14 Mayıs 2015 Perşembe

12 EYLÜL VE EVREN

Türkiye'de gelişen olayları değerlendirirken geniş açıdan bakmak lazım. Bazı kilometre taşlarını dikkate almadan değerlendirme yapmak doğru olmaz. Bana kalırsa bu kilometre taşları şunlardır:

İstanbul'un fethi, Viyan'ya ulaşmamız, "Şark Meselesi", Mondros, Sevr, Sakarya, Lozan, Hatay, Kıbrıs ve 12 Eylül ve BOP.

Türklerin Viyana'ya kadar ilerlemnesi Batı için bir şark meselesi yarattı. Türklerin geldikleri Orta Asya'a sürülmesi veya hiç değilse, Anadolu'ya hapsedilmesi çalışmaları başladı. Birinci Cihan Harbi onlara bu fırsatı verdi. Önce Mondros imzalandı. İşgaller başladı. Sevr dayatıldı ve Osmanlı Hükümetine kabul ettirildi.  Sakarya'ya kadar geriledik. 

Osmanlı'nın son dönemlerinde 5-6 milyon Müslüman, Türk öldürüldü, bir o kadarı da Anadolu'ya göç etmek mecburiyetinde kaldı. 

Sakarya bir dönüm noktası oldu. Batı askeri durduruldu ve geri çekilme mecburiyetinde bırakıldı. Daha sonra zafer kazanıldı ve Sevr'i yırttık ve Lozan'ı kabul ettirdik. Türkiye Cumhuriyeti kuruldu ama Şark Meselesi yok olmadı.

Bir diğer önemli husus Kıbrıs'a yaptığımız müdaheledir. Bu müdahale sonucunda Kıbrıs'ın bir kısmı Batı'nın egemenliğinden çıktı. Bu olay Batı açısından çok önemliidi. Haddimizi aşmıştık. Haddimizi bildirmek için önce askeri ambargo, arkasından ekonomik ambargo uygulandı. Türkiye 70 sente muhtaç hale getirldi. Sol-sağ çatışmaları da işte bu dönemde hız kazandı, binlerce insanımız öldü. Toplum ayrıştırıldı, milli birlik bozuldu. Ekonomik sıkıntılar arttı. Bütün bunlar kendiliğinden olmadı. Batı'nın olayların gelişmesinde rolü olmadığını düşünmek ise safdillik olur. Batı'nın ajanları, işbirlikçileri sağdan da, soldan da insanları öldürdüler. İnsanları intikam alma arzusu içine soktular. Kavgalar, katliamlar başladı. Adeta yapılması düşünülen bir ihtilalin halk oyu tarafından kabul görmesi için ortam hazırlandı. 

12 Eylül bu ortamda yapıldı ve dolayısı ile geniş halk kitleleri nazarında büyük destek buldu. Rus emperyalizmi karşıtı olan ülkücüler ile Batı emperyalizmi karşıtı devrimciler hapse atıldı. Çok büyük işkenceler yapıldı. Hapislerde insanlar öldü. Dışarıdaki gençler ve halk depolitize edildi. Emperyalizmden söz eden kalmadı. 

Özel, iktidar oldu. Liberal ekonomi anlayışı siyasete hakim oldu. Borçlanma ekonomisi başladı, yüksek faizler nedeni ile para kaybetmeye başladık. Borsa kuruldu, Batı finans çevreleri borsa aracılığı ile bizden para götürmeye başladı. İthalat, ihracat dengesi bozuldu, sürekli cari işlem açığı vermeye başladık. Özelleştirmeler sonucu çok sayıda kamu kuruluşu yabancıların eline geçti. Gümrüklerimizin kontrolünü Avrupa'ya verdik. İthalat arttı, tarım ve sanayi yeterince gelişmedi. 

12 Eylül derde deva olmadı. "Şark Meselesi"nin  uygulayıcıları göreve devam etti ve halen de devam ediyor. Türkiye 3 büyük tehdit ile karşı karşıya kaldı: Bölücülük, irticai dikta ve ekonomik kriz.

Bu üç tehditin oluşmasında 12 Eylül önleyici değil, kolaylaştırıcı oldu. İrtica'nın artmasında 12 Eylül yönetiminin çok büyük vebali vardır. Fethullah Hoca 12 Eylülün ilk günlerinde sanık olarak aranırken bundan vazgeçildi ve serbestçe çalışmasına izin verildi. Adıyamanlı hoca Çanakkale'ye sürülmüştü, Adıyaman'a dönmesine ve çalışmalarına devam etmesine müsaade edildi. Din dersleri mecburi kılındı. Cemaat yurtlarının çalışmaları kolaylaştırıldı. 12 eylül yönetimin bu tutumuna ABD'li uzmanların komünizme karşı dini kullanmalarını önermelerinin büyük etkisi oldu. Yeşil kuşak ve ılımlı İslam projeleri birer ABD projesidir. Sovyetler dağılıncaya kadar uygulanan yeşil kuşak projesi, Sovyetler dağılınca ılımlı İslâm'a dönüştürüldü. Fethullah Hoca kullanılmaya başlandı. 

Atatürk geniş halk kitlelerine yanlış tanıtıldı. Onun tam bağımsızlık ve milli egemenlik düşüncesi dile getirilmedi. 

Bölünme tehditine de 12 Eylül çare olamadı. İlk PKK kitle eylemleri 1984'te oldu; yani 1980'den hemen sonra. Kürtçenin yasaklanması, Kürtler üzerine uygulanan baskı, işkenceler halkın bir kısmının PKK'ya destek vermesini sağladı. PKK da bir Batı projesidir ve ABD, AB ve İsrail tarafından desteklenmektedir. Bunun kesin delilleri de ortadadır. Bugünlerde de ne kadar Batı uşağı entel varsa onlar PKK'nın meclise girmesi için çaba gösteriyor.

Üçüncü büyük tehlikenin de kaynağı 12 Eylül sonrası uygulanan ekonomik programlardır. Yukarıda bu durumu anlatmaya çalışmıştım. 

Tayyip Diktatörlüğü bir Batı projesidir. 12 Eylül yönetimin, daha sonraki hükumetlerin ve özellikle Abdullah Gül, Kemal Derviş,  Hüsamettin Özkan ve Devlet Bahçeli'nin sorumluluğu büyüktür.  Tayyip, bunlar sayesinde bu noktaya gelmiştir.  Başbakan olmasının temelleri 12 Eylül'de atılmıştır. 

Sevr, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ismi ile hortlamıştır, Türkiye Cumhuriyet'i bağımsızlığından büyük tavizler verilmiştir. Milli Egemenlik zedelenmiştir. Vatan topraklarından bir kısmı bizden kopmak üzeredir. 

Bu noktaya gelmemizde dış güçlerin etkisinin olmadığı iddia etmek safça bir düşünüş olur. Olaylar tesadüfen gelişmez. Her olayın aktörleri vardır. Bunlar dışarıda da olabilir, içeride de olabilir. İçeridekiler gafil de olabilir, hain de olabilir. 

7 Haziran Seçimleri bu bakımda çok önemlidir. Aktörler iş başındadır. Oyların bu 3 büyük tehditi (İrtica, bölücülük ve ekonomik kriz) yok edecek partilere ve kadrolara verilmesi şarttır.

Üreten ve birleşen, tam bağımsız Türkiye dileklerimle.....

Hiç yorum yok: