20 Ocak 2015 Salı

PARA PARAYI ÇEKER

Uluslararası Çalışma Örgütü “2015 Dünya İstihdam Raporu’nu açıkladı. Buna göre işsi sayısı tüm dünyada artmaya devam ediyor. 2019 yılında işsiz insan sayısının 212 milyon rakamına ulaşması bekleniyor. 

Raporda gelir eşitsizliğinin de artmaya devam ettiği vurgulandı. Dünyadaki en zengin % 10’luk dilimde yer alanların, toplam gelirin yüzde 30 ila 40’ını kazandığı, en düşük yüzde 10’luk dilimdekilerin ise toplam gelirin ancak yüzde 2 ila 7’sini kazandığı vurgulandı.

Bu durum zenginin daha zengin, fakirin ise daha fakir olmaya devam ettiğini gösteriyor.  Çünkü para parayı çekiyor. Bu yüzden  yoksulluk sınırının hatta açlık sınırının altında milyonlarca insan var. Milyonlarca çocuk açlıktan ölüyor.

Bu tablonun sebebini sermayenin tüm dünyada hâkim olmasında aramak lazım. Gelir seviyesi en üstte olan % 1’lik gurup dünya siyasetine ve ekonomik sistemine hâkim durumdalar. Yasalar, ekonomik düzenlemeler onların isteği doğrulusunda belirleniyor. Para aşağıdan yukarı doğru pompalanıyor.

Davos toplantıları bu sistemi korumanın ve geliştirmenin yollarını belirlemek için yapılıyor.

Bu sitemin koruyucusu başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerdir. Sistemi korumak için sadece ABD yüz binlerce asker besliyor, silah sistemlerini sürekli yeniliyor. ABD’li zenginler kendi halklarını sömürdükleri yetmezmiş gibi gelişmekte olan ülke halklarını da sömürüyor.

Gelişmekte olan ülkelerde içinde uluslararası sermayenin çıkarlarını bozan ülke olursa, o ülkenin yöneticileri “şeytan”, “kaçık”, “psikolojik yönden sakat” ilan ediliyor.  Ulusal çıkarları savunan, sermaye ve işgücünün büyük kısmının halkın ihtiyaçları doğrultusunda kullanmak isteyen ulusalcı, halkçı iktidarlar darbe yolu ile veya askeri müdahalelerle yıkılıyor.

Mısır’da Nasır, Libya’da Kaddafi, Irak’da Saddam, Panama’da Manuel Noriga ABD müdahaleleri ile iktidardan uzaklaştırıldı. Suriye’ye de bu nedenle müdahale edildi.  Granada, Haiti, Vietnam bu nedenle işgal edildi. Küba’ya bu nedenle baskı, ambargo uygulandı. Bu örnekleri artırmak mümkündür. Bütün bu müdahaleler için demokrasi, insan hakları gibi gerekçeler kullanıldı.

Bu müdahaleleri haklı göstermek için bazı insanlar ve ülkeler insanlık düşmanı olarak takdim edildi. Kendi yaptıkları katliamlar, tecavüzler kat kat fazla olmasına rağmen terör örgütlerinin yaptıkları ki bu örgütlerin bir kısmı kendi kontrollerindedir, kamu oyuna abartılarak anlatılarak korku uyandırılıp, askeri müdahalelere gerekçe yaratıldı.

Türkiye’deki gelişmeleri de bu gözle görmek gerekir. Türkiye’de de sermaye duruma hâkimdir. Hangi parti iktidar olursa olsun, iktidarın icraatları en üst gelir düzeyindeki %1’lik guruba yarar.  Medyayı bu %1 yönetir, seçimleri bu % 1 yönlendirir. Ulusalcı, halkçı kararlar alan iktidarlar şu veya bu şekilde düşürülür. 12 Eylül darbesini, 28 Şubat’ı ve 3 Kasım seçimlerini ve seçim sonrası oluşan AKP iktidarını bu açıdan değerlendirmek gerekir. 


Bu sermaye zorbalığına karşı çareyi Atatürk’ün yolunda ve altı okta bulmak mümkündür. Üzücü olan şudur; altı oku ambleminde taşıyan CHP, bu ilkeleri temsil etme ve uygulama özelliğinde değildir. Altı okta bizi yeniden bizi birleştirecek ulusalcı, halkçı, devletçi, devrimci, laik düşünceli  kadrolara ve bu kadroların hâkim olduğu siyasi bir harekete ihtiyacımız var. Parola “Tam Bağımsızlık” ve “Ulusal Egemenlik” olmalıdır.

Hiç yorum yok: