11 Nisan 2014 Cuma

MİT ve GESTAPO

TBMM’nin gündemini meşgul eden ve yoğun tartışmalara neden olan, MİT yeniden düzenlemeyi amaçlayan kanun tasarısı ile ilgili haberleri okurken, aklıma Hitler’in adına GESTAPO denilen gizli polis teşkilatı geldi.

Gestapo 1933 yılında Goering tarafından kuruldu. 10 Şubat 1934 tarihinde çıkarılan bir yasa ile bu örgüt Alman yargısının yetki alanından çıkarıldı. Hangi suçu işlerlerse işlesinler yargılanmayacaklardı. Son kanun tasarısı kabul edilirse MİT de bir bakıma yargı denetiminden çıkmış olacak.

Bu benzerlik Hitler’in nasıl diktatör olduğu sorusunu akla getiriyor.  Hitler diktatör olarak Almanya’nın başına geçmedi. Hitler seçim kazanmadan iktidar olamayacağını biliyordu. Biliyordu ki, demokrasiyi tahrip edip diktatör olmak için demokrasinin sağladığı imkânlardan faydalanmak lazım. O da öyle yaptı ve demokrasi oyunu oynadı.

1929 yılında ABD’den başlayan ekonomik kriz Almanya’yı da etkisi altına almıştı. Bu nedenle mevcut iktidar yıpranmıştı. Hitler çok yoğun bir seçim çalışması yaptı. Seçim kampanyası için büyük özel sektörden çok güçlü bir mali destek aldı. Özel sektör yöneticileri yardım etmedikleri takdirde Nazi iktidarında çok sıkıntı çekeceklerini biliyorlardı.

Hitler 30 Ocak 1933 tarihinde başbakan oldu. İktidar olur olmaz ilk hedefi kadrolaşarak devletin tüm kurumlarını etkisi altına almak oldu. Komünist ve sosyal demokrat parti mensuplarına baskı uyguladı. Binlerce insan tutuklandı, idam edilenler oldu.  Vatan ihanet suçu Alman İmparatorluğu’nun normal mahkemelerinin yetki alanında çıkarıldı, özel mahkemeler yetkili kılındı. Hâkimler emir altında kararlar vermeye başladı. Hangi suça hangi cezanın verileceğine bizzat Hitler karar veriyordu.

Almanya’da korku imparatorluğu egemen olmuştu. Halk bu duruma tepki göstermeye korkuyordu çünkü tepki gösterince başlarına ne geleceğini biliyorlardı.

Hitler’in iktidara gelmesinde ve diktatör olarak kalmasında özel sektörün katkısı büyük oldu. Hitler, Krupp firmasına büyük devlet desteği sağladı ve bu firmanın büyümesini sağladı. Başta bu Krupp olmak üzere birçok firma Hitlere destek oldu. Olmayanlar baskı altına alındı, iflasa sürüklendi. Hitler, Krupp aracılığı ile iş adamlarına şu mesajı gönderi: “Ya siz bize bu parayı vereceksiniz veya bu parayı biz sizden alacağız”

Cumhurbaşkanı Hindenburg  2 Ağustos 1934 tarihinde öldü. Bu ölüm üzerine hükümet bir kararname çıkararak cumhurbaşkanlığı yetkilerini başbakana devretti.  Bu konuda hazırlanan yasa 19 Ağustosta referanduma sunuldu. Referandumda hayır propagandası yapmak isteyenler Gestapo tarafından susturuldu. Alman halkı bu referandumu onayladı. Hitler hem cumhurbaşkanı hem de başbakan konumuna geldi. Aynı zamanda Başkomutan da oldu. Bütün silahlı kuvvetler mensuplarına ve devlet memurlarına Hitler’e bağlılık yemini ettirildi.

Hitler kamuoyunun oluşmasında basının büyük rol oynadığını biliyordu. Daha 1933 yılında “İmparatorluk Basın Odası” isimli bir kurum oluşturdu. Naziler, bu kurumu kullanılarak bir basın imparatorluğu kurdu. Başlangıçta 59 gazete Naziler lehine yayın yaparken bu sayı bir yıl sonra 86’ya çıkarıldı. Bu gazetelerin tirajı da başlangıçta780 000 iken bir yıl sonra 3 000 000’a yükseldi. 500’den fazla gazete de kapatıldı.

Basını ele geçiren Hitler, halkın düşünce yapısını ve siyasi eğilimlerini istediği gibi değiştirdi. Basın imparatorluğu kurmasında en büyük yardım ve katkıyı Krupp’tan aldı.

Böylece, devletin bütün kurumlarını, silahlı kuvvetleri, özel sektörü, yargıyı, basını tamamen hâkimiyeti altına almış oldu. Artık tam anlamı ile diktatördü. Demokrasiyi rafa kaldırdı çünkü artık ona ihtiyacı kalmamıştı.

Hitler’in nasıl diktatör olduğunun bilinmesinde son yıllardaki gelişmeleri değerlendirmek açısından büyük fayda var.

Bu konuda Atatürk’ün değerlendirmelerini de sunmak isterim:

“Ne komünizm ne de faşizm, bu iki ideoloji de memleketimizin, milletimizin gerçeklerine, karakterine asla uymaz. … Ne faşizmin, ne de nazizmin sonu yoktur. Ben belki bunu görecek kadar yaşayacak değilim. Ama aramızda onların sonunu görebilecek olanlar vardır. Bu ülkeler bir defa bu yola girdiler mi bir daha geri dönemezler. Halkı ve gençliği sürekli olarak heyecan içinde tutmak için durmadan silahlanmak, sağa sola tehditler savurarak ayakta kalmak zorundadırlar. Bu işin sonucu ise savaştır. Ve bu savaşın sonunda ne faşizmin, ne de nazizmin ayakta kalmasına imkân görmüyorum.”


Hiç yorum yok: