30 Mayıs 2016 Pazartesi

HASTA TOPLUM

Şair “O mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler” demiş, tam da bizi anlatmış. Bir toplum içinde yaşıyoruz ama içinde yaşadığımız toplumu tanımıyoruz. Tanımadığımız için de toplumun değer yargılarını, inançlarını, düşünce yapılarını sorgulamıyoruz. Mükemmel bir toplum içinde yaşadığımızı sanıp, muhafazakâr olmayı marifet biliyoruz.

Kim ne derse desin, hasta bir toplumda içinde yaşıyoruz.  Çok büyük hastalıklarımız var, en önemlileri: cehalet, ahlaksızlık ve dürüst olamama.

CAHİLİZ

Cehalet, bize şimdilerde çok övülen Osmanlı’dan mirastır.

Osmanlı’nın son döneminin özeti şöyle: Medreseler askerden kaçma yeri ve bağnazlık yuvası olmuş. Hurafeler din diye öğretiliyor. Medreselerde Türkçe yasak.

Ülkede bir üniversite (darülfünun) var. Bu kurum da çağın özelliklerinden uzak bir halde. Akıl ve bilim unutulmuş. Basılan ve okunan kitap sayısı çok az. 1729-1830 yıllarında Osmanlı'da basılan kitap sayısı 180; aynı sürede Batı'da basılan kitap sayısı 90.000.  Kitap yok, kütüphane yok, müze yok, resim yok, heykel yok, tiyatro yok, spor yok.

Çocukların sadece 1/4'i okula gidebiliyor.  Halk cahil. Erkeklerin % 93'ü, kadınların % 99'u okuma yazma bilmiyor.  

Cumhuriyet ile birlikte eğitim hamlesi yapmışız ama ne yazık ki cehalet önemli bir sorun olarak devam ediyor. Kıyaslama yaparsak; okuma yazma bilmeyenlerin oranı: Türkiye’de: Erkelerde % 4, kadınlarda % 15; İspanya’da: Erkeklerde % 2, kadınlarda % 4; Yunanistan’da: Erkeklerde % 2,  kadınlarda % 5.  Komşu ülkelere göre geride kalmışız ama eskiye göre okuma yazma oranını artırmışız.

Okuryazar oranı ve okullaşma oranı artmış ama diploma almak cehaleti önleyemiyor.

AHLAKSIZIZ

Ahlaksızlık ise çok önemli boyutlarda.  Hırsızlık, yolsuzluk marifet kabul ediliyor. En büyük hırsızları başımıza getiriyoruz. Devleti onlara teslim ediyoruz. Mazeret de şu: Bunlar namaz kılıyor, camiye gidiyor. En büyük hırsızı ise daha şimdiden cennetin başköşesine oturttuk.

Yürütme makamları “yürütme!” makamları olmuş. Halkımız da kim daha iyi yürütüyorsa ona oy verip iktidar yapıyor. Hırsızlara “yardım ve yataklık” yapıyor.

OECD rakamlarına göre yolsuzluk endeksimiz 65, OECD ortalaması ise 56. Sıralamada 11’inciyiz; yani ön sıralardayız.  İnançlı ülkeler sıralamasında ise ikinciyiz. Demek ki inançlarımız ahlaksızlığımızı önleyemiyor. En fazla cinsel istismarın dinci insanlardan kaynaklanması da çok önemli.

Memlekette cami sayısı 90 binlere yaklaşmış, imam sayısı 120 bini aşmış ama ahlaklı bir toplum olamamışız.

SONUÇ: YOKSULLUK VE SÖMÜRÜ

Ahlaksızlık ve cehaletin sonucu da yoksulluk ve sömürü.

Yoksulluk sınırında yaşayan çocuk sayısı Türkiye’de yüzde 24.6. Bu oranla Türkiye 39 ülke arasında üçüncü sırada. Türkiye’de her 4 çocuktan biri açlık sınırında yaşıyor. OECD ortalaması yüzde 12.7. Bebek ölümlerinde 1’inci sıradayız. Bizde binde 17 (2008) iken, OECD ortalaması 4.6.


15 milyon insanımız yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Gelir, servet ve fırsat eşitsizliği çok fazla. Kadınlarımızın durumu daha da vahim; cinsiyet eşit(siz)liğinde 122. Sıradayız.

Böyle bir toplumda yaşıyoruz ama bu sorunların farkında değiliz. Siyasilerimizin de, gazetecilerimizin de, sözde aydınlarımızın da gündeminde bunlar yok. Halkımız ise cehaleti ve ahlaksızlığı kanıksamış durumda.

Böyle bir topluma hasta denmez de ne denir? Hastalığımızın farkına varmadan, hastalığın teşhisini koymadan ve bu teşhise uygun çareler geliştirmeden esenliğe çıkamayız. Önce hasta olduğumuzu kabul etmemiz lazım ki tedavi için arayış içine girelim.  


Hiç yorum yok: