22 Temmuz 2018 Pazar


BAŞKAN DEĞİL, PARTİ DEĞİŞTİRİN

XVII. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı’nın toprak kayıpları artar. Devlet gerilemeye ve hatta çökmeye başlar. Tanzimat dönemi bu şartlar içerinde başlar. Bazı tarihçiler, 1838 yılında İngiltere ile yapılan imtiyaz sözleşmesini başlangıç kabul eder, bazıları ise Tanzimat Fermanı’nı okunduğu 1838 yılını başlangıç olarak alır.

Bu dönemim özelliği devletin Batılılaşma adı altında batılı güçlere teslimidir. Batı’yı taklit ederek ve İngiltere ve Fransa’ya hoş görünerek, onlara imtiyazlar verip borç alarak saltanatın güçleneceği sanılır. 1838 Osmanlı İngiliz Ticaret Sözleşmesi’nin devreye girmesi ile çöküş daha da hızlanır.

Batı’ya bağımlılık o kadar fazlaydı ki, devlet Fransız, İngiliz, Rus büyük elçilerinin ağzına bakılarak yönetilirdi. Bu devrin üç meşhur paşası vardır: Mustafa Reşit Paşa, Ali Paşa ve Fuat Paşa. Bunlar sırayla başvekillik ve hariciye nazırlığı yapmışlar ama aynı zihniyeti taşıdıklarında sonuçta bir farklılık olmamıştır. Farkları irtibatta oldukları sefirin memleketiydi. Birisi İngiliz, birisi de Fransız sefiri ile içli dışlıydı.

Bunlardan Mustafa Reşit Paşa için Ziya Paşa şöyle yazıyordu: “Mustafa Reşit Paşa ne zaman iktidardan düşürülse bir sefaretin kuvvetiyle tekrar yerine getirilirdi.” Fuat Paşa ise, Fransız elçisine “Bize suflörlük ediniz, fakat sahneyi ve rolleri bize bırakınız” diyordu. Üçü de Batı bağımlısı zihniyetin temsilcisi ve uygulayıcıydı.

Zihniyet değişmeden başvekil değiştirerek sorun elbette çözülemezdi. Birisi gitti diğeri geldi; sonuçta, ülke içinde üretim azaldı, ithalat arttı, imtiyazlı yabancı iş adamları ve onlarla işbirliği yapan azınlık mensubu tüccarlar zenginleşti, padişahın sarayları, paşaların konakları büyüdü ama halk giderek fakirleşti.

Demek ki, temel devlet anlayışı ve yönetime hakim zihniyet değişmedikçe, başkanların değişmesi bir anlam ifade etmiyor ve sonucu da etkilemiyor. Bu günlerde CHP’deki başkan arayışlarını da bu açıdan değerlendirmek lazım. Kılıçdaroğlu gider, İnce gelir ama sonuç değişmez.

BU CHP O CHP DEĞİL

CHP’nin temel sorunu genel başkanın kim olduğu değil; temel sorun, CHP’nin kendi kendisine yabancılaşmasıdır. CHP artık, Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerinin nüvesini oluşturduğu ve önce Halk Fırkası daha sonra da Cumhuriyet Halk Partisi ismini alan partiyle benzerliği kalmamıştır.

Gerçek CHP her şeyden önce emperyalizme ve onun yerli işbirlikçilerine karşı savaşan antiemperyalist bir örgüttü. Kurucu lideri Atatürk’ün takip ettiği cumhuriyetçi, devletçi, milliyetçi, halkçı, laik ve devrimci program artık YCHP’de yok. Uzun lafın kısası bu CHP Atatürk’ün CHP’si değil.

Emperyalizm, bölmek ve sömürmek için Türkiye’ye saldırıyor; kullandığı araçlar da ortada: PKK ve FETÖ. Peki bu CHP ne yapıyor? Bunlarla birlikte yürüyüp hapse düşmüş örgüt üyelerinin hapisten çıkması için mücadele ediyor. Yetmiyor, emperyalistlerin uşaklarını TBMM’ne sokmak için her evden bir oy da HDP’ye istiyor.

HALK FIRKASI’NIN DEVAMI VATAN PARTİSİDİR

Bu CHP’nin ismi kalmış, kendisi başka bir partiye taşınmıştır. O parti Vatan Partisidir.

Vatan Partisi, Namık Kemallerin, Rezneli Niyazilerin, Enver Paşaların, Talat Paşaların, Yusuf Akçuraların, Mustafa Kemallerin cumhuriyetçi, devletçi, milliyetçi, halkçı, laik ve devrimci ruhunu ve ilkelerini taşıyan ve programını ve eylemlerini bu esas üzerine oturtan partidir.

Bu CHP’ye oy ve şu veya bu şekilde destek veren 6 ok ilkelerine sadık insanlarımıza sesleniyorum:

Bırakın bu genel başkan değiştirme çabalarını. Sizin için en doğru karar genel başkan değiştirmek değil, Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerinin ve Halk Fırkası’nın gerçek devamı olan Vatan Partisi’ne katılın. Sizin de yüzünüz gülsün, Türk milletini de…

Hiç yorum yok: