OKULLAR AÇILDI
2014-2015 eğitim ve öğretim dönemi başladı. Tüm yurtta
öğrenci ve öğretmenler ders başı yaptı. 16 milyon 400 bin öğrenci ve 873 bin
öğretmen ders başı yaptı.
Eğitim ve öğretim yılı başladı. Tüm yurtta 16milyon 400 bin
öğrenci ve 873 bin öğretmen ders başı yaptı. Rakamlar oldukça büyük. Öğrenci
sayısı birçok ülkenin toplam nüfusundan fazla. Okul sayımız ve okullaşma
oranımız da geçmiş ile kıyaslanmayacak kadar iyi ama gene de yeterli değil.
Televizyonda Şemdinli ve Nusaybin’deki PKK tarafından
yakılıp yıkılan okulların son halini gördüm. Okullar onarılmış, eğitime hazır
hale getirilmiş. Sınıfları öğrenciler doldurmuş; her yan cıvıl cıvıl. Görev
yapan gencecik kız ve erkek öğretmenleri görünce, ileri yaşıma bakmadan onların
ellerini öpmek istedim. İşte bu gençlerdir gerçek anlamda Mustafa Kemal’in
askerleri…
Bu genç öğretmenlere Mustafa Kemal’in askerleri diyorum
çünkü Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşını zaferle bitirmiş, İzmir’e gelmiş. Çevresindekiler
ona, “Çok yoruldunuz Paşam, herhalde çiftliğinize çekilir dinlenirsiniz” diyor.
Onun yanıtı aynen şöyle oluyor:
“Hayır, asıl savaş
şimdi başlayacak. Bu savaş, cahilliğe ve gericiliğe karşı yapılacaktır...”
Bu gençler gericiliğe ve cahilliğe karşı verilen savaşın
korkusuz ve fedakâr askerleridir. Bu millet onlara çok şey borçlu…
OSMANLI’DAN BUGÜNLERE
Bugünlere kolay gelmedik. Cumhuriyet kurulduğunda toplumun
eğitim düzeyi oldukça düşüktü. Gayrimüslim bankerlerden borç alarak kendilerine
lüks saraylar yaptıran padişahların aklına nedense okul yapmak gelmemiş.
Cumhuriyet kurulduğunda, Çocukların sadece 1/4'i okula
gidebiliyor. Halk cahil. Erkeklerin % 93'ü, kadınların % 99'u okuma yazma
bilmiyor. Tüm ülkede toplam 4770 ilkokul,
72 ortaokul ve 23 lise var.
Medreselerde sözüm ona eğitim yapılıyor. Bu medreseler
askerden kaçma yeri ve bağnazlık yuvası olmuş. Hurafeler din diye öğretiliyor.
Medreselerde Türkçe yasak.
Ülkede bir üniversite (darülfünun) var. Bu kurum da çağın
özelliklerinden uzak bir halde. Akıl ve bilim unutulmuş. Kitap yok, kütüphane yok, müze yok, resim
yok, heykel yok, tiyatro yok, spor yok.
Halkı aydınlatacak, bilinçlendirecek, eğitecek kurumlar yok.
Halk adeta kendi kaderine ve cami imamının, tarikat
şeyhinin, medrese ehlinin, bilgisine terk edilmiş durumda. Akılcı ve bilimsel
düşünce yok.
Türkçe ihmal edilmiş. Sözcükler unutulmuş. Türkçe, Osmanlıca
denilen bir dile dönüşmüş. Arapça, Farsça ve Fransızca Türkçeyi adeta istila
etmiş.
CUMHURİYET VE MİLLİ
EĞİTİM
Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nın en zor
zamanlarında, düşmanın Eskişehir’e, Afyon’a saldırdığı dönemde 15 – 16 Temmuz
1921’de Ankara’da 1. Maarif Kongresi’ni toplamıştır. Açılış konuşmasını yapan
Atatürk konuşmasında muallimlerden “Türkiye’nin
milli maarifini kurmasını” ister ve “milli
maarifi” açıklar:
“Şimdiye kadar takip
olunan tahsil ve terbiye usullerinin milletimizin gerileme tarihinde en önemli
bir etken olduğu kanaatindeyim. Onun için bir milli terbiye programından
bahsederken, eski devrin batıl inançlarından ve doğuştan sahip olduğumuz
özelliklere hiç ilgisi olmayan yabancı fikirlerden Doğudan ve Batıdan gelebilen
tüm etkilerden tamamen uzak, milli ve tarihi özelliğimize uyumlu bir kültür
anlıyorum” demiştir.
1922 yılında ise şunları söylüyor:
“En önemli ve verimli
vazifelerimiz milli eğitim işleridir.
Milli eğitim
işlerinde kesinlikle zafere ulaşmak lazımdır. Bir milletin gerçek kurtuluşu
ancak bu şekilde olur. Bu zaferin sağlanması için hepimizin tek vücut ve tek
düşünce olarak bir program üzerinde çalışması lazımdır. Bence, bu programın iki
esaslı noktası vardır:
(a) Sosyal
hayatımızın ihtiyaçlarına uygun olması
(b) Çağın gereklerine
uymasıdır.”
Ve savaş başlar. İlk mektepler, orta mektepler, liseler
açılmaya başlar. Bir yandan da öğretmen ihtiyacını karşılamak için öğretmen
okulları faaliyete geçirilir. İstanbul Darülfünun’u reforma tabi tutularak
İstanbul Üniversitesi’ne dönüştürülür.
Çocuklar kadar halkın da eğitilmesine önem verilmiştir.
Atatürk, "Hedefe yalnız çocukları yetiştirmekle ulaşamayız. Çocuklar
geleceğindir. Fakat geleceği yetiştirecek ana-babalar şimdiden az çok
aydınlatılmalıdır ki yetiştirecekleri çocukları bu millet ve memlekete hizmet
edebilecek, yararlı ve faydalı olabilecek şekilde yetiştirebilsinler. Bilenler
bilmeyenleri toplayıp okutmayı bir vazife bilmelidirler." Demiş ve
bunun gereği olarak en ücra köylerde bile “Millet Mektepleri” açtırmıştır. Gene
halkın eğitilmesi ve aydınlanması için Halk Evlerini kurmuş ve Anadolu’da
yaygınlaşmasını sağlamıştır.
Bugün eğer 193 üniversitemiz varsa ve 16 milyonun üzerinde
çocuğumuz 873 bin öğretmen gözetiminde eğitime başlayabiliyorsa, bunu Türkiye
Cumhuriyet’inin ilk yıllarında başlayarak bugüne kadar sürdürülen çalışmalara
borçluyuz.
SORUNLARIMIZ VAR
Eğitim ve öğretim kurumlarımızın ve öğretmenlerimizin
sayısını yeterli bulmuyoruz. Okul, derslik ve öğretmen sayısı hızla artırılmalıdır.
Eğitim sistemimiz sorgulayan, araştıran, analiz yapabilen, bilimsel düşünceye
sahip gençler yetiştirecek şekilde yeniden düzenlenmelidir.
Bir önemli sorun da yabancı dilde eğitimdir. Türkiye’de her kademede
eğitim Türkçe olmalıdır. Yabancı dilde eğitim ancak sömürge ülkelerinde olur.
Türk Milleti gibi büyük bir milletin Türkçe gibi çok gelişmiş bir dili varken
yabancı dilde eğitim yapılması kabul edilemez. Faydası da yoktur.
Bir önemli sorun da özel okullardır. Özel okulların varlığı
çocuklarımız arasında eşitsizlik yaratıyor. Bu eşitsizlik çocukların meslek
hayatlarını da etkiliyor. Özel okulla kademeli olarak azaltılmalı ve
kapatılmalıdır.
Eğitim ve öğretimde birlik çok önemlidir. Son yıllarda
görülen medrese eğitimine dönüş arzuları ve çabaları son bulmalıdır. Eğitim
bilime dayalı ve milli olmalıdır.
Eğitimin sürekliliği unutulmamalı, ömür boyu eğitim,
eğitimde süreklilik ihmal edilmemelidir.
Bir önemli husus da eğiticilerin eğitimidir. İyi eğitim ancak
iyi yetişmiş öğretmenlerle mümkündür.
Son sözü Atatürk söylesin:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder