BORÇLANMA
EKONOMİSİNİN SONUNA GELDİK
1980’li yılarda başlayan borç ekonomisinin sonu görüldü.
Deniz bitti, gemi karaya oturdu. Küreselleşme sevdası ve buna paralel uygulanan
sömürüye açık ekonomik programlar Türkiye’yi borç batağına sapladı.
Halkımız borçlandı; kredi kartları hariç Aralık 2014 itibariyle
282 milyar TL’ye ulaşan tüketici kredisi borçları kredi kartlarının da
ilavesiyle, 356 milyar TL’ye yaklaşmış durumda. 2002 yılında 85.5 milyar dolar uluslararası yatırım
pozisyon açığımız varken, 2014 yılında bu açık 431.2 milyar dolara
yükseldi. 12 yılda 345.7 milyar dolar arttı. Uluslar arası yatırım pozisyonu açığı
MB tarifi ile, Türkiye’nin yabancılardan alacakları ile yabancılara olan
borçları arasındaki farktır. Bu borcun yaklaşık 280 milyar doları özel sektöre ait,
kanlı ise kamunun borcu. Bu yıl içinde ödenmesi gereken borç miktarı ise 200
milyar dolar civarında; buna 50 milyar dolar da cari açığın finansmanını
eklersek yıl sonuna kadar 250 milyar dolara ihtiyaç var.
Biz bu borçlanma ekonomisine 1980 İhtilâlini
takiben görev başına gelen Özal ile başladık. Küresel güçlerin telkini ile
uygulanan ekonomik politikalar Türkiye’nin para kaybetmesine, yani
sömürülmesine yol açtı.
Özal döneminde gider bütçesi, bilinçli olarak
gelir bütçesine göre çok yüksek tutuldu. Fark, yüksek faizli borçlanma ile
kapatıldı. En önemli kayıp bu yüksek faizli kredilerin alınması ile oldu. Aynı
yıllarda İstanbul Menkul Kıymetler Borsası kuruldu. Batılı finans çevreleri, bu
borsa yolu ile de Türkiye’den dolar çektiler ve çekmeye de devam ediyorlar.
Türk Lirası döviz karşısında değerli tutuldu ve bu şekilde ithalat arttı, ihracat
o oranda artmadı. Dış ticaret açığı yolu ile de para kaybettik. Özelleştirmeler
ve satışlar sonucu birçok işletme ve şirket yabancıların eline geçti. Bu yabancıların
kar transferi yapması de döviz kaybına neden olmakta.
Özal ile başlayan, ABD’nin ve AB’nin bize
dikte ettirdiği ekonomik programlar özellikle son yıllarda daha da kötü bir
tablo oluşmasına neden oldu. Borç arttı, cari işlem açığı arttı; tasarruf ve
yatırım ise yeteri kadar artmadı. Sonuçta artan sadece borç olmadı, yoksulluk
da, işsizlik de arttı. Bu millet artık bu yükü taşıyamaz duruma geldi.
Kurtuluş, borç ekonomisini terk edip, üretim
ekonomisini başlatmaktan geçiyor. Bunun için, halkın refahına öncelik veren
milli direnme ekonomisini yapılandırmak gerekir.
Planlı kalkınma modeli uygulanmalıdır.
İMF ve küresel güçlerin diğer araçları ile
irtibat kesilmelidir.
Türk Lirası gerçek değerini bulmalıdır.
Borsa’ya
çeki düzen verilmelidir.
Bankacılık yeniden düzenlenmelidir.
Nereden buldun kanunu çıkarılmalıdır.
Vergi reformu yapılıp vergi yükü yoksul ve
orta gelirli insanlardan zenginlere aktarılmalıdır. Özellikle ileri teknoloji gerektiren
ve yüksek katma değerli mal üreten sanayi geliştirilmelidir.
Özelleştirmelere son verilmeli, KİT’nin
verimli çalışması sağlanmalıdır.
Tarım desteği üretimi artırıcı yönde olmalı
ve bu destek artırılmalıdır.
Kamu sektörü yeniden canlandırılmalıdır.
Taşımacılıkta, deniz ve demir yoları ağırlık
kazanmalıdır.
Doğal kaynaklar ve madenler insan yararı
gözetilerek değerlendirilmelidir.
Ücret ve maaş politikaları çalışanlar lehine
yeniden düzenlenmelidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder