28 Ekim 2018 Pazar


ADIM ADIM CUMHURİYET…

Türk devrimi sonucu kurulan Cumhuriyet, 29 Ekim 1923’de ilân edildi ama bir günde kurulmadı. Bu aşamaya adım adım gelindi. Hangi aşamalardan geçti sıralayalım:

Sened-i İttifak 1808, Tanzimat Fermanı 1839, Islahat Fermanı 1859, I. Meşrutiyet 1876, II. Meşrutiyet 1908, Cihan Harbi 1914, Meclis-i Mebusan’ın dağılması 1920, Büyük Millet Meclisi’nin açılması ve Cumhuriyet yönetiminin başlaması 1920, Cumhuriyet’in ilânı 1923.

Sened-i İttifak, Tanzimat Fermanı ve Islahat Fermanı 1 Meşrutiyet’i hazırlayan basamaklardır.

I. MEŞRUTİYET

1860'larda bir aydın hareketi olarak Genç Osmanlılar ortaya çıktı. Namık Kemal, Ziya Paşa, Şinasi, Ali Suavi, Ebüzziya Tevfik, Ahmed Midhad gibi aydınlar, Avrupa ülkelerindeki anayasal monarşilerden etkilenerek Osmanlı İmparatorluğu’nun meşrutiyet ile yönetilmesi gerektiğini savundular.

Mithat Paşa ve arkadaşları 30 Mayıs 1876'da Abdülaziz'i tahttan indirerek yerine V. Murat'ı geçirdiler. Daha sonra, Abdülhamid tahta oturdu ve 23 Aralık 1876'da Kanun-i Esasi’yi (anayasa) ilan etti. Böylece meşruti yönetime geçilmiş oluyordu.

93 Harbi devem ederken II. Abdülhamid 14 Şubat 1878 günü meclisi feshetti. I. Meşrutiyet 1 yıl, 1 ay 21 gün devam edebildi.

1876 ANAYASASI VE ÖZELLİKLERİ (KANUN-İ ESASİ)

Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk ve tek anayasasıdır. İki meclisli bir anayasadır. (Meclis-i Ayan ve Meclisi Mebusan). Heyet-i Ayan üyelerini Padişah seçer. Meclis’i feshetme yetkisi Padişaha aittir. Yasama ve Yürütme yetkileri Padişah’ın elinde toplandı.  Yürütme organı Bakanlar Kurulundan oluşmaktadır. Yürütmenin başında Padişah vardı.  Padişaha sürgün yetkisi verildi.

Egemenlik Padişah’a ait. Saltanat, halifelik de dahil olmak üzere Osmanlı ailesinin en büyük evladına ait. Padişah İslam dininin koruyucusu ve halkın hükümdarı. Padişahın yetkisi çok, sorumluluğu yok. Hükümet meclise değil, padişaha karşı sorumlu.

II. MEŞRUTİYET

İkinci Meşrutiyet, Osmanlı Anayasası'nın, 29 yıl askıda kaldıktan sonra, 24 Temmuz 1908'de yeniden ilân edilmesiyle başlayan ve Mebuslar Meclisi'nin Mehmed Vahdettin tarafından 11 Nisan 1920'de tasfiyesi ile sona eren dönemdir.

1878’de Meclis kapatılmış, Kanun-i Esasi «şeklen» de olsa yürürlükte kalmıştı. II. Abdülhamid, 30 yıl süren mutlakıyet dönemini başlatmıştı.

3 Temmuz 1908 günü Resne’de Kolağası Niyazi Bey’in 200 asker ve 200 sivilden oluşan bir çete ile dağa çıkması ile ihtilal fiilen başladı.  İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin manastır merkezi, padişaha, Kanuni Esasi’yi yürürlüğe koymasını ve 26 Temmuz’a kadar Meclisi Mebusan’ın açılmasına izin vermesini isteyen bir telgraf çekti.

Eyüp Sabri kumandasındaki Ohri Taburu ile Niyazi Bey komutasındaki Resne taburu 22 Temmuz gecesi Manastır’da birleşti ve Manastır Fevkalade Kumandanı olarak görevli bulunan Müşir Fevzi Paşa’yı dağa kaldırdı.

23 Temmuz günü Manastır’da Meşrutiyet yönetimi İttihat ve Terakki tarafından ilan edildi. Durum, Yıldız Sarayı'na telgraflarla bildirildi. 23 Temmuz’u 24 Temmuz’a bağlayan gece Kanuni Esasi’nin yürürlüğe konmasına karar verildi.

8 Ağustos 1909'da Kanûn-î Esasî üzerinde yapılan bir dizi radikal değişiklikle padişahın yetkileri "sembolik" bir düzeye indirildi.

Artık vekiller heyeti meclise karşı sorumluydu. Meclisten güvenoyu alamayan vekillerin ve hükümetin görevi sona eriyordu. Meclis başkanını padişah değil, meclis kendisi seçiyordu. Padişaha meclisi kapatma yetkisi tanınmakla birlikte, bu yetki koşullara bağlamış ve üç ay içinde yeni seçimlerin yapılması zorunlu hale getirilmişti

HARB YILLARI

1914 yılında Osmanlı Devleti’ni parçalamak isteyen emperyalist güçler 1914 yılında saldırıya geçer. Osmanlı devleti yenilir ve Mondros ateşkes antlaşmasını imzalar (30 Ekim 1918). Toprakların büyük kısmı işgale uğrar.


19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa Samsun’a çıkar. Amacını şöyle ifade eder: “Efendiler, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da milli hâkimiyete dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak!”

Genelgeler:

Mustafa Kemal Paşa Samsun’dan Havza’ya gelir ve 28 Mayıs 1919’da valilere, bazı kolordu komutanlıklarına ve ordu müfettişlerine bir genelge yollar. Bu genelge şöyledir:

İzmir’den sonra devam eden Manisa ve Aydının işgâli, tehlikelidir. Vatan sınırlarının bütünlüğü için, milli tepkiler daha canlı tutulmalı. Milletin katlanamayacağı bu işgâllere bir son verilmeli. Büyük devletlerin temsilcilerine ve İstanbul Hükümetine protesto telgrafları çekilmeli. Mitingler yapılmalı.

Mustafa Kemal, Havza’daki faaliyetlerinin sonucu olarak; hükumet tarafından İstanbul’a çağrılır. Paşa bunu dikkate almaz ve Amasya’ya geçerek 22 Haziran’da bir genelge yayınlar.

Amasya Genelgesinde şu hususlara vurgu yapılır:

Vatanın bütünlüğü, milletin istiklâli tehlikededir. İstanbul Hükümeti, üzerine aldığı sorumluluğu yerine getirememektedir. Milletin istiklâlini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. Milletin içinde bulunduğu bu duruma göre harekete geçmek ve haklarını yüksek sesle cihana işittirmek için her türlü tesir ve denetimden uzak milli bir heyetin varlığı zaruridir. Anadolu’nun her bakımdan emniyetli yeri olan Sivas’ta bir kongre toplanacaktır. Doğu illeri için, 10 Temmuz’da Erzurum’da bir kongre toplanacaktır.

Kongreler

Erzurum Kongresi:

Vilayet-I Şarkiye Müdafaa-I Hukuk-U Milliye Cemiyeti Erzurum Şubesi ile Trabzon Müdafaa-I Hukuk-U Milliye Cemiyeti Ortak Bir Kongre Düzenlemek için çalışmalar Yapıyorlardı. 3 Temmuz 1919’da Erzurum, Sivas, Bitlis, Van Ve Trabzon’u Temsil Etmek Üzere 56 Delegenin Katıldığı Erzurum Kongresi 23 Temmuz 1919’da Mustafa Kemal’in başkanlığında toplandı.

Kongrede şu kararlar alındı:

“Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, bölünemez. Yabancıların baskısı altındaki Osmanlı Hükümeti’nin dağılması karşısında millet tümden direniş ve savunmaya geçecektir. Vatanı kurtarma yolunda İstanbul Hükümeti başarısız kalırsa, geçici Bir hükümet kurulacaktır. Kuvva-i Milliye ve Milli İradeyi egemen kılmak esastır. Hristiyanlara egemenlik ve ayrıcalık tanınamaz. Manda ve himaye kabul edilemez. Mebusan Meclisi açılmalı, Hükümetin çalışmalarını denetlemelidir.”

Sivas Kongresi:

4 Eylül 1919’da toplanan kongrede şu kararlar alındı:

“Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, ayrılamaz. Her türlü işgal ve müdahaleye karşı, millet birlik olarak kendisini müdafaa ve mukavemet edecektir. İstanbul Hükümeti, dışarıdan gelecek bir baskı karşısında memleketimizin herhangi bir parçasını terk mecburiyetinde kalırsa, vatanın bağımsızlığını ve bütünlüğünü temin edecek her türlü tedbir ve karar alınmıştır. Kuvayı Milliye’yi tek kuvvet tanımak ve milli iradeyi hâkim kılmak esastır. Manda ve himaye kabul olunamaz.”

TBMM AÇILIYOR

16 Mart 1920 tarihinde İstanbul işgal edilmeye başlandı. Osmanlı Mebusan Meclisi son toplantısını 18 Mart tarihinde yaptı. 11 Nisan 1920 tarihinde Padişah Meclis-i Mebusan’ı kapattığını ilan etti. Aralarında hükümet üyeleri ve mebusların da bulunduğu bir heyet Malta’ya sürüldü.

23 Nisan 1920 Ankara’da Büyük Millet Meclisi toplandı.

Sinop Mebusu Şeref Bey açılış konuşmasında “..milletimizin iç ve dış tam istiklâl içinde kaderini bizzat eline aldığını ve idare etmeğe başladığını bütün cihana ilân ederek Türkiye Büyük Millet Meclisini açıyorum” diyerek cumhuriyetin kurulduğunu müjdeledi.

CUMHURİYETİN İLÂNI

30 Ağustos 1922’de zafer kazanıldı. 24 Temmuz 1923’de Lozan Antlaşması imzalandı.

28 Ekim 1923’de Atatürk yakın arkadaşlarını topladı ve "Efendiler, yarın Cumhuriyet'i ilân edeceğiz!" "Türkiye Devleti'nin hükümet şekli Cumhuriyet'tir. Bunu Anayasa'mıza yarınki Meclis toplantısında koyduracağız” dedi.  

Gerisini Mustafa Kemal’in ağzından öğrenelim:

“O gece birlikte olduğumuz arkadaşlar erkenden ayrıldılar. Yalnız İsmet Paşa Çankaya’da misafirdi. Onunla yalnız kaldıktan sonra, bir kanun tasarısı müsveddesi hazırladık. Bu müsveddede 20 Ocak 1921 tarihli Teşkilât-ı Esasiye Kanunu (Anayasa)’nun devlet şeklini tespit eden maddelerini şu şekilde değiştirmiştim:

Birinci maddenin sonuna “Türkiye Devleti’nin hükûmet şekli Cumhuriyettir” cümlesini ekledim.

Üçüncü maddeyi şu yolda değiştirdim: “Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur. Meclis, hükûmetin ayrıldığı idare kollarını Bakanlar vasıtasıyla yönetir.”

Ertesi gün Atatürk’ün hazırladığı önerge meclise sunulur ve şiddetli alkışlar ve “Yaşasın Cumhuriyet” nidaları arasında oy birliği ile kabul edilir. Önerge kabul edildikten sonra Mustafa Kemal gene oy birliği ile cumhurbaşkanlığına seçilir ve kürsüye gelerek bir konuşma yapar. Önce Meclis’e teşekkür eder ve sonra özetle şöyle der:

“Efendiler, asırlardan beri Doğuda haksızlığa ve zulme uğramış olan milletimiz, Türk milleti, gerçekte soydan sahip bulunduğu yüksek kabiliyetlerden yoksun zannediliyordu.”

“Son yıllarda milletimizin fiilî olarak gösterdiği kabiliyet, istidat ve kavrayış kendi hakkında kötü düşünenlerin ne kadar gafil ve ne kadar gerçeği görmekten uzak, görünüşe aldanan insanlar olduğunu pek güzel ispat etti. Milletimiz kendisinde var olan vasıfları ve değeri, hükumetin yeni adıyla, medeniyet dünyasına çok daha kolaylıkla gösterebilecektir. Türkiye Cumhuriyeti, dünya devletleri arasında tuttuğu yere lâyık olduğunu eserleriyle ispat edecektir.”

“…Efendiler, bu yüksek rejimi yaratan Türk milletinin son dört yıl içinde kazandığı zafer, bundan sonra da birkaç misli olmak üzere kendini gösterecektir. Bendeniz, kazandığım çok önemli gördüğüm bir noktadaki ihtiyacı arz etmek mecburiyetindeyim. O ihtiyaç, yüce hey’etinizin şahsıma karşı gösterdiği sevgi, güven ve desteğin devamıdır. Ancak bu sayede ve Tanrı’nın yardımıyla, bana verdiğiniz ve vereceğiniz görevleri en iyi şekilde yapabileceğimi ümit ediyorum.”

2 Şubat 1925'te, Hariciye Vekaleti'nce (Dışişleri Bakanlığı) düzenlenen bir kanun teklifinde 29 Ekim'in bayram olması önerildi. Bu teklif Meclis Anayasa Komisyonu tarafından incelenmiş ve 18 Nisan'da karara bağlanmıştır. 19 Nisan'da ise teklif TBMM tarafından kabul edildi. 628 sayılı bu kanun ile 29 Ekim, 1925'ten itibaren ülke içinde ve dış temsilciliklerde bayram olarak kutlanmaya başladı; ebediyen de kutlanacak.

Hiç yorum yok: