19 Eylül 2016 Pazartesi

OKULLAR AÇILDI

2014-2015 eğitim ve öğretim dönemi başladı. Tüm yurtta öğrenci ve öğretmenler ders başı yaptı. 16 milyon 400 bin öğrenci ve 873 bin öğretmen ders başı yaptı.

Eğitim ve öğretim yılı başladı. Tüm yurtta 16milyon 400 bin öğrenci ve 873 bin öğretmen ders başı yaptı. Rakamlar oldukça büyük. Öğrenci sayısı birçok ülkenin toplam nüfusundan fazla. Okul sayımız ve okullaşma oranımız da geçmiş ile kıyaslanmayacak kadar iyi ama gene de yeterli değil.

Televizyonda Şemdinli ve Nusaybin’deki PKK tarafından yakılıp yıkılan okulların son halini gördüm. Okullar onarılmış, eğitime hazır hale getirilmiş. Sınıfları öğrenciler doldurmuş; her yan cıvıl cıvıl. Görev yapan gencecik kız ve erkek öğretmenleri görünce, ileri yaşıma bakmadan onların ellerini öpmek istedim. İşte bu gençlerdir gerçek anlamda Mustafa Kemal’in askerleri…

Bu genç öğretmenlere Mustafa Kemal’in askerleri diyorum çünkü Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşını zaferle bitirmiş, İzmir’e gelmiş. Çevresindekiler ona, “Çok yoruldunuz Paşam, herhalde çiftliğinize çekilir dinlenirsiniz” diyor. Onun yanıtı aynen şöyle oluyor:

“Hayır, asıl savaş şimdi başlayacak. Bu savaş, cahilliğe ve gericiliğe karşı yapılacaktır...”

Bu gençler gericiliğe ve cahilliğe karşı verilen savaşın korkusuz ve fedakâr askerleridir. Bu millet onlara çok şey borçlu…

OSMANLI’DAN BUGÜNLERE

Bugünlere kolay gelmedik. Cumhuriyet kurulduğunda toplumun eğitim düzeyi oldukça düşüktü. Gayrimüslim bankerlerden borç alarak kendilerine lüks saraylar yaptıran padişahların aklına nedense okul yapmak gelmemiş.

Cumhuriyet kurulduğunda, Çocukların sadece 1/4'i okula gidebiliyor. Halk cahil. Erkeklerin % 93'ü, kadınların % 99'u okuma yazma bilmiyor.  Tüm ülkede toplam 4770 ilkokul, 72 ortaokul ve 23 lise var.

Medreselerde sözüm ona eğitim yapılıyor. Bu medreseler askerden kaçma yeri ve bağnazlık yuvası olmuş. Hurafeler din diye öğretiliyor. Medreselerde Türkçe yasak.

Ülkede bir üniversite (darülfünun) var. Bu kurum da çağın özelliklerinden uzak bir halde. Akıl ve bilim unutulmuş.  Kitap yok, kütüphane yok, müze yok, resim yok, heykel yok, tiyatro yok, spor yok.
Halkı aydınlatacak, bilinçlendirecek, eğitecek kurumlar yok.

Halk adeta kendi kaderine ve cami imamının, tarikat şeyhinin, medrese ehlinin, bilgisine terk edilmiş durumda. Akılcı ve bilimsel düşünce yok.

Türkçe ihmal edilmiş. Sözcükler unutulmuş. Türkçe, Osmanlıca denilen bir dile dönüşmüş. Arapça, Farsça ve Fransızca Türkçeyi adeta istila etmiş.

CUMHURİYET VE MİLLİ EĞİTİM

Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nın en zor zamanlarında, düşmanın Eskişehir’e, Afyon’a saldırdığı dönemde 15 – 16 Temmuz 1921’de Ankara’da 1. Maarif Kongresi’ni toplamıştır. Açılış konuşmasını yapan Atatürk konuşmasında muallimlerden “Türkiye’nin milli maarifini kurmasını” ister ve “milli maarifi” açıklar:

“Şimdiye kadar takip olunan tahsil ve terbiye usullerinin milletimizin gerileme tarihinde en önemli bir etken olduğu kanaatindeyim. Onun için bir milli terbiye programından bahsederken, eski devrin batıl inançlarından ve doğuştan sahip olduğumuz özelliklere hiç ilgisi olmayan yabancı fikirlerden Doğudan ve Batıdan gelebilen tüm etkilerden tamamen uzak, milli ve tarihi özelliğimize uyumlu bir kültür anlıyorum” demiştir.

1922 yılında ise şunları söylüyor:

“En önemli ve verimli vazifelerimiz milli eğitim işleridir.
Milli eğitim işlerinde kesinlikle zafere ulaşmak lazımdır. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu şekilde olur. Bu zaferin sağlanması için hepimizin tek vücut ve tek düşünce olarak bir program üzerinde çalışması lazımdır. Bence, bu programın iki esaslı noktası vardır:
(a) Sosyal hayatımızın ihtiyaçlarına uygun olması
(b) Çağın gereklerine uymasıdır.”

Ve savaş başlar. İlk mektepler, orta mektepler, liseler açılmaya başlar. Bir yandan da öğretmen ihtiyacını karşılamak için öğretmen okulları faaliyete geçirilir. İstanbul Darülfünun’u reforma tabi tutularak İstanbul Üniversitesi’ne dönüştürülür.

Çocuklar kadar halkın da eğitilmesine önem verilmiştir. Atatürk,  "Hedefe yalnız çocukları yetiştirmekle ulaşamayız. Çocuklar geleceğindir. Fakat geleceği yetiştirecek ana-babalar şimdiden az çok aydınlatılmalıdır ki yetiştirecekleri çocukları bu millet ve memlekete hizmet edebilecek, yararlı ve faydalı olabilecek şekilde yetiştirebilsinler. Bilenler bilmeyenleri toplayıp okutmayı bir vazife bilmelidirler." Demiş ve bunun gereği olarak en ücra köylerde bile “Millet Mektepleri” açtırmıştır. Gene halkın eğitilmesi ve aydınlanması için Halk Evlerini kurmuş ve Anadolu’da yaygınlaşmasını sağlamıştır.

Bugün eğer 193 üniversitemiz varsa ve 16 milyonun üzerinde çocuğumuz 873 bin öğretmen gözetiminde eğitime başlayabiliyorsa, bunu Türkiye Cumhuriyet’inin ilk yıllarında başlayarak bugüne kadar sürdürülen çalışmalara borçluyuz.

SORUNLARIMIZ VAR

Eğitim ve öğretim kurumlarımızın ve öğretmenlerimizin sayısını yeterli bulmuyoruz. Okul, derslik ve öğretmen sayısı hızla artırılmalıdır. Eğitim sistemimiz sorgulayan, araştıran, analiz yapabilen, bilimsel düşünceye sahip gençler yetiştirecek şekilde yeniden düzenlenmelidir.

Bir önemli sorun da yabancı dilde eğitimdir. Türkiye’de her kademede eğitim Türkçe olmalıdır. Yabancı dilde eğitim ancak sömürge ülkelerinde olur. Türk Milleti gibi büyük bir milletin Türkçe gibi çok gelişmiş bir dili varken yabancı dilde eğitim yapılması kabul edilemez. Faydası da yoktur.

Bir önemli sorun da özel okullardır. Özel okulların varlığı çocuklarımız arasında eşitsizlik yaratıyor. Bu eşitsizlik çocukların meslek hayatlarını da etkiliyor. Özel okulla kademeli olarak azaltılmalı ve kapatılmalıdır.

Eğitim ve öğretimde birlik çok önemlidir. Son yıllarda görülen medrese eğitimine dönüş arzuları ve çabaları son bulmalıdır. Eğitim bilime dayalı ve milli olmalıdır.

Eğitimin sürekliliği unutulmamalı, ömür boyu eğitim, eğitimde süreklilik ihmal edilmemelidir.

Bir önemli husus da eğiticilerin eğitimidir. İyi eğitim ancak iyi yetişmiş öğretmenlerle mümkündür.

Son sözü Atatürk söylesin:

“Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder.”

Hiç yorum yok: