17 Mayıs 2016 Salı

PLANLI KALKINMA

Yıllardır Türkiye’ye liberal ekonominin bülbülleri ötüp duruyor. Bu bülbüllerin etkisi ile uygulanan ekonomik programlar Türkiye halkına refah değil, borç yükü getirdi. Gelir dağılımı bozuldu. Milyoner sayısı arttı bu artış ile birlikte yoksulluk da arttı.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Şubat ayına ilişkin işsizlik rakamlarını açıkladı. Şubat ayı işsizlik yüzde 10.9 olarak açıklandı. Tarım dışı işsizlik ise yüzde 12,7 olarak gerçekleşti. 15-24 yaş grubunu içeren genç işsizlik oranı ise yüzde 18,6 oldu. Bu rakamlar tam olarak gerçeği yansıtmıyor. İş için resmi başvuruda bulunmayanlar bu oranların dışında kalıyor. Gerçek işsizlik oranı çok daha yüksek.

Türkiye ekonomisi üreterek değil, borç alarak ayakta duruyor. Bu durum uzun süre devam edemez. Bir an önce üretim ekonomisine geçmek gerekiyor. Bunun yolu da vahşi kapitalizmin direktifleri ile hareket etmekten geçmez. Liberal ekonomi bir yana bırakılıp, planlı ekonomiye geçmek gerekir. Günü birlik uygulamalarla, bakkal hesaplarıyla ekonomi düzlüğe çıkmaz.

Kalkınmak istiyorsak, ekonomik ve sosyal hedefler belirlenmeli ve bu hedeflere ulaşmak için gereken politikaların birbiri ile uyumlu ve bir koordinasyon içinde olması sağlanmalıdır. Türkiye planlı ekonomiyi 1930 yıllarda başarılı bir şekilde uygulamış ve dünyadaki yaygın ekonomik krize rağmen yüksek kalkınma hızına erişmiştir.

1960 Devrimi’nin ülkeye sağladığı en önemli kurumlardan birisi devlet planlama teşkilatıdır. Teşkilat 30 Eylül 1960 tarihinde kuruldu ve 2011 yılında kapatıldı. Üretim ekonomisine geçmek için bu teşkilatın yeniden kurulması gerekir.

JAPONYA MUCİZESİ

Japon mucizesinden söz edilir ama bu mucizenin devlet-sanayi işbirliğinden ve ciddi bir planlama anlayışından kaynaklandığı söylenmez.

Japonya’da MİTİ olarak bilinen Uluslararası Sanayi ve Ticaret Bakanlığı mucizenin baş mimarıdır. MİTİ’ye bağlı Teknolojik Araştırmalar ve Enformasyon Dairesi başkan yardımcısı Takeshi İto yıllar önce ülkemize geldiğinde şunları söylemişti:

“Japon hükümeti güçlüydü, sanayi şirketlerini etkisi altında tutup yönlendiriyordu; hükümetin güçlü olması, sıkı işbirliğini mümkün kıldı. İyi bir beraberlikle, Japonya’nın kalkınması başarıldı.”

Demek ki neymiş, Japon mucizesi devletle sanayiinin ortak çalışmasıyla gerçekleşmiş. Savaş sonrası perişan haldeki Japonya bakın ne yapmış:

“Japon sanayiini reorganize etmek için birçok politikalar üretildi; savaş sonrası doğal kaynak yoktu, döviz sıkıntısı vardı. MİTİ sınırlı kaynakları bazı sektörlere paylaştırdı. Çelik kömür, elektrik, elektronik firmaları desteklendi. MİTİ’yle krediler açtık, araştırma ve geliştirmeyi destekledik, vergi indirimleri sağladık ama bunları çok sıkı şartlara bağladık; ne kadar sanayi dalı varsa MİTİ’nin o kadar bölümü vardır, çelik bölümü Japonya’nın çelik sanayii konusundaki politikalarını işadamlarıyla birlikte geliştirir. (…..) Son olarak MİTİ 10’ar yıllık kalkınma planı yapar ve bu Japonya’nın planı olur.“

Demek ki, Japonya’nın kalkınması vahşi serbest teşebbüs düzeni ile değil, planlı kalkınma ile sağlanmış. Sistem’in Türkiye’ye dayattığı model ise Japon modelinin tam zıddı.


Refah artsın, yoksulluk azalsın, gençlerimiz işsiz kalmasın istiyorsak, Japonya modeli önümüzde duruyor. Bırakalım artık şu İMF ve Dünya Bankası’nın bize dayattığı ekonomi programlarını; dönelim yeniden planlı ekonomiye.

Hiç yorum yok: