PARA PARAYI ÇEKER
Uluslararası Çalışma Örgütü “2015 Dünya İstihdam Raporu’nu
açıkladı. Buna göre işsi sayısı tüm dünyada artmaya devam ediyor. 2019 yılında
işsiz insan sayısının 212 milyon rakamına ulaşması bekleniyor.
Raporda gelir eşitsizliğinin de artmaya devam ettiği
vurgulandı. Dünyadaki en zengin % 10’luk dilimde yer alanların, toplam gelirin
yüzde 30 ila 40’ını kazandığı, en düşük yüzde 10’luk dilimdekilerin ise toplam
gelirin ancak yüzde 2 ila 7’sini kazandığı vurgulandı.
Bu durum zenginin daha zengin, fakirin ise daha fakir olmaya
devam ettiğini gösteriyor. Çünkü para
parayı çekiyor. Bu yüzden yoksulluk
sınırının hatta açlık sınırının altında milyonlarca insan var. Milyonlarca
çocuk açlıktan ölüyor.
Bu tablonun sebebini sermayenin tüm dünyada hâkim olmasında
aramak lazım. Gelir seviyesi en üstte olan % 1’lik gurup dünya siyasetine ve
ekonomik sistemine hâkim durumdalar. Yasalar, ekonomik düzenlemeler onların
isteği doğrulusunda belirleniyor. Para aşağıdan yukarı doğru pompalanıyor.
Davos toplantıları bu sistemi korumanın ve geliştirmenin
yollarını belirlemek için yapılıyor.
Bu sitemin koruyucusu başta ABD olmak üzere gelişmiş
ülkelerdir. Sistemi korumak için sadece ABD yüz binlerce asker besliyor, silah
sistemlerini sürekli yeniliyor. ABD’li zenginler kendi halklarını sömürdükleri
yetmezmiş gibi gelişmekte olan ülke halklarını da sömürüyor.
Gelişmekte olan ülkelerde içinde uluslararası sermayenin
çıkarlarını bozan ülke olursa, o ülkenin yöneticileri “şeytan”, “kaçık”, “psikolojik
yönden sakat” ilan ediliyor. Ulusal
çıkarları savunan, sermaye ve işgücünün büyük kısmının halkın ihtiyaçları
doğrultusunda kullanmak isteyen ulusalcı, halkçı iktidarlar darbe yolu ile veya
askeri müdahalelerle yıkılıyor.
Mısır’da Nasır, Libya’da Kaddafi, Irak’da Saddam, Panama’da
Manuel Noriga ABD müdahaleleri ile iktidardan uzaklaştırıldı. Suriye’ye de bu
nedenle müdahale edildi. Granada, Haiti,
Vietnam bu nedenle işgal edildi. Küba’ya bu nedenle baskı, ambargo uygulandı.
Bu örnekleri artırmak mümkündür. Bütün bu müdahaleler için demokrasi, insan
hakları gibi gerekçeler kullanıldı.
Bu müdahaleleri haklı göstermek için bazı insanlar ve
ülkeler insanlık düşmanı olarak takdim edildi. Kendi yaptıkları katliamlar,
tecavüzler kat kat fazla olmasına rağmen terör örgütlerinin yaptıkları ki bu
örgütlerin bir kısmı kendi kontrollerindedir, kamu oyuna abartılarak
anlatılarak korku uyandırılıp, askeri müdahalelere gerekçe yaratıldı.
Türkiye’deki gelişmeleri de bu gözle görmek gerekir. Türkiye’de
de sermaye duruma hâkimdir. Hangi parti iktidar olursa olsun, iktidarın
icraatları en üst gelir düzeyindeki %1’lik guruba yarar. Medyayı bu %1 yönetir, seçimleri bu % 1 yönlendirir.
Ulusalcı, halkçı kararlar alan iktidarlar şu veya bu şekilde düşürülür. 12
Eylül darbesini, 28 Şubat’ı ve 3 Kasım seçimlerini ve seçim sonrası oluşan AKP
iktidarını bu açıdan değerlendirmek gerekir.
Bu sermaye zorbalığına karşı çareyi Atatürk’ün yolunda ve
altı okta bulmak mümkündür. Üzücü olan şudur; altı oku ambleminde taşıyan CHP,
bu ilkeleri temsil etme ve uygulama özelliğinde değildir. Altı okta
bizi yeniden bizi birleştirecek ulusalcı, halkçı, devletçi, devrimci, laik düşünceli kadrolara ve bu kadroların hâkim olduğu siyasi
bir harekete ihtiyacımız var. Parola “Tam Bağımsızlık” ve “Ulusal Egemenlik”
olmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder