HASTA TOPLUM
Şair “O mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler” demiş,
tam da bizi anlatmış. Bir toplum içinde yaşıyoruz ama içinde yaşadığımız
toplumu tanımıyoruz. Tanımadığımız için de toplumun değer yargılarını,
inançlarını, düşünce yapılarını sorgulamıyoruz. Mükemmel bir toplum içinde
yaşadığımızı sanıp, muhafazakâr olmayı marifet biliyoruz.
Kim ne derse desin, hasta bir toplumda içinde
yaşıyoruz. Çok büyük hastalıklarımız
var, en önemlileri: cehalet, ahlaksızlık ve dürüst olamama.
CAHİLİZ
Cehalet, bize şimdilerde çok övülen Osmanlı’dan mirastır.
Osmanlı’nın son döneminin özeti şöyle: Medreseler askerden
kaçma yeri ve bağnazlık yuvası olmuş. Hurafeler din diye öğretiliyor.
Medreselerde Türkçe yasak.
Ülkede bir üniversite (darülfünun) var. Bu kurum da çağın
özelliklerinden uzak bir halde. Akıl ve bilim unutulmuş. Basılan ve okunan
kitap sayısı çok az. 1729-1830 yıllarında Osmanlı'da basılan kitap sayısı 180;
aynı sürede Batı'da basılan kitap sayısı 90.000. Kitap yok, kütüphane
yok, müze yok, resim yok, heykel yok, tiyatro yok, spor yok.
Çocukların sadece 1/4'i okula gidebiliyor. Halk cahil. Erkeklerin % 93'ü, kadınların %
99'u okuma yazma bilmiyor.
Cumhuriyet ile birlikte eğitim hamlesi yapmışız ama ne yazık
ki cehalet önemli bir sorun olarak devam ediyor. Kıyaslama yaparsak; okuma
yazma bilmeyenlerin oranı: Türkiye’de: Erkelerde % 4, kadınlarda % 15; İspanya’da:
Erkeklerde % 2, kadınlarda % 4; Yunanistan’da: Erkeklerde % 2, kadınlarda % 5. Komşu ülkelere göre geride kalmışız ama eskiye
göre okuma yazma oranını artırmışız.
Okuryazar oranı ve okullaşma oranı artmış ama diploma almak
cehaleti önleyemiyor.
AHLAKSIZIZ
Ahlaksızlık ise çok önemli boyutlarda. Hırsızlık, yolsuzluk marifet kabul ediliyor.
En büyük hırsızları başımıza getiriyoruz. Devleti onlara teslim ediyoruz.
Mazeret de şu: Bunlar namaz kılıyor, camiye gidiyor. En büyük hırsızı ise daha
şimdiden cennetin başköşesine oturttuk.
Yürütme makamları “yürütme!” makamları olmuş. Halkımız da
kim daha iyi yürütüyorsa ona oy verip iktidar yapıyor. Hırsızlara “yardım ve
yataklık” yapıyor.
OECD rakamlarına göre yolsuzluk endeksimiz 65, OECD
ortalaması ise 56. Sıralamada 11’inciyiz; yani ön sıralardayız. İnançlı ülkeler sıralamasında ise ikinciyiz.
Demek ki inançlarımız ahlaksızlığımızı önleyemiyor. En fazla cinsel istismarın
dinci insanlardan kaynaklanması da çok önemli.
Memlekette cami sayısı 90 binlere yaklaşmış, imam sayısı 120
bini aşmış ama ahlaklı bir toplum olamamışız.
SONUÇ: YOKSULLUK VE
SÖMÜRÜ
Ahlaksızlık ve cehaletin sonucu da yoksulluk ve sömürü.
Yoksulluk sınırında yaşayan çocuk sayısı Türkiye’de yüzde
24.6. Bu oranla Türkiye 39 ülke arasında üçüncü sırada. Türkiye’de her 4
çocuktan biri açlık sınırında yaşıyor. OECD ortalaması yüzde 12.7. Bebek
ölümlerinde 1’inci sıradayız. Bizde binde 17 (2008) iken, OECD ortalaması 4.6.
15 milyon insanımız yoksulluk sınırının altında yaşıyor.
Gelir, servet ve fırsat eşitsizliği çok fazla. Kadınlarımızın durumu daha da
vahim; cinsiyet eşit(siz)liğinde 122. Sıradayız.
Böyle bir toplumda yaşıyoruz ama bu sorunların farkında
değiliz. Siyasilerimizin de, gazetecilerimizin de, sözde aydınlarımızın da
gündeminde bunlar yok. Halkımız ise cehaleti ve ahlaksızlığı kanıksamış
durumda.
Böyle bir topluma hasta denmez de ne denir? Hastalığımızın
farkına varmadan, hastalığın teşhisini koymadan ve bu teşhise uygun çareler
geliştirmeden esenliğe çıkamayız. Önce hasta olduğumuzu kabul etmemiz lazım ki
tedavi için arayış içine girelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder