuruttu. Başka ülkelerin
toprağına, emeğine, hammaddesine ve pazarına el koyan emperyalizm, geçmiş
yıllarda bu kötülüklerini ülkeleri işgal ederek ve askeri güç kullanarak
yapmışken 20. Yüzyıldan itibaren strateji değiştirdi.
Üçüncü dünya ülkeleri artık bağımsız birer devlet oldu. Bayrakları gönderlerde dalgalanıyor ama sömürü devam ediyor. Bu ülkelerdeki
yöneticiler şu veya bu şekilde ABD ve AB’nin istediği insanlar oluyor. Olmazsa
ihtilâller yaptırılıyor. Gerekirse satın alınıyor. Amaç aynı, o ülkenin ham maddelerini
ucuza kapatma, ucuz iş gücünden faydalanma, kendi ürettikleri malları pahalıya
satma.
ABD üçüncü dünya ülkelerinin ekonomilerini yönlendirirken
IMF’yi, Dünya Bankası’nı ve Dünya
Ticaret örgütünü kullanır. Özellikle 2000 yılından sonra emperyalizm yeni bir
yöntem uygulamaya başladı; adını da küreselleşme koydu. Üçüncü dünya
ülkelerine küreselleşme politikaları bu kurumlar aracılığı dayatıldı. Küreselleşme
sonucunda, teknolojinin ve paranın ülkeler arasında kolaylıkla dolaşacağı,
dünya halklarının bütünleşeceği, ulaşım ve iletişim maliyetlerinin azalacağı, üçüncü
dünya ülkelerinin ürettiği malları kolaylıkla pazarlayacağı ve zenginliği
dünyaya eşit bir şekilde yayılacağı söylendi ama gerçek böyle olmadı.
ABD ve bazı AB ülkeleri hızla zenginleşirken, üçüncü dünya
ülkeleri göreceli olarak daha da fakirleşti. Batılı ülkelerin finans
çevrelerince borçlandırılıp yüksek faiz ödemeye mahkum edildi. Ham maddeleri
ucuza kapatıldı, bu ham maddeler kullanılarak üretilen ürünler bu ülkelere
pahalıya satıldı. Bu ülkelerdeki ucuz iş gücünden faydalanıldı, insanlar fakir bırakıldı.
Üçüncü dünya ülkelerinde sadece kaba kuvvete dayanan sanayinin gelişmesine izin
verildi ama ileri teknoloji kullanan endüstrinin gelişmesine izin verilmedi.
Sonuçta, aslında ülkeleri zengin olan üçüncü dünya ulusları fakir kaldılar.
İşte Kemal Derviş’in Türkiye’deki rolü de bu olacaktır. ABD’nin
istediği ekonomik programlar uygulanacaktır. Bu geçmişte de böyle olmuştur. Derviş’in
programının esasları bellidir: Kemer sıkma, özelleştirme ve serbest piyasa ekonomisi.
Türkiye’nin borcu çok arttı, bu nedenle ABD’nin finans
sektörünün bir tahsildara ihtiyacı ortaya çıktı. Bu tahsildar da Kemal Derviş
olacak. Geçmişte geldi, tahsildarlık görevini yaptı ve gitti.
Derviş, AKP’nin iktidar olmasında da büyük rol oynadı. DSP’yi
ikiye bölerek Ecevit hükümetini zayıflattı. Bu arada tesadüf bu ya, Erbakan’ın
yanından ayrılan başta Abdullah Gül olmak üzere bazı milletvekilleri ANAP’lılar
ile birlikte AKP’yi kurdular. Bahçeli’de bir telefon görüşmesi sonrası 3 Kasım’da
erken seçim yapılmalıdır dedi ve bu şekilde AKP iktidar oldu.
DSP’nin bölünmesi, AKP’nin kurulması, önce Kemal Derviş’in
erken seçim gerekir demesi arkasından Bahçeli’nin 3 Kasım’da seçim istemesi
üzerinde uzun uzun düşünülesi gereken olaylardır.
AKP tesadüfen iktidar olmamıştır. Kemal Derviş, Hüsamettin
Özkan, Abdullah Gül ve Devlet Bahçeli’nin uyguladığı politikalar AKP’yi iktidar
yapmıştır. AKP, iktidar olduktan sonra da ABD ve AB politikalarının uygulayıcısı olmuştur.
Sonuçta, borç alarak devam eden ve sonunda borç batağına saplanan bir ekonomi ve
bölünme aşamasına gelmiş bir Türkiye. CHP’nin de bulduğu kurtarıcı ise Kemal Derviş.
Güler misin? Ağlar mısın?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder