BAŞKAN DEĞİL, PARTİ DEĞİŞTİRİN
XVII. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı’nın toprak
kayıpları artar. Devlet gerilemeye ve hatta çökmeye başlar. Tanzimat dönemi bu
şartlar içerinde başlar. Bazı tarihçiler, 1838 yılında İngiltere ile yapılan
imtiyaz sözleşmesini başlangıç kabul eder, bazıları ise Tanzimat Fermanı’nı
okunduğu 1838 yılını başlangıç olarak alır.
Bu dönemim özelliği devletin Batılılaşma adı altında batılı
güçlere teslimidir. Batı’yı taklit ederek ve İngiltere ve Fransa’ya hoş
görünerek, onlara imtiyazlar verip borç alarak saltanatın güçleneceği sanılır.
1838 Osmanlı İngiliz Ticaret Sözleşmesi’nin devreye girmesi ile çöküş daha da
hızlanır.
Batı’ya bağımlılık o kadar fazlaydı ki, devlet Fransız,
İngiliz, Rus büyük elçilerinin ağzına bakılarak yönetilirdi. Bu devrin üç
meşhur paşası vardır: Mustafa Reşit Paşa, Ali Paşa ve Fuat Paşa. Bunlar sırayla
başvekillik ve hariciye nazırlığı yapmışlar ama aynı zihniyeti taşıdıklarında
sonuçta bir farklılık olmamıştır. Farkları irtibatta oldukları sefirin
memleketiydi. Birisi İngiliz, birisi de Fransız sefiri ile içli dışlıydı.
Bunlardan Mustafa Reşit Paşa için Ziya Paşa şöyle yazıyordu:
“Mustafa Reşit Paşa ne zaman iktidardan düşürülse bir sefaretin kuvvetiyle
tekrar yerine getirilirdi.” Fuat Paşa ise, Fransız elçisine “Bize suflörlük
ediniz, fakat sahneyi ve rolleri bize bırakınız” diyordu. Üçü de Batı bağımlısı
zihniyetin temsilcisi ve uygulayıcıydı.
Zihniyet değişmeden başvekil değiştirerek sorun elbette
çözülemezdi. Birisi gitti diğeri geldi; sonuçta, ülke içinde üretim azaldı,
ithalat arttı, imtiyazlı yabancı iş adamları ve onlarla işbirliği yapan azınlık
mensubu tüccarlar zenginleşti, padişahın sarayları, paşaların konakları büyüdü
ama halk giderek fakirleşti.
Demek ki, temel devlet anlayışı ve yönetime hakim zihniyet
değişmedikçe, başkanların değişmesi bir anlam ifade etmiyor ve sonucu da
etkilemiyor. Bu günlerde CHP’deki başkan arayışlarını da bu açıdan
değerlendirmek lazım. Kılıçdaroğlu gider, İnce gelir ama sonuç değişmez.
BU CHP O CHP DEĞİL
CHP’nin temel sorunu genel başkanın kim olduğu değil; temel
sorun, CHP’nin kendi kendisine yabancılaşmasıdır. CHP artık, Müdafaa-i Hukuk
cemiyetlerinin nüvesini oluşturduğu ve önce Halk Fırkası daha sonra da Cumhuriyet
Halk Partisi ismini alan partiyle benzerliği kalmamıştır.
Gerçek CHP her şeyden önce emperyalizme ve onun yerli
işbirlikçilerine karşı savaşan antiemperyalist bir örgüttü. Kurucu lideri
Atatürk’ün takip ettiği cumhuriyetçi, devletçi, milliyetçi, halkçı, laik ve
devrimci program artık YCHP’de yok. Uzun lafın kısası bu CHP Atatürk’ün CHP’si
değil.
Emperyalizm, bölmek ve sömürmek için Türkiye’ye saldırıyor;
kullandığı araçlar da ortada: PKK ve FETÖ. Peki bu CHP ne yapıyor? Bunlarla
birlikte yürüyüp hapse düşmüş örgüt üyelerinin hapisten çıkması için mücadele
ediyor. Yetmiyor, emperyalistlerin uşaklarını TBMM’ne sokmak için her evden bir
oy da HDP’ye istiyor.
HALK FIRKASI’NIN DEVAMI VATAN PARTİSİDİR
Bu CHP’nin ismi kalmış, kendisi başka bir partiye
taşınmıştır. O parti Vatan Partisidir.
Vatan Partisi, Namık Kemallerin, Rezneli Niyazilerin, Enver
Paşaların, Talat Paşaların, Yusuf Akçuraların, Mustafa Kemallerin cumhuriyetçi,
devletçi, milliyetçi, halkçı, laik ve devrimci ruhunu ve ilkelerini taşıyan ve programını
ve eylemlerini bu esas üzerine oturtan partidir.
Bu CHP’ye oy ve şu veya bu şekilde destek veren 6 ok
ilkelerine sadık insanlarımıza sesleniyorum:
Bırakın bu genel başkan değiştirme çabalarını. Sizin için en
doğru karar genel başkan değiştirmek değil, Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerinin ve
Halk Fırkası’nın gerçek devamı olan Vatan Partisi’ne katılın. Sizin de yüzünüz
gülsün, Türk milletini de…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder