5 Mayıs 2015 Salı

CELLADINDAN MEDET UMMAK

Siyasi partiler 7 Haziran seçimleri için vaatlerini bir biri arkasından açıklarken gözden kaçan bir olay oldu. Kemal Kılıçdaroğlu Kemal Derviş ile görüştü ve CHP iktidara gelirse ekonomi yönetimini Derviş’e teslim edeceğini açıkladı. Türkiye ekonomisini Derviş’e emanet etmek demek, Türkiye’yi ABD’nin yönetimine bırakmak demektir.

Emperyalizm yüzyıllardır bütün kıtaları iliğine kadar sömürdü, yerli halklara zulmetti, uygarlıkları kuruttu. Başka ülkelerin toprağına, emeğine, hammaddesine ve pazarına el koyan emperyalizm, geçmiş yıllarda bu kötülüklerini ülkeleri işgal ederek ve askeri güç kullanarak yapmışken 20. Yüzyıldan itibaren strateji değiştirdi.

Üçüncü dünya ülkeleri artık bağımsız birer devlet oldu. Bayrakları gönderlerde dalgalanıyor ama sömürü devam ediyor. Bu ülkelerdeki yöneticiler şu veya bu şekilde ABD ve AB’nin istediği insanlar oluyor. Olmazsa ihtilâller yaptırılıyor. Gerekirse satın alınıyor. Amaç aynı, o ülkenin ham maddelerini ucuza kapatma, ucuz iş gücünden faydalanma, kendi ürettikleri malları pahalıya satma.

ABD üçüncü dünya ülkelerinin ekonomilerini yönlendirirken IMF’yi, Dünya Bankası’nı  ve Dünya Ticaret örgütünü kullanır. Özellikle 2000 yılından sonra emperyalizm yeni bir yöntem uygulamaya başladı; adını da küreselleşme koydu. Üçüncü dünya ülkelerine küreselleşme politikaları bu kurumlar aracılığı dayatıldı. Küreselleşme sonucunda, teknolojinin ve paranın ülkeler arasında kolaylıkla dolaşacağı, dünya halklarının bütünleşeceği, ulaşım ve iletişim maliyetlerinin azalacağı, üçüncü dünya ülkelerinin ürettiği malları kolaylıkla pazarlayacağı ve zenginliği dünyaya eşit bir şekilde yayılacağı söylendi ama gerçek böyle olmadı.

ABD ve bazı AB ülkeleri hızla zenginleşirken, üçüncü dünya ülkeleri göreceli olarak daha da fakirleşti. Batılı ülkelerin finans çevrelerince borçlandırılıp yüksek faiz ödemeye mahkum edildi. Ham maddeleri ucuza kapatıldı, bu ham maddeler kullanılarak üretilen ürünler bu ülkelere pahalıya satıldı. Bu ülkelerdeki ucuz iş gücünden faydalanıldı, insanlar fakir bırakıldı. Üçüncü dünya ülkelerinde sadece kaba kuvvete dayanan sanayinin gelişmesine izin verildi ama ileri teknoloji kullanan endüstrinin gelişmesine izin verilmedi. Sonuçta, aslında ülkeleri zengin olan üçüncü dünya ulusları fakir kaldılar.

İşte Kemal Derviş’in Türkiye’deki rolü de bu olacaktır. ABD’nin istediği ekonomik programlar uygulanacaktır. Bu geçmişte de böyle olmuştur. Derviş’in programının esasları bellidir: Kemer sıkma, özelleştirme  ve serbest piyasa ekonomisi.

Türkiye’nin borcu çok arttı, bu nedenle ABD’nin finans sektörünün bir tahsildara ihtiyacı ortaya çıktı. Bu tahsildar da Kemal Derviş olacak. Geçmişte geldi, tahsildarlık görevini yaptı ve gitti.

Derviş, AKP’nin iktidar olmasında da büyük rol oynadı. DSP’yi ikiye bölerek Ecevit hükümetini zayıflattı. Bu arada tesadüf bu ya, Erbakan’ın yanından ayrılan başta Abdullah Gül olmak üzere bazı milletvekilleri ANAP’lılar ile birlikte AKP’yi kurdular. Bahçeli’de bir telefon görüşmesi sonrası 3 Kasım’da erken seçim yapılmalıdır dedi ve bu şekilde AKP iktidar oldu.

DSP’nin bölünmesi, AKP’nin kurulması, önce Kemal Derviş’in erken seçim gerekir demesi arkasından Bahçeli’nin 3 Kasım’da seçim istemesi üzerinde uzun uzun düşünülesi gereken olaylardır.


AKP tesadüfen iktidar olmamıştır. Kemal Derviş, Hüsamettin Özkan, Abdullah Gül ve Devlet Bahçeli’nin uyguladığı politikalar AKP’yi iktidar yapmıştır. AKP, iktidar  olduktan sonra da ABD ve AB politikalarının uygulayıcısı olmuştur. Sonuçta, borç alarak devam eden ve sonunda borç batağına saplanan bir ekonomi ve bölünme aşamasına gelmiş bir Türkiye. CHP’nin de bulduğu kurtarıcı ise Kemal Derviş. Güler misin? Ağlar mısın? 

Hiç yorum yok: