ATLANTİK SİSTEMİNE SON!
Atatürk 16 Mart 1923’te Adana’da çiftçilerle konuşurken
şunları söylemiş:
“…vatanımızı yoksulluğa, memleketi yıkıntıya sürükleyen
çeşitli sebepler içinde, en kuvvetlisi ve en önemlisi, ekonomik bağımsızlıktan
yoksunluğumuzdu. (…..) Devletler şimdiye
kadar bize şu veya bu meselelerde gösterişli müsaadelerde bulunuyorlar gibi
görünüyorlar; lakin ekonomik tutsaklıkla bizi felce uğratıyorlardı. (…..) Bu
tutsaklığa katlanan mevki sahibi kimseler memnundu, çünkü görünüşte büyük bir
bağımsızlık sağlamışlardı; fakat gerçekte milleti manen miskinlik çukuruna
atmışlardır. Bunlar ekonomik mahkumiyeti anlamayan bahtsız hayvanlardı…”
Atatürk kimi kastediyor diyorsanız söyleyelim: Osmanlının
son dönemindeki Ülkeyi borç batağına sokup sonra da ekonomiyi “Düyunu-u
Umumiye”e teslim eden padişahları,
isimli padişahları, halk fakirlikten kırılırken yalılarda müzik, şiir
sefaları ile gönül eğlendiren paşaları, Anadolu topraklarının büyük kısmına
egemen olup halkı maraba olarak çalıştıran toprak ağalarını, fakir Türk
köylüsünden aşar adı altında topladıkları paraları iç eden mültezimleri…
Osmanlı’nın son dönemindeki geriliğin esas nedeni
Türkiye’nin Avrupa sermayesinin sömürü alanı haline gelmesidir. Padişahlar,
paşalar ve diğer yöneticiler Türkiye’nin tarım, ticaret, tabiî kaynaklar,
demiryolları bayındırlık tesisleri, gümrük ve maliye gelirleri Avrupa’nın ekonomik
güçlerinin hükmü altına soktular. Uyguladıkları açık kapı ve aşırı borçlanmaya
dayanan ekonomik siyasetler kendilerini zengin etti, Türk halkının yoksulluğunu
ise artırdı.
Padişahlar, paşalar ve zadeganlar saraylarda, köşklerde sefa
sürerken Türkler tezekten yapılma evlerinde oturdular, başkalarının
topraklarında amelelik, kasaba ve şehirlerde kahvecilik, hamallık ve suculuk
yaptılar.
Avrupa’dan alınacak yardımla ve borçla Türk toplumunun Batı
uygarlığına katılacağını sandılar. Batı sermayesini Türk toplumunu soymasına
izin verdiler.
TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE
Kurtuluş savaşı sadece Türk milletinin vatanını işgalden
kurtarmak için yapılmadı ve sadece ordular arası bir savaş değildi. Türk
milletinin askeri ile sivili ile bu topraklarda egemen olmak ve bağımsız
yaşamak için Batı’nın emperyalist güçlerine karşı topyekûn mücadele etti ve
zaferi kazandı.
Nedir tam bağımsızlık diyorsanız, Atatürk cevap versin: “Tam
bağımsızlık denildiği zaman, tabii, siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri ve her
hususta tam bağımsızlık ve serbestlik kasdolunmaktadır.”
İktisadi ve mali bağımsızlığını kazanan Türkiye sanayiini
hızla geliştirmeye başladı. O yılları Yüksek Mühendis Şükrü Er’den öğrenelim: “…
1927 ‘de Türkiye’de ilk otomobil ve kamyon fabrikasının kurulduğunu kaç Türk vatandaşı
bilir? Şimdi ben 1930 yılında 4.000 işçiyle faaliyete geçen bu fabrikada, günde
55 binek otomobili ve 10-15 kamyon imal ediliyordu desem, kaç kişi ciddiyetle inanır?”
“…vaktiyle uçak fabrikası kurduk, 150 uçak mühendisi
yetiştirdik, o günün tekniğine uyan uşaklar imal ettik, Hollanda’ya bile sattık…”
(Dünya, 21-22 Aralık 1978)
Batı Sistemi’ne bağımlılığını yok eden Türkiye Avrupa
sermayesinden borç ve tavsiye almadan bu başarıları elde etti. Özellikle 1930’lu
yıllarda devletçilik ve planlı kalkınma modeli ile sanayiini, ticaretini ve
tarımını hızla geliştirdi.
YENİDEN BATI EGEMENLİĞİ
II. Cihan Harbinden sonra yeniden Batı Sisteminin etkisine
giren ve özellikle 1980’den sonra uygulanan borçlanma ve özelleştirme esasına
dayanan ve ülke kapılarını Avrupa sermayesine ve mallarına sonuna kadar açan
Türkiye, Osmanlı’nın son dönemindeki duruma geri döndü. Yeniden borç batağına
saplandık. Buna karşın ne sanayimizi, ne de tarımımızı istenilen noktaya taşıyabildik.
Zenginlerimiz arttı ama zenginliğimiz artmadı. İşçi, köylü gene yoksul; gençlerin
dörtte biri ise işsiz geziyor.
Kendi uçağını, otomobilini yapan Türkiye’den
cumhurbaşkanının zenginlere yerli otomobil yapın diye yalvardığı bir Türkiye’ye
geldik. Batı Sistemi içimizdeki işbirlikçilerle ve kontrol altına aldığı
yöneticilerle bizi bu duruma getirdi.
ÇIKALIM KURTULALIM
Batı Sistemi veya başka bir değişle Atlantik Sistemi bizi
sömürmekle kalmıyor, vatanımızı bölmek için de her türlü alçaklığa başvuruyor. AKP
yönetimindeki Türkiye bölünmemek için Batı ile savaşırken o sistemin sömürmek
için bize dayattığı liberal politikaları uygulamaya devem ediyor. Çelişki
büyük. AKP iktidarı bu çelişkinin farkında ama belki de kişisel ekonomik nedenlerle
borçlanma ekonomisinde üretim ekonomisine geçemiyor.
Türkiye’nin Atlantik sistemi içinde kalarak vatan
bütünlüğünü koruması ve ekonomisini düzeltmesi mümkün değil. En kısa sürede bu
sistemden çıkıp tam bağımsızlığımıza yeniden kavuşmalıyız. Türkiye’nin Atlantik
ikliminde gelişip büyümesi imkânsızdır.
Türk milleti tam bağımsızlığı sağlayacak ve Türkiye’yi Atlantik
Sisteminden çıkaracak partileri iktidar yapmaya mecburdur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder