13 Mart 2018 Salı


KÜLTÜR SAVAŞLARI

Hiç düşündünüz mü, bilmem; insanlarımız oy verirken yani seçim yaparken hangi esasları göz önünde tutuyor acaba? Yıllardır aynı ekonomik program uygulanıp duruyor. ‘Sağcı’ Özal başlattı ama ‘solcu’ Kemal Derviş de devam ettirdi. Son 16 yıldır başımızda ‘dindar!’ bir hükümet var. Ekonomik modelde bir değişiklik oldu mu? Olmadı.

1980 yılından bu yana sağcısı da solcusu da Batı sisteminin bize dayattığı programı uyguladı ve uyguluyor. Sanayileşmeden vazgeçildi, ne var ne yok özelleştirildi, kamunun elindeki büyük sanayi kuruluşları yabancılara satıldı, gümrük kapıları açıldı, ithalat artırıldı, dışardan bol bol borç alındı, yatırımlar azaldı, kaynaklar inşaat sektörüne aktarıldı, ekonomi hizmet ve tüketim ağırlıklı hale geldi ve sonuçta borç batağına battık.

O halde partileri birbirinden ayıran temel özellik nedir?

Aslında bu ayırım Tanzimat’tan bu yana sürüp geliyor. 250 yılı aşkın bir süredir bir kültür savaşı var. Bu savaşta alt yapı sorunları tartışılmaz; tartışma kültür tabanlıdır.

Türk aydınları, yaklaşık 250 senedir, biri Batı’dan, öbürü geçmişten aktarma iki üstyapı modelini gerçekleştireceğim diye uğraşır durur.

Osmanlı gerilemeğe başlayınca çareyi batılı ülkelerin hayat tarzını kopyalamada buldu. Ortaya “Tanzimat aydını” tipi çıktı. Bu tip aydınlar, ilericiliği, geniş halk kitlelerinin gelişmesini ve refahını artıracak alt yapısal değişimler istemek yerine, batılı ülkelerin yaşam biçimlerini olduğu gibi kabullenip uygulamak olarak gördü ve görüyor.

Savaşın diğer cephesinde ise feodal/ümmet kültürünün savunucuları var. Bunlar için temel düşünce din. İnsanlar kul kalsın, tebaa olma özelliğini yitirmesin isterler.

Bu tip aydınlar için önemli olan inanmaktır. İnanç insanın hem bu dünyadaki hem de öbür dünyadaki yerini belirler.

Bu tip aydınlar, insanları inanmak hususunda bir yarışın içine sokarlar ve sokuyorlar.

Alt yapı, hususunda farklı düşünceleri olmayan bu aydınlardan birinci grup kendisini ‘solcu’, diğeri ise ‘sağcı’ kabul eder. Halkımız da seçimini böyle yapar. Kendini solcu sanan ilk grubun temsil edildiği partiye; kendisini sağcı sananlar da ikinci grubun egemen olduğu partiye oylarını verir.

Hal böyle olunca da iktidara kim gelirse gelsin, ekonomik açıdan sonuç değişmez. Değişen sadece Batı’nın bize dayattığı ekonomik programı kim uygulayacak, o belli olur.

ATATÜRK VE ABDÜLHAMİD

Ümmet kültürünü benimseyenlerin ve bu kültür ile yaşamak isteyenlerin toplandığı parti AKP, peşinden gitmeye çalıştıkları kişi ise Abdülhamid. Bu seçim bence çok tutarlı. Abdülhamid de Erdoğan gibi tek millet derdi ve bununla İslam ümmetini kastederdi. Toplumun milletleşmesine karşıydı. İslamcı politikalar ile Osmanlı devletini ayakta tutacağını sanmıştı ve yanılmıştı.  

Batı kültürünü savunalar ve kültür ortamı içinde yaşamak isteyenlerin toplandığı parti ise CHP. Bu insanlar da kendilerine Atatürk’ü örnek aldıklarını söylerler ama yanılgı içindedirler. Atatürk hiçbir zaman batılılaşma arzusu içinde olmadı. Ümmeti Türk milletine dönüştürmeye gayret etti. Onun için de milli kültürün gelişmesine ve yaygınlaşmasına çalıştı.

Atatürk’ün şu sözlerine dikkat isterim; arzu edilenin milli kültür olduğu apaçık ortada:

“…Millî terbiye programından söz ederken, eski devrin hurafelerinden, evsaf-ı fıtriyemizle hiç de münasebeti olmayan yabancı fikirlerden, Doğu’dan, Batı’dan gelen bütün tesirlerden uzak, seciye-i milli ve tarihimizle mütenasip bir kültür kastediyorum. (…) Çünkü, lâaletteyin bir ecnebi kültürü, şimdiye kadar izlenen yabancı kültürlerin tahrip edici neticelerini tekrar ettirebilir. Kültür zeminle (haraset-i fikriyye) mütenasiptir. O zemin milletin seciyesidir.”

CHP’nin Batı kültürünü ilericilik sanması ve toplumu milli kültürden uzaklaştırma çabaları İnönü ile başlar. Bu politikanın koyu savunucularından Nurullah Ataç’ın şu sözleri, o devrin politikasını güzel yansıtıyor.

“Bizim devrim dediğimiz hareketin amacı bu ülkeyi Batı ülkelerine benzetmektir; devrimcisi ile, gelenekçisi ile. Biz görüyoruz eksiğimizi, Yunanca öğrenemedik, Latince öğrenemedik; Avrupa’nın eğitiminden geçmedik, onun için ne denli uğraşsak Avrupalılar gibi olamıyoruz, buna üzülüyoruz.”

İnönü Atatürkçülüğü gerçek Atatürkçülük değildir. İnönü’nün programlarını Atatürk’e mal etmek büyük bir yanlıştır.

Şimdilerde kültür savaşları bu iki partiye gönül verenler arasında yaşanıyor. İkisi de bizden uzak, ikisi de milli değil.

Hiç yorum yok: