YOKSULLUK VE AÇLIK
Doğan Kuban’ı okur musunuz bilmem. Ben yıllardır yazılarını
beğenerek ve takdir ederek okuyorum. Son olarak, 23 Eylül tarihinde Herkese
Bilim Teknoloji dergisinde “İnsanlığın en utanç verici görüntüsü açlıktır”
başlıklı bir yazısı çıktı.
Kuban yazısının başında söylüyor: “Her gün daha zengin olmak
için yollar arayan sözde insanlığın, bir milyar insanın aç bırakılmasını
günümüzde kabul etmemeliyiz”.
Yüzyıllardır insanlık açlık sorunun çözmüş değil. Bir milyar
insan aç geziyor. Bu rakama yoksulluk sınırı altında yaşayan milyarlarca insan
dâhil değil.
Barınamayan, doyamayan, giyinemeyen milyarlardan söz
ediyoruz. Her gün binlerce insan açlıktan ölüyor.
Türkiye’de de durum farklı değil. Türk-İş’in bu konuda
verdiği rakamlar şöyle:
Dört kişilik ailenin açlık sınırı aylık 1.362 lira;
yoksulluk sınırı 4.4435 lira. Bir kişinin geçim maliyeti ise, ayda 1.690
lira.
Unutmayalım, asgari ücret ise 1300 lira.
GÜÇ SERMAYEDE OLUNCA!
Bu utanç verici tablonun sebebini Doğan Kuban bir cümle ile
özetlemiş: “Güç ve parayı birbirlerinden
ayıracak insanlık bir gün ortaya çıkmakta zorlanıyor”.
Kapitalist sistemin egemen olduğu bir dünyada gücü paradan
ayıramazsınız. Sermayenin egemen olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Demokratik
dediğimiz ülkelerde de durum farklı değil. Yasalar, yönetmelikler ve her türlü
düzenlemeler zenginlerin istediği gibi çıkıyor. Ekonomiyi de siyaseti de
zenginler, özellikle de en üst gelir seviyesinde bulunan % 1’lik kesim
belirliyor. Medya desen zaten onların elinde veya kontrolünde.
Gücü paradan ayıramadıkça yoksulluk da bitmez, toplumda
eşitlik de sağlanamaz.
Yurdumuzda da, diğer ülkelerde de giderek artan bir eşitsizlik
var. Siyasetin piyasa güçlerinin eşitsizliği artırdığını görüp sermayeye
sınırlar getirmesi beklenirken ikisi bir olup, sömürüyü ve dolayısıyla eşitsizliği
artırıyor.
Özel sermayenin birikim dinamiklerinin dünyayı nereye götüreceği
konusunda iki farklı görüş var:
Marx, daha
19.yüzyılda, bu birikim dinamiklerinin sermeyenin
kaçınılmaz olarak bir avuç zengin ve güç sahibinin elinde yoğunlaşmasına sebep
olacağını söylemiş. Kuztent ise,
gelişmelerin ileri evrelerinde eşitsizliğin azalmasına ve ahenkli bir istikrara
yol açacağını iddia etmiş.
Marx’ın beklediği kıyamet kopmamış ama sermeye de belirli
ellerde toplanmış ve toplanmaya da devam ediyor. Zenginler daha da
zenginleşirken, yoksulluk ve açlık artıyor. Kuztent yanılmış gibi görünüyor.
Sermaye belirli ellerde toplandıkça, bu ellerin egemenliği
de artıyor. Sermayenin azınlıkta toplanınca para güç oldu, egemenlik aracı
oldu, yoksulluk ve açlık sebebi oldu.
ÇARE ÖRGÜTLÜ
MÜCADELEDE
Doğan Kuban’ın bir önerisi var: “Anayasamızın ilk maddesi olmalı: Kimse aç bırakılamaz!”. Öneri
güzel de bunu kim gerçekleştirecek? Türkiye’de yoksullar bilinçsiz. Yoksullularının,
hatta açlıklarının farkında değiller.
Seçim yaparken bu dünyayı değil, öbür dünyayı düşünüyorlar.
Karşılarına çıkan partilerden hangisi daha dindar ve muhafazakâr görünümlü ise
oylarını ona veriyorlar. Ellerine geçen bir kilo makarnayı, bir torba kömürü
nimet sanıyorlar. "Yoksulluk, eşitlik, sömürü" diyenleri de "Gominist bunlar" deyip kovuyorlar.
Bu yanlışlıklar içinde seçtikleri partiler de hep sermayeye
çalışıyor. Anayasa’yı değiştirmek istediklerini akıllarına hiç böyle bir madde
gelmez, gelemez.
Şunu bilmek gerek: Açlık
ve yoksulluk toplum içinde eşitlik sağlanmadan yok olmaz. Bunun yolu da emekçilerin,
yoksulların örgütlü mücadelesinden geçer. Ramazan’dan Ramazan’a zekât,
fitre dağıtmakla; Kurban bayramında et dağıtmakla; dernek, vakıf kurup yoksullara
3-5 kuruş vermekle açlık ortadan kalkmaz.
Bu mücadelede emekçilerin iki mevzide toplanmaları gerek:
Sendikalar, meslek odaları ve Siyasi partiler. Mevcut sendikalardan da, meslek
odalarından da, parlamentoda bulunan partilerde de yoksullar lehine bir eylem
beklemek beyhudedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder