ÇAĞDAŞ TOPLUM ÇAĞDAŞ İNSAN
Bazı toplumlar ve ülkeler için kullanılan “çağdaş”
sözcüğünün taşıdığı anlam etrafında yoğun tartışmalar olmuş ve olmaya da devam
etmektedir. Özellikle geçmiş kuşaklar “çağdaşlaşma” sözcüğünü teknolojik ve
ekonomik olarak ileri olan ülkelerin kültürel değerlerinin benimsenmesi
şeklinde yorumlamışlardır. Bu nedenle bazen Fransızlara benzemeği bazen
de Amerikalılara benzemeği, onlar gibi davranmayı, onların müziğini dinlemeği,
onlar gibi giyinmeği çağdaşlığın ölçütü kabul etmişlerdir.
Bize göre, “çağdaş toplum” bilginin üretilmesine
katkıda bulunabilen ve kendi kurumlarını çağın bilgilerinden yararlanarak
yeniden düzenleyebilen ve bilgiyi teknolojiye, teknolojiyi verimliliğe,
verimliliği de refaha ve güce dönüştürebilen milletlerin hak ettiği bir
sıfattır.
Çağdaş toplumlar ancak milli devletler içinde var
olabilir. Çağdaş insanlar, bu devletin özgür ve insan haklarına
sahip fertleridir. Egemenlik milletindir ve millet asla otoritesini paylaşmaz.
Devlet ise tam bağımsızdır.
BATILILAŞMA MI ÇAĞDAŞLAŞMA MI
Bizde Batı hayranlığı 18. Yüzyıl sonlarında başlar. Osmanlı ordularının savaş meydanlarında yenik
çıkması, zamanın yöneticilerinde ‘Batı hayranlığı’ başlatır. Düşman da Batı’dır,
imdat beklenen yer de Batı’dır, talimat alınan makam da Batı’dadır.
Tanzimat paşaları Batı kültürünü benimseyip,
yaşam tarzlarını bu kültüre göre düzenlerlerse bu kötü gidişe son vereceklerini
sandılar. Çareyi Batılılaşmada buldular. Bu batılılaşma hevesi onları birer
Batı hayranı yaptı.
Tanzimat döneminde önemli görevler üstlenmiş Sadrazam
Fuat Paşa’nın yazdığı vasiyetnamedeki ifadeler bu hayranlığını güzel
anlatıyor:
“…mahvolma felâketinden kurtulabilmekliğimiz,
İngiltere kadar paraya, Fransa kadar bilgi aydınlığına, Rusya kadar askere
sahip olmaklığımıza bağlıdır. Yabancı müttefiklerimiz içinde en önemlisi,
İngiltere’dir., (…) bendenizce, Bâbıâli’yi İngiltere’nin dostluğundan mahrum
görmektense, birkaç vilayetimizi elden çıkmış görmek daha iyidir.”
Şunu da iyi bilmek gerekir: Emperyalizm, bir ülkede
etkili olmaya başlayınca, ilk planda o ülkeyi az gelişmişlik düzeyinde tutmaya
çalışır; gelişmişliği ise kendi kültürünü ve yaşama biçimini benimsetmek olarak
kabul ettirir. Tanzimat döneminde de, 1940’lı yıllardan sonra da
yapılan budur.
Memleketin hammaddeleri ucuza kapatılsın, halk
sömürülsün, fabrikaları elinden çıksın, yabancı sermaye ekonomiye egemen olsun;
bunlar önemli değil, halk sömürgeci ülkenin kültürünü benimsedi mi ilerleme
başlamıştır, halk çağdaşlaşmıştır.
Aydınlarımızın büyük çoğunluğu, Tanzimat’tan bu yana
maalesef emperyalizmin bu oyununa gelmektedir.
ATATÜRK VE ÇAĞDAŞLAŞMA
Atatürk Tanzimat ve sonrası dönemi çok sert bir
şekilde eleştirmiştir.
Türk milletinin çağdaş olabilmesini devlete kayıtsız
şartsız egemen olmasına bağlamıştır. “Yeni Türkiye Hükümetinin öz cevheri
millî hâkimiyettir. Milletin kayıtsız ve şartsız hâkimiyetidir.
Egemenlik, hiçbir mâna, hiçbir şekil ve hiçbir renkte ve işarette ortaklık
kabul etmez” demiştir.
Atatürk'e göre çağdaş toplum, durağan olamaz. Toplum,
dünya şartları değiştikçe kendisini sürekli yenilemelidir.
Ona göre, toplum kendisini yenileyerek tekamül
edebilir ve çağdaş kalabilir: «…millet zikrettiğim tahavvül ve inkılâpların
tabii ve zaruri bir hakikat olarak, umumi idarenin ve bütün kanunların, ancak
dünya ihtiyaçlarından ilham almasını; ve ihtiyaçların gelişme ve değişmeleriyle
aralıksız gelişip değişmesini kabul eden, ‘dünyevi bir idare’ anlayışını
‘hayati’ saymıştır.”
Değişimin gayesini de net bir şekilde anlatmıştır:
” …tekâmülün gayesi insanları birbirine benzetmektir. İnsanlar arasında sınıf,
derece, ahlak, elbise, dil, ölçü farkı gitgide azalmaktadır. Birliğe yürüyüş
sulha doğru da yürüyüş demektir”.
Demek ki çağdaş toplum, bu toplum içindeki insanlar
arasındaki farkların azaldığı, birliğin her alanda gerçekleştiği
toplumdur.
Çağdaş toplum kendisini bilimin ışığında kendini
yenilerse çağdaş kalabilir. Bilim her konuda rehber edinilmelidir.
“Zaman süratle ilerliyor. Milletlerin, toplumların
kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada
asla değişmeyecek hükümler getirdiğimi iddia etmek aklın ve bilimin gelişimini
inkâr etmek olur.”
“Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve
başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra benimsemek isteyenler; bu temel
eksen üzerinde akıl ve bilimin rehberliğini kabul ederlerse manevi mirasçılarım
olurlar.”
Atatürk çağdaşlaşmayı Batı kültürünü benimseme olarak
kabul etmedi ve milli kültürü yaşatmaya ve yüceltmeye gayret etti,
ATATÜRK SONRASI
Atatürk’ün vefatıyla birlikte Batı hayranlığı tekrar
etkili olmaya başladı. Atatürk’ün
çağdaşlaşma anlayışı Batıcılığa dönüştü, toplumda Batı hayranlığı giderek
artmaya başladı, tıpkı Tanzimat dönemi gibi..
İnönü’nün en yakınlarından olan Nurullah Ataç’ın
şu sözleri o dönemin batıya olan hayranlığını çok güzel anlatıyor: “Bizim
devrim dediğimiz hareketin amacı, bu ilkeyi Batı ülkelerine benzetmektir. Biz
görüyoruz eksiğimizi, Yunanca öğrenemedik, Latince öğrenemedik, Avrupalıların
eğitiminden geçemedik, onun için ne denli uğraşsak Avrupalılar gibi olamıyoruz,
buna üzülüyoruz.”
İnönü’nün bakanlarından Nihat Erim, “Küçük Amerika
olacağız” dedi ve iktidarın hedefini açıkladı.
DP iktidarı sırasında, Celal Bayar da “Küçük
Amerika olacağız” diyerek Aynı hedefi benimsediklerini açıkladı.
1940’lı yıllardan itibaren “Tanzimat aydını” diye
isimlendirilen aydın tipi hızla çoğaldı. Osmanlı
gerilemeye başlayınca çareyi batılı ülkelerin hayat tarzını kopyalamada
bulmuştu. Ortaya “Tanzimat aydını” tipi çıkmıştı. Bu tip aydınlar,
ilericiliği, geniş halk kitlelerinin gelişmesini ve refahını artıracak alt
yapısal değişimler istemek yerine, batılı ülkelerin yaşam biçimlerini olduğu
gibi kabullenip uygulamak olarak gördü ve görmeye de devam ediyor. Bu
çağdaşlaşma anlayışı Batı kültürünü milli kültürden üstün görme
yanlışlığını taşıyor.
Bu Batı hayranlığı sonucu olarak, 1940'lı yıllarda
Atlantik sistemine bağlandık. Atlantik sisteminin askeri örgütü olan NATO'ya
girmek için 456 şehit verdik. Yetmedi,
62 yıldır Avrupa Birliği’nin kapısının önünde bekliyoruz…
KÜLTÜREL ÜSTÜNLÜK
Milletler arası mücadelelerde “kültürel üstünlük”
büyük önem taşır. “Kültürel üstünlük” kavramını ilk ortaya atan İngilizlerdir.
İngiltere bu kavramı çok etkili bir şekilde kullandı. Sömürdüğü ülkelerde
İngilizceyi ana dili haline getirmeye çalıştı. Bunun için de eğitim dilinin
İngilizce olmasını sağladı. Böylece bu ülkelerde İngiltere’ye karşı bir
hayranlık uyandırdı. Ülkeleri sömürmeyi kolaylaştırdı.
Mandela’nın şu sözleri çok önemli: “Ben bir İngiliz
okulunda eğitim ve öğretim gördüm. Şöyle bir düşünceye kapıldım: İyi olan her
şeyin anavatanı İngiltere’dir.”
Günümüzde de dünya egemenliği peşinde olan Amerika emperyalist
emellerini gerçekleştirmek için başta İngilizce olmak üzere kendi kültürünü tüm
dünyaya yaymaya çalışıyor. Bunda da çok başarılı oluyor. Kültürel üstünlüğü
siyasi ve ekonomik üstünlüğün takip edeceğini biliyor.
Bizim Batıcı aydınlar da bu planın parçası oluyor.
Amerika’nın kültürel üstünlüğünü kabul etmiş gibiyiz;
bu da bizi sömürüye açık hale getiriyor. Batı hayranlığı içine giren
aydınlarımız, Attilâ İlhan’ının deyimiyle “Batı’nın manevi” ajanı haline
geliyor.
Keşke ben Atatürkçüyüm diyenler onun şu sözünü dikkate
alsalar:
“Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak evvelâ
bizim kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen,
bütün iş ve hareketlerimizle gösterelim. Bilelim ki millî benliğini
bulamayan milletler başka milletlerin avıdır”.
“Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu
topluluğun fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa, o topluluğa dayanan
cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur”
ÇAĞDAŞ İNSAN
Çağdaş toplum nasıl olunur anlatmaya çalıştım. Biraz
da çağdaş insan nasıl olmalıdır sorusuna cevap vermeye çalışayım:
Çağdaş insan:
Bilimin ışığı altında ve halkçı anlayış içerisinde
toplumun yeniden şekillenmesi için mücadele eder;
Ülkesinin bağımsız, insanların özgür olması için çaba
gösterir;
Yabancı güçlerin her türlü müdahalesine karşıdır;
Millet egemenliği için demokrasinin derinleşmesini
ister.
Savunduğu ‘ekonomik büyüme ve kalkınma modeli’ mutlaka
sosyal amaçlar içerir;
Sınıflar arası farkın yok olmasını hedefler;
Emperyalizme ve halkların sömürülmesine karşıdır.
Renk, din, dil, etnik köken farkı gözetmeden tüm
insanları eşit haklara sahip olduğuna inanır;
Servet, gelir ve fırsat eşitsizliğinin ortadan
kalkması için çalışır. İstihdamın ve çalışanların gelirinin artması için
uğraşır.
Herkesin yararına ve herkese eşit şekilde sunulacak
kamu hizmetini arzular;
Devletin, eğitim ve sağlık gibi hizmetleri toplumun
her ferdine eşitlikçi anlayış içerisinde sunmasını ister ve bunun için çaba
gösterir.
‘Herkes için adalet’ kavramını düstur edinir.
SON SÖZ
Batı kültürünü benimsemek, hayatını bu kültüre göre
düzenlemek, batılıların dinlediği müziği dinlemek, onların ahlak anlayışını
kabullenmek, giyim kuşamını onlarınkine uydurmak, kendi öz lisanını
bırakıp yabancı dille konuşmaya çalışmak, Allah’ı inkâr etmek, insanı
çağdaş yapmaz.
Batı hayranlığı içinde olanlar, sadece bizim ülkede
değil, başka ülkelerde de Batı’nın çocuk, kadın, sivil, asker demeden yaptığı
katliamları, anasız babasız kalan çocukları, evinden, yurdundan göç etmeye
mecbur kalan insanları, sömürülüp aç bırakılan halkları görmüyorlar.
Batı’nın bu kötülüklerini görmeyen bu insanlar,
mutluluk ve keyif içinde Hollywood filmlerini, Netflix dizilerini hayran hayran
izliyorlar. İzledikçe hayranlıkları ve sevgileri bir kat daha artıyor.
Görmüyorlar çünkü meşhur sözdür “aşkın gözü
kördür”…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder