21 Mart 2025 Cuma

 ÖZGÜR DÜŞÜNCE, ROBOTLAŞMA VE İMAMOĞLU

Erich Fromm, çağdaş psikiyatrinin gelişmesine katkı sunan birkaç bilim adamında birisi. Onun en önemli eserlerinden birisi de ‘Özgürlükten Kaçış’ isimli kitabı. Bu kitapta, çağdaş insan için özgürlüğün anlamını ve insanların özgürlükten kaçışlarını ve bunun nedenlerini anlatır.
Fromm, kitabının ‘Robot Uyumluluğu’ bölümünde, milyonlarca kişinin nasıl oluyor da özgürlükten kaçıp, robot gibi yaşadığını anlamamıza yardım ediyor. Okuyalım bakalım:
“Ele alacağım bu mekanizma, çağdaş toplumdaki normal bireylerin birçoğunun bulduğu çözümü oluşturur. Kısaca özetlemek gerekirse, birey, kendi olmaktan çıkar; kültürel kalıpların kendisine sunduğu kişiliği tümüyle benimser; böylece tıpkı diğerleri gibi ve onların kendisinde beklediği gibi olur. “Ben” ile dünya arasındaki tutarsızlık ve onunla birlikte de bilinçli yalnızlık ve güçsüzlük duygusu ortadan kalkar. “…Kendi bireysel benliğinden vaz geçen ve bir robot haline gelen kişi, çevresindeki milyonlarca diğer robotla aynı olur. Ve artık kendini yalnız hissetmez, kaygı duymaz. Ama ödediği bedel yüksektir; kendi benliğini yitirmiştir.
Fromm’un robotlaşma olarak isimlendirdiği bu duruma ‘sürüye katılma’ da diyebiliriz. Sürüye katılan koyun özgürce dolaşmaktan vazgeçer ve sürüye katılarak kendisini güvende hisseder. Çoban nereye derse oraya gider. İtiraz etmeden gider, çünkü çobanın kararını kendi kararı sanır ve o bunun farkında değildir.
Uzak, yakın arkadaşlarım, dostlarım var; onlarla konuşuyorum, sosyal medyadan paylaştıkları mesajları, haberleri takip ediyorum. Büyük çoğunluğu, özellikle siyasi konularda, aynı şeyleri söylüyor, sosyal medyadan aynı şeyleri paylaşıyor. Hepsinin de Türkiye konusunda savundukları düşünceler birbirinin aynısı. Ve hepsi bu fikirleri kendilerinin özgün düşüncesi sanıyor. Oysa bu fikirler izledikleri televizyonlardaki konuşmacıların veya okudukları gazetelerdeki yazarların düşünceleri. Bu düşünceleri içselleştiriyorlar ve bir papağan gibi tekrar edip duruyorlar.
Sadece fikirleri aynı değil, duyguları da aynı. Hepsi aynı politikacıyı seviyor ve hepsi aynı politikacıya kızıyor ve aynı politikacıdan nefret ediyor.
Bunların izlediği televizyonlar da okudukları yazarlar da aynı. Türkiye’nin ve dünyanın sorunlarına bakış açıları ve çözümleri de aynı. Tam bir teslimiyet ve robotlaşma...
Özgürlükten kaçanların bazıları da cemaatlere katılıyor. Cemaatler tam bir sığınma evi. İnsanlar bir şeyhe bağlanıyorlar; o ne derse doğrusu odur diye kabulleniyor. Şeyhin düşüncelerini o kadar benimsiyorlar ki, kendi özgün fikirleri sanıyorlar ve bu düşünceleri şiddetle savunuyorlar.
Özgürlükten kaçanların temel özelliği eleştirel düşünceden uzaklaşmış olmaları. Eleştiri yok, araştırma yok, sorgulama yok, peşin kabul ve benimseme var. Öylesine benimsiyorlar ki, duydukları ve okudukları düşüncelerin başkasına ait olduğunu unutuyorlar ve kendi özgün düşünceleri sanıyorlar.
Eleştirel düşünceden uzaklaşınca kişinin özgün düşünce, duyum ve arzuları da kayboluyor. Bunların yerini, katıldığı sürünün veya bir parçası olduğu robotlar topluluğunun düşünce, duyum ve arzuları alıyor.
Şüphelenme, eleştirel düşünce, araştırma ve soruşturma yok olunca, çok büyük yalanlar bile robotlaşmış insanlar için mutlak gerçeğe dönüşür. Mutlak gerçeğe dönüşmüş yalanlar insanları yönlendirmeye, sürüklemeye başlar. İnsanlar öyle sürüklenirler ki, kendilerine yabancılaşırlar ama farkına bile varmazlar.
Sürüye katılmış bir insandan ‘aydın’ olmaz. Olmasına olmaz da öyleleri var ki kendisini ‘aydın’ sanıyor. Ne yazık ki ne aydınlanmış ne de aydınlatıyor. Okuduğu tek şey gazete, o da tek yanlı. Dinlediği bir iki televizyon kanalı, onlar da yalancılarla dolu. Türkiye’yi ve dünyayı sosyal medyadan öğreniyor.
Bu insanlar, akşam televizyonlarda dinlediklerini sabah birbirlerine anlatıyorlar. Anlattıkça nefretleri tazeleniyor, nesnel düşünme yetenekleri daha da azalıyor. Kendi düşüncelerine ve bildiklerine iman edip, tam bir yobaza dönüşüyor.
İmamoğlu ve yakın çalışma arkadaşlarının göz altına alınması sonrası başlayan protesto gösterilerine katılanları televizyondan izlerken aklima bu düşünceler geldi.
İmamoğlu ve çevresi hakkındaki çok ciddi iddaların gerçek olabileceğini akıllarının ucundan geçirmeyen, eleştirel düşünceden uzaklaşmış, ön kabullerinin esiri olmuş, robotlaşmış binlerce insan sokakları, meydanları dolduruyor.
Bu robotlaşmış insanlar, Pazar günü tıpış tıpış gidip önlerine konan sandıklara kendilerini yönlendiren odakların istekeleri doğrultusunda oylarını atacaklar.
Kendilerini kahraman olarak gören bu insanlar keşke kendilerini etkileyen ve yönlendiren odakların farkına varsa ve gerçekten özgür insan haline dönüşse diyorum ama çok da ümidim yok...
Not: Emperyalizm, robotlardan oluşmuş böyle kitleler oluşturur ve çok da etkili kullanır.

Hiç yorum yok: