KÜLTÜR SAVAŞLARI
Hiç düşündünüz mü, bilmem; insanlarımız oy verirken yani
seçim yaparken hangi esasları göz önünde tutuyor acaba? Yıllardır aynı ekonomik
program uygulanıp duruyor. ‘Sağcı’ Özal başlattı ama ‘solcu’ Kemal Derviş de
devam ettirdi. Son 16 yıldır başımızda ‘dindar!’ bir hükümet var. Ekonomik
modelde bir değişiklik oldu mu? Olmadı.
1980 yılından bu yana sağcısı da solcusu da Batı sisteminin
bize dayattığı programı uyguladı ve uyguluyor. Sanayileşmeden vazgeçildi, ne
var ne yok özelleştirildi, kamunun elindeki büyük sanayi kuruluşları
yabancılara satıldı, gümrük kapıları açıldı, ithalat artırıldı, dışardan bol
bol borç alındı, yatırımlar azaldı, kaynaklar inşaat sektörüne aktarıldı,
ekonomi hizmet ve tüketim ağırlıklı hale geldi ve sonuçta borç batağına battık.
O halde partileri birbirinden ayıran temel özellik nedir?
Aslında bu ayırım Tanzimat’tan bu yana sürüp geliyor. 250
yılı aşkın bir süredir bir kültür savaşı var. Bu savaşta alt yapı sorunları
tartışılmaz; tartışma kültür tabanlıdır.
Türk aydınları, yaklaşık 250 senedir, biri Batı’dan, öbürü
geçmişten aktarma iki üstyapı modelini gerçekleştireceğim diye uğraşır durur.
Osmanlı gerilemeğe başlayınca çareyi batılı ülkelerin hayat
tarzını kopyalamada buldu. Ortaya “Tanzimat aydını” tipi çıktı. Bu tip
aydınlar, ilericiliği, geniş halk kitlelerinin gelişmesini ve refahını
artıracak alt yapısal değişimler istemek yerine, batılı ülkelerin yaşam
biçimlerini olduğu gibi kabullenip uygulamak olarak gördü ve görüyor.
Savaşın diğer cephesinde ise feodal/ümmet kültürünün
savunucuları var. Bunlar için temel düşünce din. İnsanlar kul kalsın, tebaa
olma özelliğini yitirmesin isterler.
Bu tip aydınlar için önemli olan inanmaktır. İnanç insanın
hem bu dünyadaki hem de öbür dünyadaki yerini belirler.
Bu tip aydınlar, insanları inanmak hususunda bir yarışın
içine sokarlar ve sokuyorlar.
Alt yapı, hususunda farklı düşünceleri olmayan bu
aydınlardan birinci grup kendisini ‘solcu’, diğeri ise ‘sağcı’ kabul eder.
Halkımız da seçimini böyle yapar. Kendini solcu sanan ilk grubun temsil
edildiği partiye; kendisini sağcı sananlar da ikinci grubun egemen olduğu
partiye oylarını verir.
Hal böyle olunca da iktidara kim gelirse gelsin, ekonomik
açıdan sonuç değişmez. Değişen sadece Batı’nın bize dayattığı ekonomik programı
kim uygulayacak, o belli olur.
ATATÜRK VE ABDÜLHAMİD
Ümmet kültürünü benimseyenlerin ve bu kültür ile yaşamak
isteyenlerin toplandığı parti AKP, peşinden gitmeye çalıştıkları kişi ise
Abdülhamid. Bu seçim bence çok tutarlı. Abdülhamid de Erdoğan gibi tek millet
derdi ve bununla İslam ümmetini kastederdi. Toplumun milletleşmesine karşıydı. İslamcı
politikalar ile Osmanlı devletini ayakta tutacağını sanmıştı ve yanılmıştı.
Batı kültürünü savunalar ve kültür ortamı içinde yaşamak
isteyenlerin toplandığı parti ise CHP. Bu insanlar da kendilerine Atatürk’ü
örnek aldıklarını söylerler ama yanılgı içindedirler. Atatürk hiçbir zaman
batılılaşma arzusu içinde olmadı. Ümmeti Türk milletine dönüştürmeye gayret
etti. Onun için de milli kültürün gelişmesine ve yaygınlaşmasına çalıştı.
Atatürk’ün şu sözlerine dikkat isterim; arzu edilenin milli
kültür olduğu apaçık ortada:
“…Millî terbiye programından söz ederken, eski devrin
hurafelerinden, evsaf-ı fıtriyemizle hiç de münasebeti olmayan yabancı
fikirlerden, Doğu’dan, Batı’dan gelen bütün tesirlerden uzak, seciye-i milli ve
tarihimizle mütenasip bir kültür kastediyorum. (…) Çünkü, lâaletteyin bir
ecnebi kültürü, şimdiye kadar izlenen yabancı kültürlerin tahrip edici
neticelerini tekrar ettirebilir. Kültür zeminle (haraset-i fikriyye)
mütenasiptir. O zemin milletin seciyesidir.”
CHP’nin Batı kültürünü ilericilik sanması ve toplumu milli
kültürden uzaklaştırma çabaları İnönü ile başlar. Bu politikanın koyu
savunucularından Nurullah Ataç’ın şu sözleri, o devrin politikasını güzel
yansıtıyor.
“Bizim devrim dediğimiz hareketin amacı bu ülkeyi Batı
ülkelerine benzetmektir; devrimcisi ile, gelenekçisi ile. Biz görüyoruz
eksiğimizi, Yunanca öğrenemedik, Latince öğrenemedik; Avrupa’nın eğitiminden
geçmedik, onun için ne denli uğraşsak Avrupalılar gibi olamıyoruz, buna
üzülüyoruz.”
İnönü Atatürkçülüğü gerçek Atatürkçülük değildir. İnönü’nün
programlarını Atatürk’e mal etmek büyük bir yanlıştır.
Şimdilerde kültür savaşları bu iki partiye gönül verenler
arasında yaşanıyor. İkisi de bizden uzak, ikisi de milli değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder