ADIM ADIM CUMHURİYET…
Türk devrimi sonucu kurulan Cumhuriyet, 29 Ekim 1923’de ilân
edildi ama bir günde kurulmadı. Bu aşamaya adım adım gelindi. Hangi aşamalardan
geçti sıralayalım:
Sened-i İttifak 1808, Tanzimat Fermanı 1839, Islahat Fermanı
1859, I. Meşrutiyet 1876, II. Meşrutiyet 1908, Cihan Harbi 1914, Meclis-i
Mebusan’ın dağılması 1920, Büyük Millet Meclisi’nin açılması ve Cumhuriyet
yönetiminin başlaması 1920, Cumhuriyet’in ilânı 1923.
Sened-i İttifak, Tanzimat Fermanı ve Islahat Fermanı 1
Meşrutiyet’i hazırlayan basamaklardır.
I. MEŞRUTİYET
1860'larda bir aydın hareketi olarak Genç Osmanlılar ortaya
çıktı. Namık Kemal, Ziya Paşa, Şinasi, Ali Suavi, Ebüzziya Tevfik, Ahmed Midhad
gibi aydınlar, Avrupa ülkelerindeki anayasal monarşilerden etkilenerek Osmanlı
İmparatorluğu’nun meşrutiyet ile yönetilmesi gerektiğini savundular.
Mithat Paşa ve arkadaşları 30 Mayıs 1876'da Abdülaziz'i
tahttan indirerek yerine V. Murat'ı geçirdiler. Daha sonra, Abdülhamid tahta
oturdu ve 23 Aralık 1876'da Kanun-i Esasi’yi (anayasa) ilan etti. Böylece
meşruti yönetime geçilmiş oluyordu.
93 Harbi devem ederken II. Abdülhamid 14 Şubat 1878 günü
meclisi feshetti. I. Meşrutiyet 1 yıl, 1 ay 21 gün devam edebildi.
1876 ANAYASASI VE ÖZELLİKLERİ (KANUN-İ ESASİ)
Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk ve tek anayasasıdır. İki
meclisli bir anayasadır. (Meclis-i Ayan ve Meclisi Mebusan). Heyet-i Ayan
üyelerini Padişah seçer. Meclis’i feshetme yetkisi Padişaha aittir. Yasama ve
Yürütme yetkileri Padişah’ın elinde toplandı.
Yürütme organı Bakanlar Kurulundan oluşmaktadır. Yürütmenin başında
Padişah vardı. Padişaha sürgün yetkisi
verildi.
Egemenlik Padişah’a ait. Saltanat, halifelik de dahil olmak
üzere Osmanlı ailesinin en büyük evladına ait. Padişah İslam dininin koruyucusu
ve halkın hükümdarı. Padişahın yetkisi çok, sorumluluğu yok. Hükümet meclise
değil, padişaha karşı sorumlu.
II. MEŞRUTİYET
İkinci Meşrutiyet, Osmanlı Anayasası'nın, 29 yıl askıda
kaldıktan sonra, 24 Temmuz 1908'de yeniden ilân edilmesiyle başlayan ve
Mebuslar Meclisi'nin Mehmed Vahdettin tarafından 11 Nisan 1920'de tasfiyesi ile
sona eren dönemdir.
1878’de Meclis kapatılmış, Kanun-i Esasi «şeklen» de olsa
yürürlükte kalmıştı. II. Abdülhamid, 30 yıl süren mutlakıyet dönemini
başlatmıştı.
3 Temmuz 1908 günü Resne’de Kolağası Niyazi Bey’in 200 asker
ve 200 sivilden oluşan bir çete ile dağa çıkması ile ihtilal fiilen
başladı. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin
manastır merkezi, padişaha, Kanuni Esasi’yi yürürlüğe koymasını ve 26 Temmuz’a
kadar Meclisi Mebusan’ın açılmasına izin vermesini isteyen bir telgraf çekti.
Eyüp Sabri kumandasındaki Ohri Taburu ile Niyazi Bey
komutasındaki Resne taburu 22 Temmuz gecesi Manastır’da birleşti ve Manastır
Fevkalade Kumandanı olarak görevli bulunan Müşir Fevzi Paşa’yı dağa kaldırdı.
23 Temmuz günü Manastır’da Meşrutiyet yönetimi İttihat ve
Terakki tarafından ilan edildi. Durum, Yıldız Sarayı'na telgraflarla
bildirildi. 23 Temmuz’u 24 Temmuz’a bağlayan gece Kanuni Esasi’nin yürürlüğe
konmasına karar verildi.
8 Ağustos 1909'da Kanûn-î Esasî üzerinde yapılan bir dizi
radikal değişiklikle padişahın yetkileri "sembolik" bir düzeye
indirildi.
Artık vekiller heyeti meclise karşı sorumluydu. Meclisten
güvenoyu alamayan vekillerin ve hükümetin görevi sona eriyordu. Meclis
başkanını padişah değil, meclis kendisi seçiyordu. Padişaha meclisi kapatma
yetkisi tanınmakla birlikte, bu yetki koşullara bağlamış ve üç ay içinde yeni
seçimlerin yapılması zorunlu hale getirilmişti
HARB YILLARI
1914 yılında Osmanlı Devleti’ni parçalamak isteyen
emperyalist güçler 1914 yılında saldırıya geçer. Osmanlı devleti yenilir ve
Mondros ateşkes antlaşmasını imzalar (30 Ekim 1918). Toprakların büyük kısmı
işgale uğrar.
19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa Samsun’a çıkar. Amacını
şöyle ifade eder: “Efendiler, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da milli hâkimiyete dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız
yeni bir Türk devleti kurmak!”
Genelgeler:
Mustafa Kemal Paşa Samsun’dan Havza’ya gelir ve 28 Mayıs
1919’da valilere, bazı kolordu komutanlıklarına ve ordu müfettişlerine bir
genelge yollar. Bu genelge şöyledir:
İzmir’den sonra devam eden Manisa ve Aydının işgâli,
tehlikelidir. Vatan sınırlarının bütünlüğü için, milli tepkiler daha canlı
tutulmalı. Milletin katlanamayacağı bu işgâllere bir son verilmeli. Büyük
devletlerin temsilcilerine ve İstanbul Hükümetine protesto telgrafları
çekilmeli. Mitingler yapılmalı.
Mustafa Kemal, Havza’daki faaliyetlerinin sonucu olarak; hükumet
tarafından İstanbul’a çağrılır. Paşa bunu dikkate almaz ve Amasya’ya geçerek 22
Haziran’da bir genelge yayınlar.
Amasya Genelgesinde şu hususlara vurgu yapılır:
Vatanın bütünlüğü, milletin istiklâli tehlikededir. İstanbul
Hükümeti, üzerine aldığı sorumluluğu yerine getirememektedir. Milletin istiklâlini,
yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. Milletin içinde bulunduğu bu duruma
göre harekete geçmek ve haklarını yüksek sesle cihana işittirmek için her türlü
tesir ve denetimden uzak milli bir heyetin varlığı zaruridir. Anadolu’nun her
bakımdan emniyetli yeri olan Sivas’ta bir kongre toplanacaktır. Doğu illeri
için, 10 Temmuz’da Erzurum’da bir kongre toplanacaktır.
Kongreler
Erzurum Kongresi:
Vilayet-I Şarkiye Müdafaa-I Hukuk-U Milliye Cemiyeti Erzurum
Şubesi ile Trabzon Müdafaa-I Hukuk-U Milliye Cemiyeti Ortak Bir Kongre
Düzenlemek için çalışmalar Yapıyorlardı. 3 Temmuz 1919’da Erzurum, Sivas,
Bitlis, Van Ve Trabzon’u Temsil Etmek Üzere 56 Delegenin Katıldığı Erzurum
Kongresi 23 Temmuz 1919’da Mustafa Kemal’in başkanlığında toplandı.
Kongrede şu kararlar alındı:
“Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, bölünemez. Yabancıların
baskısı altındaki Osmanlı Hükümeti’nin dağılması karşısında millet tümden
direniş ve savunmaya geçecektir. Vatanı kurtarma yolunda İstanbul Hükümeti
başarısız kalırsa, geçici Bir hükümet kurulacaktır. Kuvva-i Milliye ve Milli
İradeyi egemen kılmak esastır. Hristiyanlara egemenlik ve ayrıcalık tanınamaz. Manda
ve himaye kabul edilemez. Mebusan Meclisi açılmalı, Hükümetin çalışmalarını
denetlemelidir.”
Sivas Kongresi:
4 Eylül 1919’da toplanan kongrede şu kararlar alındı:
“Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, ayrılamaz. Her
türlü işgal ve müdahaleye karşı, millet birlik olarak kendisini müdafaa ve
mukavemet edecektir. İstanbul Hükümeti, dışarıdan gelecek bir baskı karşısında
memleketimizin herhangi bir parçasını terk mecburiyetinde kalırsa, vatanın
bağımsızlığını ve bütünlüğünü temin edecek her türlü tedbir ve karar
alınmıştır. Kuvayı Milliye’yi tek kuvvet tanımak ve milli iradeyi hâkim kılmak
esastır. Manda ve himaye kabul olunamaz.”
TBMM AÇILIYOR
16 Mart 1920 tarihinde İstanbul işgal edilmeye başlandı. Osmanlı
Mebusan Meclisi son toplantısını 18 Mart tarihinde yaptı. 11 Nisan 1920
tarihinde Padişah Meclis-i Mebusan’ı kapattığını ilan etti. Aralarında hükümet
üyeleri ve mebusların da bulunduğu bir heyet Malta’ya sürüldü.
23 Nisan 1920 Ankara’da Büyük Millet Meclisi toplandı.
Sinop Mebusu Şeref Bey açılış konuşmasında “..milletimizin
iç ve dış tam istiklâl içinde kaderini bizzat eline aldığını ve idare etmeğe
başladığını bütün cihana ilân ederek Türkiye Büyük Millet Meclisini açıyorum”
diyerek cumhuriyetin kurulduğunu müjdeledi.
CUMHURİYETİN İLÂNI
30 Ağustos 1922’de zafer kazanıldı. 24 Temmuz 1923’de Lozan
Antlaşması imzalandı.
28 Ekim 1923’de Atatürk yakın arkadaşlarını topladı ve "Efendiler,
yarın Cumhuriyet'i ilân edeceğiz!" "Türkiye Devleti'nin hükümet şekli
Cumhuriyet'tir. Bunu Anayasa'mıza yarınki Meclis toplantısında koyduracağız”
dedi.
Gerisini Mustafa Kemal’in ağzından öğrenelim:
“O gece birlikte olduğumuz arkadaşlar erkenden ayrıldılar.
Yalnız İsmet Paşa Çankaya’da misafirdi. Onunla yalnız kaldıktan sonra, bir
kanun tasarısı müsveddesi hazırladık. Bu müsveddede 20 Ocak 1921 tarihli
Teşkilât-ı Esasiye Kanunu (Anayasa)’nun devlet şeklini tespit eden maddelerini
şu şekilde değiştirmiştim:
Birinci maddenin sonuna “Türkiye Devleti’nin hükûmet şekli
Cumhuriyettir” cümlesini ekledim.
Üçüncü maddeyi şu yolda değiştirdim: “Türkiye Devleti Büyük
Millet Meclisi tarafından idare olunur. Meclis, hükûmetin ayrıldığı idare
kollarını Bakanlar vasıtasıyla yönetir.”
Ertesi gün Atatürk’ün hazırladığı önerge meclise sunulur ve şiddetli
alkışlar ve “Yaşasın Cumhuriyet” nidaları arasında oy birliği ile kabul edilir.
Önerge kabul edildikten sonra Mustafa Kemal gene oy birliği ile
cumhurbaşkanlığına seçilir ve kürsüye gelerek bir konuşma yapar. Önce Meclis’e
teşekkür eder ve sonra özetle şöyle der:
“Efendiler, asırlardan beri Doğuda haksızlığa ve zulme
uğramış olan milletimiz, Türk milleti, gerçekte soydan sahip bulunduğu yüksek
kabiliyetlerden yoksun zannediliyordu.”
“Son yıllarda milletimizin fiilî olarak gösterdiği
kabiliyet, istidat ve kavrayış kendi hakkında kötü düşünenlerin ne kadar gafil
ve ne kadar gerçeği görmekten uzak, görünüşe aldanan insanlar olduğunu pek
güzel ispat etti. Milletimiz kendisinde var olan vasıfları ve değeri, hükumetin
yeni adıyla, medeniyet dünyasına çok daha kolaylıkla gösterebilecektir. Türkiye
Cumhuriyeti, dünya devletleri arasında tuttuğu yere lâyık olduğunu eserleriyle
ispat edecektir.”
“…Efendiler, bu yüksek rejimi yaratan Türk milletinin son
dört yıl içinde kazandığı zafer, bundan sonra da birkaç misli olmak üzere
kendini gösterecektir. Bendeniz, kazandığım çok önemli gördüğüm bir noktadaki
ihtiyacı arz etmek mecburiyetindeyim. O ihtiyaç, yüce hey’etinizin şahsıma
karşı gösterdiği sevgi, güven ve desteğin devamıdır. Ancak bu sayede ve
Tanrı’nın yardımıyla, bana verdiğiniz ve vereceğiniz görevleri en iyi şekilde
yapabileceğimi ümit ediyorum.”
2 Şubat 1925'te, Hariciye Vekaleti'nce (Dışişleri Bakanlığı)
düzenlenen bir kanun teklifinde 29 Ekim'in bayram olması önerildi. Bu teklif
Meclis Anayasa Komisyonu tarafından incelenmiş ve 18 Nisan'da karara
bağlanmıştır. 19 Nisan'da ise teklif TBMM tarafından kabul edildi. 628 sayılı
bu kanun ile 29 Ekim, 1925'ten itibaren ülke içinde ve dış temsilciliklerde
bayram olarak kutlanmaya başladı; ebediyen de kutlanacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder