11 Aralık 2025 Perşembe

 

EŞİTSİZLİK KAPİTALİZM VE EMPERYALİZM

Gazeteler yazıyor; Dünya Eşitsizlik Raporu yayınlanmış. Haber şöyle:

“Dünya Eşitsizlik Raporu yayımlandı: 60 bin kişi en yoksul kesimin servetinin üç katına sahip!

Dünya Eşitsizlik Raporu 2026, küresel eşitsizliğin tarihi boyutlara ulaştığını ve en zengin yüzde 0.001’lik azınlığın insanlığın en yoksul yarısının toplam servetinin üç katını elinde tuttuğunu ortaya koydu. Uzmanlar ve Nobel ödüllü ekonomistler, bu durumun küresel ekonominin dayanıklılığı, demokrasilerin istikrarı ve iklim krizinin yönetimi için acil bir müdahale gerektirdiğini belirterek uluslararası bir izleme paneli kurulması çağrısı yaptı.

Yaklaşık 60 bin kişiden yani dünya nüfusunun sadece yüzde 0.001’inden oluşan küçük bir azınlık, insanlığın en yoksul yarısının toplam servetinin üç katını elinde tutuyor. Yeni yayımlanan bir çalışmaya göre, küresel eşitsizlik öylesine aşırı boyutlara ulaştı ki, acil küresel müdahale artık kaçınılmaz hale geldi.

DÜNYA EŞİTSİZLİK RAPORU 2026 NE ANLATIYOR?

200 araştırmacının verileriyle hazırlanan "Dünya Eşitsizlik Raporu 2026", en üstteki yüzde 10'luk gelir grubunun, diğer yüzde 90'ın toplamından daha fazla kazandığını ortaya koyuyor. Buna karşın, en yoksul yarı, toplam küresel gelirin yüzde 10'undan daha azını alıyor. Rapora göre, dünyanın en zengin yüzde 10'u servetin yüzde 75'ine sahipken, en yoksul yarı yalnızca yüzde 2’ye hükmediyor.

MİLYARLARCA İNSAN TEMEL EKONOMİK İSTİKRARDAN YOKSUN

Paris Ekonomi Okulu’ndan Ricardo Gómez-Carrera liderliğindeki araştırmacılar, "Sonuç, ufacık bir azınlığın eşi görülmemiş finansal güce sahip olduğu, milyarlarca insanın ise temel ekonomik istikrardan bile dışlandığı bir dünyadır" ifadelerini kullandı. Rapora göre, en zengin yüzde 0.001’lik kesimin servet payı 1995’te yüzde 4 iken, bugün yüzde 6’nın üzerine çıktı.

EŞİTSİZLİK VE ACİL ÇAĞRI

Fransız ekonomist Thomas Piketty’nin de aralarında bulunduğu araştırmacılar, eşitsizliğin uzun süredir küresel ekonominin belirleyici bir özelliği olduğunu, ancak 2025 itibarıyla artık "acil dikkat gerektiren seviyelere ulaştığını" vurguladı. Eşitsizliği azaltmanın sadece adaletle ilgili değil, aynı zamanda ekonomilerin dayanıklılığı, demokrasilerin istikrarı ve gezegenin sürdürülebilirliği için de elzem olduğu belirtildi.

NOBEL ÖDÜLLÜ EKONOMİSTTEN ÇAĞRI

Raporda, Nobel ödüllü ekonomist Joseph Stiglitz, BM'nin iklim değişikliği için oluşturduğu IPCC’ye benzer bir şekilde, "dünya çapında eşitsizliği takip edecek ve nesnel, kanıta dayalı tavsiyeler sunacak" uluslararası bir panel kurulması çağrısı yaptı.

FIRSAT EŞİTSİZLİĞİ VE KÜRESEL ETKİLER

Rapor, ekonomik eşitsizliğin ötesinde fırsat eşitsizliğinin sonuç eşitsizliğini artırdığını ortaya koyuyor. Avrupa ve Kuzey Amerika’daki çocuk başına eğitim harcaması, Sahra Altı Afrika’dakinin 40 katından fazla. Ayrıca, az sayıdaki milyarderlerden alınacak yüzde 3’lük küresel vergi, düşük ve orta gelirli ülkelerin eğitim bütçelerine yılda 750 milyar dolar katkı sağlayabilir.”

KAPİTALİZM EMPERYALİZİM

 

Bu tablo birkaç yılda oluşmadı:

Giderek artan servet, gelir, fırsat eşitsizliği,  dökülen kanlar, akan gözyaşları, ölümler, sürgünler, yuvasız kalmış aileler, babasız, annesiz kalmış evlatlar, evladının arkasından ağlayan anneler, babalar; bütün bunların tek sebebi var: Kâr, daha çok kâr; para, daha çok para; her şeye rağmen kazanmak, daha çok kazanmak. Özetle, kapitalizm ve emperyalizm…

Sömürü ve emperyalizm, dünya tarihinin son beş yüzyıllık diliminde bütün kıtaları, bütün ülkeleri, bütün insanları iliğine kadar sömürdü. Yerli halklara zulmetti, tüm uygarlıkları kuruttu. Sömürmek için ya öldürdü ya da insanları birbirine kırdırdı.

Dünyadaki ve özellikle de Ortadoğu’daki olayların tam olarak anlaşılması için emperyalizmin ve özellikle de ABD’nin gerçek yüzünü, amaçlarını ve yöntemlerini iyi bilmek gerekir.

Emperyalizm, bir ülkenin siyasi ve iktisadi hayatına hâkim olan kesimlerin, sırf kendi keselerini doldurmak için başka halkların toprağına, emeğine, hammaddesine ve pazarına el koyar. Üçüncü dünya ülkelerini yalnızca hammadde ve ucuz işçi kaynağı olarak değil, aynı zamanda kendi sanayi ürünleri için bir Pazar olarak görür.

Doğrudan yağmalama, başta petrol olmak üzere doğal kaynaklara el koyarak ve üçüncü dünya insanlarını çok ucuza çalıştırarak Amerika’daki ve Avrupa’daki zenginler servetlerini sürekli artırırlar. Üçüncü dünya ülkelerindeki insanlar ise yoksulluk sınırının altında yaşamaya mahkûm edilir. Dünyamızda 2 milyara yakın insan yoksulluk çekmektedir ve bunların büyük bir kısmı da açlık sınırı altındadır. Aslında üçüncü dünya ülkeleri yoksul değildir, yoksul olan bu ülkelerin halklarıdır. Bunun sebebi de bu insanların bu yağmayı sineye çekmeleridir.

SERT GÜÇ

ABD, kendi çıkarlarını ve uluslararası kapitalist sistemi korumak için silah kullanmaktan asla vazgeçmez. Bugün için ABD’nin askeri harcamaları diğer bütün devletlerin bu amaçla harcadığından daha fazladır. Askerlerinin büyük bir kısmı ülke dışında yerleşmiştir. Tüm dünyaya yayılmış üslerinde 500 000’in üzerinde askeri personeli vardır. 30 000’den daha fazla stratejik ve taktik nükleer silaha sahiptir.

Kendi askerini kullanmak istemediğinde, paralı askerleri, terör örgütlerini veya dost ve müttefik diye nitelendirdiği ülkelerin askerlerini kullanır. Gerekiyorsa, terör örgütleri kurar ve onları destekler. Milli devletleri bu örgütler aracılığı ile zayıf düşürür ve hatta etnik kimlik ve dini inanç farklılıklarını ön plana çıkararak ülkeleri bölmeye çalışır.

Kendi ulusal güvenliğini sağlamak veya başka ülkelere demokrasi götürmek bahanesi ile askeri müdahaleler de bulunmaktan kaçınmaz. Bunun için gerekirse düşman icat eder. Irak’ta, Libya’da, Suriye’de yaptığı budur.

YUMUŞAK GÜÇ

Emperyalist devletler ve özellikle de ABD dünya kamuoyunu kendi lehine oluşturmak için iletişim dünyasını denetler. ABD medyası her yıl milyonlarca haber, fotoğraf, yorum başyazı, köşe yazısı ve makaleyle diğer ülkelere haber ve düşünce pompalar. Bu pompalamanın ana amacı toplumu yanlış bilgilendirme ve yönlendirmedir. CIA, ABD içinde ve dışında 200’den fazla dergi, gazete, haber ajansı ve yayın evinin doğrudan sahibidir. Ayrıca çok sayıda gazeteciyi de besleyip büyütürler.

Emperyalistlerin bir silahı da üçüncü dünya ülkelerinde kurdukları veya destekledikleri demokratik kitle örgütleridir ve siyasi partilerdir. Bu örgütleri maddi yünden destekler. Bazı yazarlara ve siyasilere ödüller vererek kamuoyunda itibar kazanmasını sağlarlar.

Bu gazeteler ve gazeteciler aracılığı ile oluşturdukları kamuoyu sayesinde siyasi partilerin yönetimlerini kendi istedikleri gibi oluşmasına gayret ederler. Gerekirse CD’li, kasetli komplolar düzenlerler.

İNSANLARI DEĞİL SİSTEMİ TARTIŞALIM

Türkiye’deki olayları değerlendirirken bu gerçekler hep göz önünde olmalıdır. Emperyalizm kanlı ve çirkin yüzü ile ülkemize ve komşularımıza çok büyük kötülükler etmektedir.

Kurtuluşu bu emperyalist ülkelerin insafına ve yardımına sığınarak aramak en büyük gaflettir. Tam bağımsız milli devletimizi bu emperyalist güçlere karşı korumamız için, Türk kimliği altında tek bir millet olarak yaşamamız gerekir. Tek millet olarak mücadele etmeden ülkemizi de, devletimizi de ABD’ye ve onun yerli işbirlikçilerine karşı koruyamayız. İç cephe çok önemli…

Bu sistem içinde kalarak ve bu sistemi sürdürerek sömürü ve eşitsizlik önlenemez. Yöneticimiz Ahmet mi olsun, Mehmet mi olsun tartışmaları oyalanmaktır.  Bu tartışmalar sömürü düzenin devamını sağlamaktan başka bir işe yaramaz. Kamuoyunun bilinçlenmesi için bu vahşi kapitalist sistemin tartışılması ve değiştirilmesi gerekir.

Yukarıda adı geçen ekonomistler, çareyi kapitalist sistem içerisinde arıyorlar. Kapitalist sistem içinde çare aramak beyhude gayrettir.

Hiç yorum yok: