“DEMOKRASİDEN DİKTATÖRLÜĞE”
Anayasanın yeni maddelerine dayanılarak yapılan uygulamaları
görünce aklıma Sayın Önur Öymen’in “Demokrasiden Diktatörlüğe” isimli kitabı
geldi. Son günlerdeki gelişmeleri anlamak için bu kitabın okunmasında ve
değerlendirilmesinde fayda var.
Yayımlayan kitabevi kitabı şöyle tanımlıyor: “Öymen bu
kitabında tarihten günümüze demokrasinin gelişimini incelerken iktidar uğruna
demokrasiyi engelleyenleri, otoriter rejimler kurarak ülkelerini ve dünyayı
felakete sürükleyenleri anlatıyor. Türkiye’nin çok partili demokrasiyi nasıl
geliştirdiğini inceliyor ve ülkemizde siyasal katılım, özgürlükler ve insan
hakları alanında yaşanan sorunları dile getiriyor. Öymen bu alanlarda dünyanın
saygın kuruluşlarının değerlendirmelerinde Türkiye’ye verdiği yeri de
belgeliyor.”
Kitaptan öğreniyoruz; diktatörlerin bir kısmı demokratik
yollardan iktidara gelmiş ve iktidarı eline geçirdikten sonra diktatör olmuş.
Diktatörlerin hayatları ve iktidarı ele geçiriş biçimleri çok benzerlikler
gösteriyor. Bunlardan birisi de Hitler!
Hitler’in demokratik yollarla iktidara geldikten sonra
otoriter bir rejim kurmasının hikayesinin bilinmesi son yıllardaki gelişmeleri
anlamakta bize ışık tutuyor.
HİTLER ÖRNEĞİ
Hitler, Nasyonel
Sosyalist işçi Partisi (Nazi) başkanlığına geldikten sonra yaptığı bir
konuşmadan dolayı halkı şiddet
kullanmasını tahrik ettiği için hapse mahkum olmuş. Hapishanede imtiyazlı bir
muamele görmüş. Ona nehre bakan bir oda verilmiş. Misafirlerini odasında kabul
edebiliyormuş.
Hitler, demokrasinin sağladığı imkânları kullanarak iktidara
gelmiş. 1932 yılında yapılan seçimlerde Nazi Partisi % 37.4 oranında oy almış.
Tesadüf bu ya, bu yüksek oyu almasında Almanya’da yaşanan ekonomik krizin büyük
rolü olmuş. Bu seçim sonucunda Hitler 30 Ocak 1933 yılında başbakan olmuş.
İktidara gelir gelmez, ilk hedefi kadrolaşarak devletin
bütün kurumlarını etkisi altına almak olmuş.
Yargıyı kontrol altına alarak muhalifleri tutuklatmaya başlamış.
Özel Halk Mahkemeleri kurmuş ve bu mahkemelerden istediği kararları çıkartmış.
5 Mart tarihinde yapılanolan seçimlerde, devletin bütün
imkanlarını Nazi Partisi lehine kullanmış ve oyunu çok artırmış.
İktidarını diktatörlüğe dönüştürmek için iş adamlarına çok
baskı uygulamış. Krupp vasıtasıyla iş adamlarına “Ya siz bu parayı vereceksiniz
veya bu parayı biz sizden zorla alacağız” diye mesaj yollamış ve iş adamlarında
büyük miktarlarda maddi destek almış.
Hitler hem başbakan hem de devlet başkanı yetkilerinin
kendisinde olmasını çok istemiş. Hindenburg ölünce, yapılan bir halk oylaması
ile Hitler hem devlet başkanı hem de başbakan konumuna gelmiş.
Hitler, kamuoyunu etkilemek için basının çok büyük güce
sahip olduğunu biliyormuş. Bu nedenle kendisine yardım etmeye hazır iş
adamlarının desteğini alarak gazetelerin çoğuna hâkim olmuş. Kendisini
destekleyen gazetelerin tirajı hızla artmış ve günlük 30 milyona ulaşmış.
Hitler sanat dünyasını da baskı altına almış. Büyük
bestecilere sansür uygulamış; orkestra şeflerinin işine son vermiş.
Dini inançları kendi lehine kullanmış. Katolik kiliselerine
baskı uygulamış. Protestanların kendi
rejimini desteklemesini sağlamış. Hitler, din ve vicdan özgürlüğüne ve laikliğe
karşıymış.
Hitler kadın erkek eşitliliğine karşıymış. Ona göre kadının görevi evde oturup çocuk
yetiştirmekmiş.
Gene kitaptan öğreniyoruz; diktatörlerin sonu hiç iyi
olmamış. Çoğu halkın ayaklanması sonucu asılarak veya linç edilerek öldürülmüş.
KARŞI DEVRİM!
Türkiye’deki gelişmeler, millet egemenliğine, demokrasiye ve
insan haklarına inanmış insanlarımızda haklı olarak büyük endişlere yol açıyor.
Olaylar,1976 yılında başlayan ve 1920 yılında sonuca ulaşanTürk Devrimi’ni
hedef alan bir karşı devrim niteliğinde gibi görünüyor. Türk Devrimi’nin özünde
millet egemenliği vardır. Otoriter rejimlerde ise, millet değil, tek bir adam
egemendir.
Bu durumda Mustafa Kemal’in askerierine büyük görev düşüyor.
Bu görevin tanımını Atatürk yapmış, bize uygulamak düşüyor.
“Hiç şüphe yok, devletimizin ebedi müddet yaşaması için,
memleketimizin kuvvetlenmesi için, milletimizin refah ve mutluluğu için
hayatımız, namusumuz, şerefimiz, geleceğimiz için ve bütün kutsal kavramlarımız
ve nihayet her şeyimiz için mutlaka en kıskanç hislerimizle, bütün
uyanıklığımızla ve bütün kuvvetimizle millî egemenliğimizi muhafaza ve müdafaa
edeceğiz.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder