23 Ekim 2018 Salı


REŞİT GALİP VE İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ

Sayın Erdoğan’ın partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmanın andımız ile ilgili kısmını okuyunca gözlerime inanamadım. “Tek parti CHP’si”, Reşit Galip ve Andımız üzerinden Atatürk ve Cumhuriyet’in temel değerleri ile hesaplaşıyor. Haksız ve yanlış beyanlarda bulunuyor. Yetmezmiş gibi İstiklal Marşı ile andımızı karşı karşıya getiriyor. Danıştay’ı ise yetki aşımı ile suçlayıp, kuvvetler ayırımını kabullenmediğini bir kere daha ispat ediyor.

Reşit Galip’i “üniversitelerini perişan etmesiyle bilinen” diye tanıtması ise İstanbul Üniversitesi’nin nasıl kurulduğunu bilmediğini gösteriyor. Biz kısaca anlatalım:

DARÜLFÜNUN BİLİMSELLİKTEN UZAKTI

1933 yılına kadar tek bir üniversite vardı: İstanbul Darülfünun’u. Darülfünun 1848 yılında kurulmuş, daha sonra kapatılmış; Abdülhamid zamanındaysa Darülfünun-ı Osmani adıyla tekrar kurulmuştur. Üç medresesi vardı: İlahiyat, Edebiyat ve Doğa Bilimleri. 1908 yılında Tıp ve Hukuk da ilave edildi.

Darülfünun Cumhuriyet’in ilk 10 yılında yapılan devrimlere destek vermemiş, aksine devrimlere karşı yapılan hareketlere destek vermiştir.

Kurtuluş Savaşı sırasında Edebiyat Medresesinde görevli Ali Kemal, Rıza Tevfik, Cenap Şahabettin, Hüseyin Daniş isimli 4 müderris ve Marujan Barsamyan isimli muallim Türklük ve milli mücadele aleyhinde sözler söylemiş ve yazılar yazmıştır.

Darülfünun, 1924 yılında çıkarılan bir kanun ile ekonomik bağımsızlığa ve tüzel kişiliğe kavuştu. Hükumet 1932 yılına kadar Darülfünun’un eğitim ve öğretimine karışmamıştır. Bu süre içinde, Darülfünun’un bilimsel otoritesi kalmamış, bazı hocalar bilgisizlikleri belli olmasın diye konferanslarına öğrenci sokmamaya çalışmış, gazetelerde birbirlerine hakaret eden yazılar yayınlamıştır.
Öğretim üyelerinin büyük çoğunluğu, zamanlarını üniversite dışında özel işlerine ayırmışlardır. 1930 yılında yapılan emin (rektör) seçimine katılan iki adayda birisi avukatlık, diğeri ise kömür tüccarlığı yapmaktaydı.

YENİ BİR ÜNİVERSİTE ŞARTTI

Atatürk Darülfünun'dan beklediği atılımları göremeyince üniversite reformu yapmaya karar verdi.  Darülfünun'a tepki olarak Ankara'da Hukuk Mektebi'ni açtı ve bunu daha sonra Hukuk Fakültesi'ne dönüştürdü.

Üniversite reformu yapma kararı alınınca, Reşit Galip’i bu üniversiteyi kurmak üzere görevlendirdi.  Reşit Galip şu ideal ile çalışmalarına başlar: “Beş on-yıl sonra fakültelerimizin çıkaracağı kitaplar, dergiler, yeni buluşları, yani araştırmaları bütün dünyaya yayacaklar, dünya bilginleri eserlerinde bizim yayınlarımızı da kaynak gösterecekler. İşte benim ülküm budur.”

MALCHE’NİN TESPİTLERİ

Kurulma aşamasında, İsviçre'den Prof. Dr. Malche davet edildi ve onun gelişi ile birlikte reform süreci başlamış oldu. 1931 yılında Malche Türkiye'ye geldi. Malche, iki yıl süre ile İstanbul Darülfünun'u inceler ve sürenin sonunda bir rapor yazarak görüşlerini Atatürk'e bildirdi.

Prof. Dr. Malche şu tespitleri yapar: Prof. Dr. Malche’nin raporu:

Öğrenciler orta eğitimden yetersiz geliyor. Türkçe yayın çok az, yabancı yayınları okuyabilecek öğrenci yok gibi… Darülfünun’un bütçesi yetersiz. Profesör atamaları objektif değil. Akademik hürriyet yok. Sınavlar ezberlenen bilgilere göre yapılmaktadır. Pratik uygulamalar azdır. Dersler ansiklopedik bilgilerin aktarılması şeklindedir. Bir yıl önce ne anlatılmışsa ertesi yılda o anlatılmaktadır. Profesörlerin yazdığı kitap yok gibidir. Kütüphane çok yetersizdir.

Malche’nin önerileri ise özetle şöyledir: “Pratik dersler artırılmalıdır. Öğrenciler seminer hazırlamalıdır. Öğrenciler soru soran ve karşılaşacakları sorunları tartışan bir hale getirilmelidir. Ders programları yeniden belirlenmelidir. Hocalar kitap yazmalıdır. Kütüphaneler, laboratuvarlar geliştirilmelidir. Öğrencilere yabancı dil öğretilmelidir.”

Raporunun sonunda ise şunları ifade eder: “Sonuna gelmiş olduğumuz bu raporun amacı, İstanbul Darülfünun’un milli kültür ve modern bilim için yüksek bir makam haline nasıl getirileceğini göstermektir. Esas sorun, bilimleri nakil yolu ile değil, yaratıcı düşünceyi ortaya çıkarıcı şekilde düşünmektir. Darülfünun bilimsel düşünceyi yaratmakla sorumludur ve bunun dışında kurtuluş yoktur.

Bu zihniyet ise şahsi araştırmalar yapmakla ve öğrenciler tarafından kuvvetli ve istekli bir gayret harcanmasıyla gelişir. Raporumda her şey bu şarta bağlıdır ve bu olmadan Darülfünun, gerçek bir düşünce hareketi yoktur.”

Reşit Galip Bey 19 Eylül 1932’de Millî Eğitim Bakanı olmuştur. 14 Ağustos 1933’de görevinden ayrılmıştır. 1934’te genç yaşta ölmüştür. Prof. Dr. Malche’nin işaret ettiği bozuklukları düzeltme işi Galip Bey zamanında gerçekleşmiştir.

ÜNİVERSİTENİN RESMEN KURULMASI

Reşit Galip’in çalışmaları sonucu, 31 Mayıs 1933’te çıkarılan 2252 sayılı kanun ile Darülfünun kapatılarak yerine İstanbul Üniversitesi kurulmuştur. Darülfünun’un 240 hocasından 157’si görevden alınmıştır. Prof. Malche, Prof. Kerim Erim, Rüştü Uzel, Avni Baman ve Osman Horasan’dan oluşan bir Islahat Komitesi kurulmuştur.

Öğretim üyesi temin etmek için üç kaynak kullanılmıştır. Kaldırılan Darülfünun’un gerçek bilim adamı özelliklerine sahip olanlar, Cumhuriyet kurulduktan sonra Avrupa’ya gönderilmiş olan genç bilim adamları, yabancı profesörler.

Yabancı Profesörler için şu şartlar aranmıştır: Üniversitede tam gün çalışacaklar, yan iş yapmayacaklar; öğrenciler için çevirmenler yardımı ile Türkçe kitap hazırlayacaklar; üçüncü yıldan itibaren Türkçe ders verecekler; gerektiğinde hükümete bilirkişi raporu hazırlayacaklar; gelişme ve halkın aydınlanması için kurulan tesislerde aktif olarak görev alacaklar.

18 Kasım 1933’de yapılan bir tören ile üniversitede ilk dersler verilmeye başlıyor. Üniversite’nin kurulması için çok büyük gayretler sarf eden Reşit galip Millî Eğitim Bakanlığı’ndan ayrıldığı için açılış konuşmasını yeni bakan Hikmet Bayur yapıyor ve şöyle diyor:
  
“En ileri tarım, en mükemmel san’at, en derin ilim bizde idi. Koyu bir taassup, korkunç bir irtica ruh ve fikri her şeyi ezdi, yıktı kavurdu.”

Görüldüğü gibi, Reşit Galip Sayın Erdoğan’ın söylediği gibi “üniversitelerini perişan etmesiyle bilinen” birisi değil, tam tersine Türkiye’de ilk üniversitenin kurulmasında büyük emeği geçen bir vatanseverdir. Bilimsel düşüncenin irtica ve taassup ruhunu yok etmesinde ve Türklük bilincinin gelişmesinde rolü çok büyüktür. Siyasal İslamcılar işte bu nedenle Reşit Galip’i sevmezler ve olmadık iftiralarda bulunurlar. 


Hiç yorum yok: