KEŞKE
TARİHTEN DERS ALABİLSEYDİK!
16 Bakanlığın denetiminin McKinsey isimli, CIA
bağlantılı bir şirkete verilmesi akla Mehmet Akif’in şu sözünü getiriyor:
"Tarih"i "tekerrür" diye
tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”
Tarihten ders alınmadığı için ülke borç
batağına battı ve ekonomik olarak iflas noktasına yaklaştı. Dün Avrupa
Sermayesi vardı, bugün Amerikan-İsrail sermayesi var. 1980 sonrası uygulanan
ekonomik program bu sermayenin Türkiye’yi istila etmesine yol açtı. Sonuçta dün
Düyun-u Umumiye vardı bugün McKinsey var.
VAHŞİ SERMAYE
Geçmişte Marx’ın yaptığı şu tespit bugün için
de geçerlidir: “Sermaye… kâr olmaması ya da küçük bir kâr olması halinde
dehşete kapılır. Uygun bir kâr olsun, aslan kesilir. Yüzde onluk emin bir kârla
her yere gider, her işe girişir; yüzde yirmi ile canlanır; yüzde elli ile
cüreti mutlaklaşır; yüzde yüz ile bütün kanunları ayaklar altına alır; yüzde üç
yüz için işlemeyeceği cinayet yoktur. Kargaşalık ve kavga kâr getirsin,
bunların her ikisini de teşvik eder.”
Bugünkü Türkiye tablosunun açıklamasını
yukardaki cümlelerde bulmak mümkündür. PKK, YPG, PYD, FETÖ bu azgın Batı
sermayesinin askerleridir.
Osmanlı’nın çöküşünü de Batı sermayesinin
aşırı kâr peşinde koşma arzuları hızlandırdı. Osmanlı ekonomisini sermaye ve
mal ihraç ederek yıktı, borç batağına soktu; tıpkı bugün yaptığı gibi.
ÖNCE İNGİLTERE VE FRANSA
1880’lere kadar Osmanlı Devleti’ni esas olarak
sömüren ülkeler İngiltere ve Fransa idi. Fransa ve İngiltere, Osmanlı
Devleti’nin ekonomik karar mekanizmalarını tamamen ve siyasal mekanizmalarını
ise kısmen egemenlikleri altına almışlardı. 1880’lerde Türkiye yarı sömürge
ülkesi haline dönüşmüştü.
Geçmişte Türk atlıları nasıl Avrupa içlerine
akınlar düzenlemişlerse özellikle Tanzimat ile birlikte Batı sermayesi de
Türkiye içlerine hücum etti; hem de en vahşi haliyle. Büyük sermaye Osmanlı
Devleti’nin bankerleri haline geldi. Türkiye’yi borca boğdular. İhraç ettikleri
sermaye ile ülkenin tüm servetlerine el koydular. Madenler onların oldu. Kara
ve deniz nakliye araçları, demiryolları vapurlar hep yabancı sermayenin malı
oldu. Limanlar, iskeleler hatta sahildeki fenerler bile Batı’nın malı oldu.
Ülkenin en önemli gelir kaynağı tütün işi de yabancıların yönetimine girdi.
ALMANYA SON NOKTAYI KOYDU
1860’li yıllardan sonra Alman emperyalistleri
de Osmanlı pastasından yemeye başladılar. Özellikle II. Abdülhamid döneminde
pastadan çok büyük dilimler aldılar. Alman silah sanayiinin kârlı silah
ticareti ve Deutsche Bank kanalıyla Anadolu demiryollarının yapımı için aldığı
imtiyazlar Almanlar’a büyük miktarlarda kazanç sağladı. Krupp firması 14 000
Mark değerindeki modası geçmiş topları 165 000 Marktan Osmanlı’ya sattı. Hem de
bunun gibi yüzlerce silahı… Bu silahları almak içinde Osamanlı devleti Deutche
Bank’tan yüksek faizle borç aldı. Para iki kaynaktan Almanya’ya aktı.
Abdülhamid, demiryollarının imtiyazını verdi
ve her yıl “kilometre teminatı” adı altında Almanlara yüklü miktarda para
ödendi. Tıpkı şimdilerde köprü ve yol yapan firmalara verilen teminat gibi…
Avrupa sermayesinin istilasının sonuçları çok
ağır oldu. Bu istiladan sonra Osmanlı Devleti içinde küçük ve orta sanayi hemen
hemen hiç kalmadı. Dokumacılar, peştemalcılar, saraçlar, çadırcılar,
kazancılar, kılıççılar, kaşıkçılar, fincancılar, tarakçılar yok oldu.
Ticaretten, sanattan, esnaflıktan mahrum kalan halk gündelikçi, hamal, ırgat
oldu.
Devlet sürekli borçlandı. Gelen paralarla
Padişaha, paşalara, onlara yakın olanlar saraylar, köşkler yapıldı. Bu borçları
ödeyemez duruma gelince Abdülhamid Düyun-u Umumiye idaresini kurdu. Artık
yönetim sultan da değil, sefaretlerde, elçiliklerde ve Düyunu-u Umumiye
yönetimdeydi.
BORÇLAR ANADOLU KÖYLÜSÜNÜN SIRTINA BİNDİ
Borçlar Anadolu köylüsünün sırtına bindi. Aşar
adı altında köylüden alınan vergiler Anadolu’nun yoksul halkını daha da
fakirleştirdi, açlığa, hastalığa mahkûm etti.
Durum tam da Atatürk’ün ifade ettiği gibiydi: “Gerçekten
geçmişte ve özellikle Tanzimat devrinden sonra, yabancı sermayesi memlekette
üstün bir yere sahip oldu. Ve ilmi manasiyle denebilir ki, devlet ve hükümet
yabancı sermayesinin jandarmalığından başka bir şey yapmamıştır”.
OSMANLI DEĞİL CUMHURİYETİN İLK YILLARI ÖRNEK
ALINMALIDIR
Türkiye’yi tarihten ders almayarak bu duruma
sürükleyen Erdoğan ve AKP iktidarının çözümü de yok. Çözümsüzlük içindeler ve
Batı sermayesine tavizler vererek durumu düzelteceklerini sanıyorlar.
Cumhuriyetin ilk yıllarında uygulanan planlı,
karma ekonomiye geçmek gerekiyor. Öncelikle Batı sermayesinin Türkiye içinde
serbest hareket etmesi önlenmeli, para trafiği kontrol altına alınmalıdır. Çare
borçlanmada değil, üretim ekonomisindedir.
Bunun için, iktidar muhakkak değişmeli ve tüm
milleti kucaklayan, tarihten aldığı derslerle ve bilimsel yöntemlerle mücadele
edecek bir milli hükümete ihtiyaç var. Çok değil, bir iki yıl içinde bu hükümet
muhakkak kurulacaktır. Başka da çıkış yolu görünmüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder