28 Mart 2015 Cumartesi

BORÇLANMA EKONOMİSİNİN SONUNA GELDİK


1980’li yılarda başlayan borç ekonomisinin sonu görüldü. Deniz bitti, gemi karaya oturdu. Küreselleşme sevdası ve buna paralel uygulanan sömürüye açık ekonomik programlar Türkiye’yi borç batağına sapladı.


Halkımız borçlandı; kredi kartları hariç Aralık 2014 itibariyle 282 milyar TL’ye ulaşan tüketici kredisi borçları kredi kartlarının da ilavesiyle, 356 milyar TL’ye yaklaşmış durumda. 2002 yılında 85.5 milyar dolar uluslararası yatırım pozisyon açığımız varken, 2014 yılında bu açık  431.2 milyar dolara yükseldi. 12 yılda 345.7 milyar dolar arttı. Uluslar arası yatırım pozisyonu açığı MB tarifi ile, Türkiye’nin yabancılardan  alacakları ile yabancılara olan borçları arasındaki farktır. Bu borcun yaklaşık 280 milyar doları özel sektöre ait, kanlı ise kamunun borcu. Bu yıl içinde ödenmesi gereken borç miktarı ise 200 milyar dolar civarında; buna 50 milyar dolar da cari açığın finansmanını eklersek yıl sonuna kadar 250 milyar dolara ihtiyaç var.


Biz bu borçlanma ekonomisine 1980 İhtilâlini takiben görev başına gelen Özal ile başladık. Küresel güçlerin telkini ile uygulanan ekonomik politikalar Türkiye’nin para kaybetmesine, yani sömürülmesine yol açtı.


Özal döneminde gider bütçesi, bilinçli olarak gelir bütçesine göre çok yüksek tutuldu. Fark, yüksek faizli borçlanma ile kapatıldı. En önemli kayıp bu yüksek faizli kredilerin alınması ile oldu. Aynı yıllarda İstanbul Menkul Kıymetler Borsası kuruldu. Batılı finans çevreleri, bu borsa yolu ile de Türkiye’den dolar çektiler ve çekmeye de devam ediyorlar. Türk Lirası döviz karşısında değerli tutuldu ve bu şekilde ithalat arttı, ihracat o oranda artmadı. Dış ticaret açığı yolu ile de para kaybettik. Özelleştirmeler ve satışlar sonucu birçok işletme ve şirket yabancıların eline geçti. Bu yabancıların kar transferi yapması de döviz kaybına neden olmakta.


Özal ile başlayan, ABD’nin ve AB’nin bize dikte ettirdiği ekonomik programlar özellikle son yıllarda daha da kötü bir tablo oluşmasına neden oldu. Borç arttı, cari işlem açığı arttı; tasarruf ve yatırım ise yeteri kadar artmadı. Sonuçta artan sadece borç olmadı, yoksulluk da, işsizlik de arttı. Bu millet artık bu yükü taşıyamaz duruma geldi.


Kurtuluş, borç ekonomisini terk edip, üretim ekonomisini başlatmaktan geçiyor. Bunun için, halkın refahına öncelik veren milli direnme ekonomisini yapılandırmak gerekir.
Planlı kalkınma modeli uygulanmalıdır.
İMF ve küresel güçlerin diğer araçları ile irtibat kesilmelidir.
Türk Lirası gerçek değerini bulmalıdır.
 Borsa’ya çeki düzen verilmelidir.
Bankacılık yeniden düzenlenmelidir.
Nereden buldun kanunu çıkarılmalıdır.
Vergi reformu yapılıp vergi yükü yoksul ve orta gelirli insanlardan zenginlere aktarılmalıdır. Özellikle ileri teknoloji gerektiren ve yüksek katma değerli mal üreten sanayi geliştirilmelidir.
Özelleştirmelere son verilmeli, KİT’nin verimli çalışması sağlanmalıdır.
Tarım desteği üretimi artırıcı yönde olmalı ve bu destek artırılmalıdır. 
Kamu sektörü yeniden canlandırılmalıdır.
Taşımacılıkta, deniz ve demir yoları ağırlık kazanmalıdır.
Doğal kaynaklar ve madenler insan yararı gözetilerek değerlendirilmelidir.
Ücret ve maaş politikaları çalışanlar lehine yeniden düzenlenmelidir.


Bu politikaları uygulayacak tek parti VATAN Partisidir.

Hiç yorum yok: