NASRETTİN HOCA VE DESCARTES
Nasrettin Hoca ve Descartes’i yan yana getirmek de nerden
çıktı diyebilirsiniz; anlatalım: Nasrettin Hoca fıkraları insanların yaptığı
mantık hatalarını güldürerek anlatır ve onları sağlıklı düşünmeye sevk eder. Descartes
ise, “Metod Üzerine Konuşma” adlı eserinde anlatmış olduğu “yöntem” ve “bilgi”
anlayışı ile modern ve sağlıklı düşüncenin yollarını açmıştır. Ne yazık ki,
insanlar Nasrettin Hoca fıkralarına ve Descartes’ın geliştirdiği yöntemlere
rağmen gerçeği bulmada ve olayları değerlendirmede yanlışlıklara düşüyorlar.
Descartes diyor ki: “Davranışlarımı
açıkça görebilmek ve şu yaşımda güvenle yürümek için doğruyu yanlıştan
ayırdetmeyi öğrenmeye karşı pek büyük bir istek duyuyorum.” Bu isteği
gerçekleştirmek için kurallar ortaya koyuyor. Onun önemli bir kuralı şuydu: “Doğru olduğuna açıkça aklı yatmadıkça
hiçbir şeyi doğru kabul etmemek.” Peki doğru olduğuna inanılmayan şeyi
insan kabul edebilir mi? Descartes’e göre evet, eğer aceleden ve önyargıdan
kaçınamazsa edebilir.
Bazı insanların gerçekten acelesi olabilir. İş yoğunluğu,
zaman darlığı insanları acele kararlar vermeye veya duyduğu bir haberi veya sözü
araştırmadan ve üzerinde yeteri kadar düşünmeden kabule zorlayabilir.
Bazı insanlar da kendilerini çok beğendiği için acele
ederler. Onlar zaten her şeyi bildiklerini kabul ettikleri için konunun
üzerinde düşünmeye veya araştırıp öğrenmeye gerek duymazlar. Bunlar eski
bilgilerinin ve kendini beğenmişliklerinin esiri durumundadırlar. Daha önce
öğrendiklerini mutlak doğru kabul ederler ve bu bilgilerinin aksine bir görüşü
asla kabul edemezler. Kabul ettiklerinde kendilerini alçalmış ve bilgisiz
hissederler. Mevcut bilgileri onlara iyilik değil, kötülük eder; kendilerini
yenileyemezler.
Sağlıklı düşüncenin önündeki engel sadece acele etme
değildir. Önemli bir engel de “önyargılar”dır. Yetiştiğimiz ve yaşadığımız
sosyal çevre, inançlarımız bizlerde önyargılar oluşturur. Bu önyargılar
sağduyumuzu zaman zaman yok eder. Daha önce edindiğimiz değerlere aykırı
gelecek sözler, düşünceler tepkimizi çeker ve kabullenmekte zorlanırız.
Önyargılarımızı yıkmadan yanlışlıklardan kurtulamayız.
Ya çıkarlarımız, isteklerimiz? Onlar da bizlerde önyargılar
oluşturur. Söylenilen bir yalan çıkarlarımıza uygunsa bizim için gerçeğe
dönüşür. Farkına varmasak da işimize gelen yalanlara kolaylıkla inanırız.
Tutkular ve nefretler düşüncelerimize kurulan tuzaklardır.
Bazı kişilerden veya olaylardan o derece nefret ederiz ki, bunlarla ilgili
gerçekleri bize yalan gelir. Bunun en iyi örneğini Erdoğan’a karşı nefret
besleyenlerde görüyoruz. Onların gözünde Erdoğan o kadar kötüdür ki, onun
cumhurbaşkanı olduğu Türkiye’de hiçbir şey iyiye gidemez. Bunun aksi de
doğrudur: Erdoğan’a karşı aşırı sevgi duyanlar da onun yaptığı yanlışlıkları
bir türlü göremiyorlar. Körü körüne karşı çıkmalar veya alkışlamalar hep bu
sevgi ve nefretin aklımızı körleştirmesinden kaynaklanıyor.
NASRETTİN HOCA FIKRALARI
Descartes’in felsefesinin mizaha dönüşmüş şeklidir aslında
Nasrettin Hoca fıkraları. Mantık yürütme konusunda çıkarılacak derslerle
yüklüdür. Mantık hatalarımızı abartılı örneklerle bize anlatır ve bu hataları
yapanlarla alay ederek bize sağlıklı düşünmenin yollarını açar. Birkaç örnek
vermekte fayda var. Çok bilinenlerden birkaç tane sunalım:
Meşhur hikayedir; hocanın komşusu tenceresinin doğurduğuna
inanmış ama öldüğüne inanmamış. İnsanların sık yaptığı bir mantık hatasıdır bu.
İşine gelen yalanı hemen benimser ama işine gelmeyeni kabullenemez. Bazı
konuşmaları dinlediğimde veya sosyal paylaşımları gördüğümde aklıma bu fıkra
gelir. Koca koca insanlar işlerine geldiğinde koca koca koca yalanlara
kolaylıkla inanıyorlar ve hemen arkadaşları ile paylaşmaya başlıyorlar. Çok
doğru sözleri ise işlerine gelmediği için ret ediyorlar. Doğrular onlar için
yalana dönüşüyor.
Bindiği dalı kesen adam düşünce koşa koşa Hoca’ya gelmesi ve
“Sen benim düşeceğimi bildin, ne zaman öleceğimi de bilirisin” demesi ise sık
yaptığımız bir mantık hatasıdır. Bu bir otorite kaymasıdır. Bir konuda uzman
olan bir kişinin, uzmanlık alanı dışında verdiği bilgileri de peşinen doğru
kabul ediyoruz. Madem ki uzmandır, her şeyi bilir sanıyoruz. Televizyonlar,
gazete sütunları böyle otoritelerle dolu. Esas branşı iktisattır ama sağlık
konusunda da ahkam keser, dış siyaset ile ilgili büyük büyük laflar eder; halkımız
da bu büyük otoriteye (!) hemen inanır.
Bir diğer örnek de söylenen bir söze veya ileri sürülen bir
görüşe olduğundan farklı ve öte anlamlar yüklemektir. Nasrettin Hoca şu fıkra
ile böyle yapanlarla alay eder. Hocanın karısı yatakta Hoca’ya biraz öteye
gider misin deyince Hoca kalkmış komşu köye gitmiş ve hanımına biraz daha
gideyim mi diye haber yollamış. Bu mantık hatası da günlük hayatta ve siyasi
tartışmalarda sıkça yapılıyor. Önyargılarımız, arzularımız, nefretlerimiz
duyduğumuz bir söze, okuduğumuz bir yazıya taşıdığından daha öte anlamlar vermemize
neden oluyor. Yanlış değerlendirmeler yanlış kararlara yol açıyor.
Komşusu Hoca’dan ödünç çamaşır ipi ister. Hoca veremem, bizim
hatun ipe un sermiş der. Adamcağız da “Hoca hiç ipe un serilir mi” diye sormuş.
Aslında ipe un serilir, günlük hayatta, farkında olmadan sürekli ipe un
sereriz. İşimize gelmeyin fikirleri olmadık bahanelerle ret ederiz de farkına
bile varmayız. Hep komşuyu kandırmak için ipe un serecek değiliz ya, bazen de
kendimizi farkında olmadan ipe un sererek kandırırız.
Bilinen bir hikayedir; komşusuna gelen mektubu okuyamayınca
komşusu şu başındaki kavuktan utan der. Hoca da marifet kavukta ise, al sen tak
sen oku der. Değer verdiğimiz bir insanın her dediğini doğu sayarız. Oysa bir
sözün doğruluğu söyleyenin kimliğine değil, içeriğine bağlıdır. Başında “Prof” unvanı
olan birisinin düşüncelerindeki değer onun unvanın değil, edindiği bilgi ve
tecrübelerinin eseridir.
Nasrettin Hoca’da fıkra çok ama biz lafı fazla uzatmayalım,
sözü burada keselim.
SONUÇ
Hayatımızın her anında kararlar veririz ve seçimler yaparız.
Bu karar ve seçimler bizim davranışlarımızı belirler. Descartes’ın felsefesi ve
Nasrettin Hoca’nın fıkraları bizi mantık hatalarından koruyabilir. Sağlıklı
düşünmemizi sağlayabilir. Davranışlarımızı düzeltebilir.
Ön yargılardan uzak ve isteklerinizin, tutkularınızın,
nefretlerinizin ve daha önce edindiğimiz bilgilerin esaretinin bizi yanlış
kararlara itmediği günler dileği ile…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder