REŞİT GALİP VE İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
Sayın Erdoğan’ın partisinin grup toplantısında yaptığı
konuşmanın andımız ile ilgili kısmını okuyunca gözlerime inanamadım. “Tek parti
CHP’si”, Reşit Galip ve Andımız üzerinden Atatürk ve Cumhuriyet’in temel
değerleri ile hesaplaşıyor. Haksız ve yanlış beyanlarda bulunuyor. Yetmezmiş
gibi İstiklal Marşı ile andımızı karşı karşıya getiriyor. Danıştay’ı ise yetki
aşımı ile suçlayıp, kuvvetler ayırımını kabullenmediğini bir kere daha ispat
ediyor.
Reşit Galip’i “üniversitelerini perişan etmesiyle bilinen”
diye tanıtması ise İstanbul Üniversitesi’nin nasıl kurulduğunu bilmediğini
gösteriyor. Biz kısaca anlatalım:
DARÜLFÜNUN BİLİMSELLİKTEN UZAKTI
1933 yılına kadar tek bir üniversite vardı: İstanbul
Darülfünun’u. Darülfünun 1848 yılında kurulmuş, daha sonra kapatılmış;
Abdülhamid zamanındaysa Darülfünun-ı Osmani adıyla tekrar kurulmuştur. Üç
medresesi vardı: İlahiyat, Edebiyat ve Doğa Bilimleri. 1908 yılında Tıp ve
Hukuk da ilave edildi.
Darülfünun Cumhuriyet’in ilk 10 yılında yapılan devrimlere
destek vermemiş, aksine devrimlere karşı yapılan hareketlere destek vermiştir.
Kurtuluş Savaşı sırasında Edebiyat Medresesinde görevli Ali
Kemal, Rıza Tevfik, Cenap Şahabettin, Hüseyin Daniş isimli 4 müderris ve
Marujan Barsamyan isimli muallim Türklük ve milli mücadele aleyhinde sözler
söylemiş ve yazılar yazmıştır.
Darülfünun, 1924 yılında çıkarılan bir kanun ile ekonomik
bağımsızlığa ve tüzel kişiliğe kavuştu. Hükumet 1932 yılına kadar Darülfünun’un
eğitim ve öğretimine karışmamıştır. Bu süre içinde, Darülfünun’un bilimsel
otoritesi kalmamış, bazı hocalar bilgisizlikleri belli olmasın diye
konferanslarına öğrenci sokmamaya çalışmış, gazetelerde birbirlerine hakaret
eden yazılar yayınlamıştır.
Öğretim üyelerinin büyük çoğunluğu, zamanlarını üniversite
dışında özel işlerine ayırmışlardır. 1930 yılında yapılan emin (rektör)
seçimine katılan iki adayda birisi avukatlık, diğeri ise kömür tüccarlığı
yapmaktaydı.
YENİ BİR ÜNİVERSİTE ŞARTTI
Atatürk Darülfünun'dan beklediği atılımları göremeyince
üniversite reformu yapmaya karar verdi. Darülfünun'a
tepki olarak Ankara'da Hukuk Mektebi'ni açtı ve bunu daha sonra Hukuk
Fakültesi'ne dönüştürdü.
Üniversite reformu yapma kararı alınınca, Reşit Galip’i bu
üniversiteyi kurmak üzere görevlendirdi. Reşit Galip şu ideal ile çalışmalarına başlar:
“Beş on-yıl sonra fakültelerimizin çıkaracağı kitaplar, dergiler, yeni
buluşları, yani araştırmaları bütün dünyaya yayacaklar, dünya bilginleri
eserlerinde bizim yayınlarımızı da kaynak gösterecekler. İşte benim ülküm
budur.”
MALCHE’NİN TESPİTLERİ
Kurulma aşamasında, İsviçre'den Prof. Dr. Malche davet edildi
ve onun gelişi ile birlikte reform süreci başlamış oldu. 1931 yılında Malche
Türkiye'ye geldi. Malche, iki yıl süre ile İstanbul Darülfünun'u inceler ve
sürenin sonunda bir rapor yazarak görüşlerini Atatürk'e bildirdi.
Prof. Dr. Malche şu tespitleri yapar: Prof. Dr. Malche’nin
raporu:
Öğrenciler orta eğitimden yetersiz geliyor. Türkçe yayın çok
az, yabancı yayınları okuyabilecek öğrenci yok gibi… Darülfünun’un bütçesi
yetersiz. Profesör atamaları objektif değil. Akademik hürriyet yok. Sınavlar
ezberlenen bilgilere göre yapılmaktadır. Pratik uygulamalar azdır. Dersler
ansiklopedik bilgilerin aktarılması şeklindedir. Bir yıl önce ne anlatılmışsa
ertesi yılda o anlatılmaktadır. Profesörlerin yazdığı kitap yok gibidir.
Kütüphane çok yetersizdir.
Malche’nin önerileri ise özetle şöyledir: “Pratik dersler
artırılmalıdır. Öğrenciler seminer hazırlamalıdır. Öğrenciler soru soran ve
karşılaşacakları sorunları tartışan bir hale getirilmelidir. Ders programları
yeniden belirlenmelidir. Hocalar kitap yazmalıdır. Kütüphaneler, laboratuvarlar
geliştirilmelidir. Öğrencilere yabancı dil öğretilmelidir.”
Raporunun sonunda ise şunları ifade eder: “Sonuna gelmiş
olduğumuz bu raporun amacı, İstanbul Darülfünun’un milli kültür ve modern bilim
için yüksek bir makam haline nasıl getirileceğini göstermektir. Esas sorun,
bilimleri nakil yolu ile değil, yaratıcı düşünceyi ortaya çıkarıcı şekilde
düşünmektir. Darülfünun bilimsel düşünceyi yaratmakla sorumludur ve bunun
dışında kurtuluş yoktur.
Bu zihniyet ise şahsi araştırmalar yapmakla ve öğrenciler
tarafından kuvvetli ve istekli bir gayret harcanmasıyla gelişir. Raporumda her
şey bu şarta bağlıdır ve bu olmadan Darülfünun, gerçek bir düşünce hareketi
yoktur.”
Reşit Galip Bey 19 Eylül 1932’de Millî Eğitim Bakanı
olmuştur. 14 Ağustos 1933’de görevinden ayrılmıştır. 1934’te genç yaşta
ölmüştür. Prof. Dr. Malche’nin işaret ettiği bozuklukları düzeltme işi Galip
Bey zamanında gerçekleşmiştir.
ÜNİVERSİTENİN RESMEN KURULMASI
Reşit Galip’in çalışmaları sonucu, 31 Mayıs 1933’te
çıkarılan 2252 sayılı kanun ile Darülfünun kapatılarak yerine İstanbul
Üniversitesi kurulmuştur. Darülfünun’un 240 hocasından 157’si görevden alınmıştır.
Prof. Malche, Prof. Kerim Erim, Rüştü Uzel, Avni Baman ve Osman Horasan’dan
oluşan bir Islahat Komitesi kurulmuştur.
Öğretim üyesi temin etmek için üç kaynak kullanılmıştır. Kaldırılan
Darülfünun’un gerçek bilim adamı özelliklerine sahip olanlar, Cumhuriyet
kurulduktan sonra Avrupa’ya gönderilmiş olan genç bilim adamları, yabancı
profesörler.
Yabancı Profesörler için şu şartlar aranmıştır: Üniversitede
tam gün çalışacaklar, yan iş yapmayacaklar; öğrenciler için çevirmenler yardımı
ile Türkçe kitap hazırlayacaklar; üçüncü yıldan itibaren Türkçe ders
verecekler; gerektiğinde hükümete bilirkişi raporu hazırlayacaklar; gelişme ve
halkın aydınlanması için kurulan tesislerde aktif olarak görev alacaklar.
18 Kasım 1933’de yapılan bir tören ile üniversitede ilk
dersler verilmeye başlıyor. Üniversite’nin kurulması için çok büyük gayretler
sarf eden Reşit galip Millî Eğitim Bakanlığı’ndan ayrıldığı için açılış
konuşmasını yeni bakan Hikmet Bayur yapıyor ve şöyle diyor:
“En ileri tarım, en mükemmel san’at, en derin ilim bizde
idi. Koyu bir taassup, korkunç bir irtica ruh ve fikri her şeyi ezdi, yıktı
kavurdu.”
Görüldüğü gibi, Reşit Galip Sayın Erdoğan’ın söylediği gibi “üniversitelerini
perişan etmesiyle bilinen” birisi değil, tam tersine Türkiye’de ilk üniversitenin
kurulmasında büyük emeği geçen bir vatanseverdir. Bilimsel düşüncenin irtica ve
taassup ruhunu yok etmesinde ve Türklük bilincinin gelişmesinde rolü çok büyüktür.
Siyasal İslamcılar işte bu nedenle Reşit Galip’i sevmezler ve olmadık
iftiralarda bulunurlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder