7 Ekim 2018 Pazar


KEŞKE TARİHTEN DERS ALABİLSEYDİK!

16 Bakanlığın denetiminin McKinsey isimli, CIA bağlantılı bir şirkete verilmesi akla Mehmet Akif’in şu sözünü getiriyor:

"Tarih"i "tekerrür" diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”

Tarihten ders alınmadığı için ülke borç batağına battı ve ekonomik olarak iflas noktasına yaklaştı. Dün Avrupa Sermayesi vardı, bugün Amerikan-İsrail sermayesi var. 1980 sonrası uygulanan ekonomik program bu sermayenin Türkiye’yi istila etmesine yol açtı. Sonuçta dün Düyun-u Umumiye vardı bugün McKinsey var.

VAHŞİ SERMAYE

Geçmişte Marx’ın yaptığı şu tespit bugün için de geçerlidir: “Sermaye… kâr olmaması ya da küçük bir kâr olması halinde dehşete kapılır. Uygun bir kâr olsun, aslan kesilir. Yüzde onluk emin bir kârla her yere gider, her işe girişir; yüzde yirmi ile canlanır; yüzde elli ile cüreti mutlaklaşır; yüzde yüz ile bütün kanunları ayaklar altına alır; yüzde üç yüz için işlemeyeceği cinayet yoktur. Kargaşalık ve kavga kâr getirsin, bunların her ikisini de teşvik eder.”

Bugünkü Türkiye tablosunun açıklamasını yukardaki cümlelerde bulmak mümkündür. PKK, YPG, PYD, FETÖ bu azgın Batı sermayesinin askerleridir.

Osmanlı’nın çöküşünü de Batı sermayesinin aşırı kâr peşinde koşma arzuları hızlandırdı. Osmanlı ekonomisini sermaye ve mal ihraç ederek yıktı, borç batağına soktu; tıpkı bugün yaptığı gibi.

ÖNCE İNGİLTERE VE FRANSA

1880’lere kadar Osmanlı Devleti’ni esas olarak sömüren ülkeler İngiltere ve Fransa idi. Fransa ve İngiltere, Osmanlı Devleti’nin ekonomik karar mekanizmalarını tamamen ve siyasal mekanizmalarını ise kısmen egemenlikleri altına almışlardı. 1880’lerde Türkiye yarı sömürge ülkesi haline dönüşmüştü.

Geçmişte Türk atlıları nasıl Avrupa içlerine akınlar düzenlemişlerse özellikle Tanzimat ile birlikte Batı sermayesi de Türkiye içlerine hücum etti; hem de en vahşi haliyle. Büyük sermaye Osmanlı Devleti’nin bankerleri haline geldi. Türkiye’yi borca boğdular. İhraç ettikleri sermaye ile ülkenin tüm servetlerine el koydular. Madenler onların oldu. Kara ve deniz nakliye araçları, demiryolları vapurlar hep yabancı sermayenin malı oldu. Limanlar, iskeleler hatta sahildeki fenerler bile Batı’nın malı oldu. Ülkenin en önemli gelir kaynağı tütün işi de yabancıların yönetimine girdi.

ALMANYA SON NOKTAYI KOYDU

1860’li yıllardan sonra Alman emperyalistleri de Osmanlı pastasından yemeye başladılar. Özellikle II. Abdülhamid döneminde pastadan çok büyük dilimler aldılar. Alman silah sanayiinin kârlı silah ticareti ve Deutsche Bank kanalıyla Anadolu demiryollarının yapımı için aldığı imtiyazlar Almanlar’a büyük miktarlarda kazanç sağladı. Krupp firması 14 000 Mark değerindeki modası geçmiş topları 165 000 Marktan Osmanlı’ya sattı. Hem de bunun gibi yüzlerce silahı… Bu silahları almak içinde Osamanlı devleti Deutche Bank’tan yüksek faizle borç aldı. Para iki kaynaktan Almanya’ya aktı.

Abdülhamid, demiryollarının imtiyazını verdi ve her yıl “kilometre teminatı” adı altında Almanlara yüklü miktarda para ödendi. Tıpkı şimdilerde köprü ve yol yapan firmalara verilen teminat gibi…

Avrupa sermayesinin istilasının sonuçları çok ağır oldu. Bu istiladan sonra Osmanlı Devleti içinde küçük ve orta sanayi hemen hemen hiç kalmadı. Dokumacılar, peştemalcılar, saraçlar, çadırcılar, kazancılar, kılıççılar, kaşıkçılar, fincancılar, tarakçılar yok oldu. Ticaretten, sanattan, esnaflıktan mahrum kalan halk gündelikçi, hamal, ırgat oldu.

Devlet sürekli borçlandı. Gelen paralarla Padişaha, paşalara, onlara yakın olanlar saraylar, köşkler yapıldı. Bu borçları ödeyemez duruma gelince Abdülhamid Düyun-u Umumiye idaresini kurdu. Artık yönetim sultan da değil, sefaretlerde, elçiliklerde ve Düyunu-u Umumiye yönetimdeydi.

BORÇLAR ANADOLU KÖYLÜSÜNÜN SIRTINA BİNDİ

Borçlar Anadolu köylüsünün sırtına bindi. Aşar adı altında köylüden alınan vergiler Anadolu’nun yoksul halkını daha da fakirleştirdi, açlığa, hastalığa mahkûm etti.

Durum tam da Atatürk’ün ifade ettiği gibiydi: “Gerçekten geçmişte ve özellikle Tanzimat devrinden sonra, yabancı sermayesi memlekette üstün bir yere sahip oldu. Ve ilmi manasiyle denebilir ki, devlet ve hükümet yabancı sermayesinin jandarmalığından başka bir şey yapmamıştır”.

OSMANLI DEĞİL CUMHURİYETİN İLK YILLARI ÖRNEK ALINMALIDIR

Türkiye’yi tarihten ders almayarak bu duruma sürükleyen Erdoğan ve AKP iktidarının çözümü de yok. Çözümsüzlük içindeler ve Batı sermayesine tavizler vererek durumu düzelteceklerini sanıyorlar.

Cumhuriyetin ilk yıllarında uygulanan planlı, karma ekonomiye geçmek gerekiyor. Öncelikle Batı sermayesinin Türkiye içinde serbest hareket etmesi önlenmeli, para trafiği kontrol altına alınmalıdır. Çare borçlanmada değil, üretim ekonomisindedir. 

Bunun için, iktidar muhakkak değişmeli ve tüm milleti kucaklayan, tarihten aldığı derslerle ve bilimsel yöntemlerle mücadele edecek bir milli hükümete ihtiyaç var. Çok değil, bir iki yıl içinde bu hükümet muhakkak kurulacaktır. Başka da çıkış yolu görünmüyor.

Hiç yorum yok: