PLANLI KALKINMA
Yıllardır Türkiye’ye liberal ekonominin bülbülleri ötüp
duruyor. Bu bülbüllerin etkisi ile uygulanan ekonomik programlar Türkiye
halkına refah değil, borç yükü getirdi. Gelir dağılımı bozuldu. Milyoner sayısı
arttı bu artış ile birlikte yoksulluk da arttı.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Şubat ayına ilişkin
işsizlik rakamlarını açıkladı. Şubat ayı işsizlik yüzde 10.9 olarak açıklandı.
Tarım dışı işsizlik ise yüzde 12,7 olarak gerçekleşti. 15-24 yaş grubunu içeren
genç işsizlik oranı ise yüzde 18,6 oldu. Bu rakamlar tam olarak gerçeği
yansıtmıyor. İş için resmi başvuruda bulunmayanlar bu oranların dışında
kalıyor. Gerçek işsizlik oranı çok daha yüksek.
Türkiye ekonomisi üreterek değil, borç alarak ayakta
duruyor. Bu durum uzun süre devam edemez. Bir an önce üretim ekonomisine geçmek
gerekiyor. Bunun yolu da vahşi kapitalizmin direktifleri ile hareket etmekten
geçmez. Liberal ekonomi bir yana bırakılıp, planlı ekonomiye geçmek gerekir.
Günü birlik uygulamalarla, bakkal hesaplarıyla ekonomi düzlüğe çıkmaz.
Kalkınmak istiyorsak, ekonomik ve sosyal hedefler
belirlenmeli ve bu hedeflere ulaşmak için gereken politikaların birbiri ile
uyumlu ve bir koordinasyon içinde olması sağlanmalıdır. Türkiye planlı
ekonomiyi 1930 yıllarda başarılı bir şekilde uygulamış ve dünyadaki yaygın
ekonomik krize rağmen yüksek kalkınma hızına erişmiştir.
1960 Devrimi’nin ülkeye sağladığı en önemli kurumlardan
birisi devlet planlama teşkilatıdır. Teşkilat 30 Eylül 1960 tarihinde kuruldu
ve 2011 yılında kapatıldı. Üretim ekonomisine geçmek için bu teşkilatın yeniden
kurulması gerekir.
JAPONYA MUCİZESİ
Japon mucizesinden söz edilir ama bu mucizenin devlet-sanayi
işbirliğinden ve ciddi bir planlama anlayışından kaynaklandığı söylenmez.
Japonya’da MİTİ
olarak bilinen Uluslararası Sanayi ve Ticaret Bakanlığı mucizenin baş
mimarıdır. MİTİ’ye bağlı Teknolojik
Araştırmalar ve Enformasyon Dairesi başkan yardımcısı Takeshi İto yıllar önce ülkemize geldiğinde şunları söylemişti:
“Japon hükümeti
güçlüydü, sanayi şirketlerini etkisi altında tutup yönlendiriyordu; hükümetin
güçlü olması, sıkı işbirliğini mümkün kıldı. İyi bir beraberlikle, Japonya’nın
kalkınması başarıldı.”
Demek ki neymiş, Japon mucizesi devletle sanayiinin ortak
çalışmasıyla gerçekleşmiş. Savaş sonrası perişan haldeki Japonya bakın ne
yapmış:
“Japon sanayiini
reorganize etmek için birçok politikalar üretildi; savaş sonrası doğal kaynak
yoktu, döviz sıkıntısı vardı. MİTİ
sınırlı kaynakları bazı sektörlere paylaştırdı. Çelik kömür, elektrik, elektronik
firmaları desteklendi. MİTİ’yle
krediler açtık, araştırma ve geliştirmeyi destekledik, vergi indirimleri
sağladık ama bunları çok sıkı şartlara bağladık; ne kadar sanayi dalı varsa
MİTİ’nin o kadar bölümü vardır, çelik bölümü Japonya’nın çelik sanayii
konusundaki politikalarını işadamlarıyla birlikte geliştirir. (…..) Son olarak MİTİ 10’ar yıllık kalkınma planı yapar
ve bu Japonya’nın planı olur.“
Demek ki, Japonya’nın kalkınması vahşi serbest teşebbüs
düzeni ile değil, planlı kalkınma ile sağlanmış. Sistem’in Türkiye’ye dayattığı
model ise Japon modelinin tam zıddı.
Refah artsın, yoksulluk azalsın, gençlerimiz işsiz kalmasın
istiyorsak, Japonya modeli önümüzde duruyor. Bırakalım artık şu İMF ve Dünya Bankası’nın
bize dayattığı ekonomi programlarını; dönelim yeniden planlı ekonomiye.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder