BATICI ATATÜRK VE GERÇEK ATATÜRK
Büyük devrimci önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı ve
minnetle anıyorum. Bugün her zamandan daha fazla onun rehberliğine ihtiyacımız
var. Onu rehber edinmemiz için gerçek Atatürk’ü Batıcı Atatürk’ten ayırt
etmemiz gerekir.
Son söyleyeceğimizi baştan söyleyelim; Atatürkçülüğün özünde batıcılık filan yoktur.
Atatürk, Türk milletini çağdaş bir toplum haline dönüştürmek için, Batı ve onun
yerli işbirlikçileri ile savaşmış ve mücadele etmiştir. Batı ile olan ekonomik
ve siyasi ve askeri bağları koparmıştır. Tam bağımsızlıktan kasıt da budur
zaten.
Atatürk, Batı’ya bağlı kalarak çağdaşlaşmanın mümkün olamayacağını
anlamıştı ve gereğini yaptı. Tam bağımsızlığı ilke edinmiş ve bunun için bir
büyük savaş vermiş birisi, elbette, ülkesine yabancı güçlerine etkin olmasını
istemezdi.
BATICI ATATÜRKÇÜLÜK
Batıcı Atatürkçülüğün 5 temel özelliği var ki bunların hiç
birinin gerçek Atatürkçülük ile ilgisi yok. Teker teker açıklayalım:
1. Siyasi,
askeri ve ekonomik olarak Batı’ya bağımlılık.
2. Mazlum
milletlerden değil, emperyalizmden yana olmak;
3. Batı
hayranlığından kaynaklanan milli kültürü terk edip Batılı hayat tarzını
benimseme;
4. Din
düşmanlığına dönüşmüş bir laiklik anlayışı;
5. Mezhep, etnik
köken, dil ayırımlarını ve aşiretçilik, cemaatleşme gibi milli dokuya zarar
veren ortaçağ kalıntılarını hoş görme hatta destekleme.
Atatürk’ün yaptıkları ve söyledikleri ortada; bunlar dikkate
alındığında gerçek Atatürkçülüğün asla Batıcı Atatürkçülük olmadığı kolaylıkla
anlaşılır. Batıcı Atatürkçülük veya Attilâ İlhan’ın isimlendirdiği gibi ‘İnönü
Atatürkçülüğü’ 1940’lı yıllardan sonra başlamıştır. 1980 darbesinden sonra da
yaygınlaşmıştır.
Yukarıda sıraladığımız 5 madde ile ilgili olarak Atatürk’ün
bazı ifadelerini hatırlayalım ve değerlendirmelerde bulunalım:
BATI’YA BAĞLILIK DEĞİL, TAM BAĞIMSIZLIK
Atatürk’ü batıcı diye nitelendirme sıklıkla yapılan büyük
bir yanlışlık. Atatürk tamamen milli bir siyaset izlemiştir. Nedir bu milli
siyaset derseniz, onun kendi sözleri ile cevap verelim:
“… milletimizin kuvvetli, mes’ut, müstekâr yaşaması için,
devletin tamamiyle milli bir siyaset takip etmesi ve bu siyasetin iç
teşkilatımıza tamamiyle uygun olması ve ona dayanması lazımdır. ‘Milli siyaset’
dediğim zaman, kastettiğim mana şudur: milli sınırlarımız içinde her şeyden
önce kendi kuvvetlerimize dayanarak varlığımızı koruyup, memleketin dahili saadetine
ve imarına çalışmak.”
Atatürkçülüğün en önemli özelliği ‘Tam Bağımsızlık’ ilkesini
tavizsiz korumaktır. Tam Bağımsızlığın tarifini de Atatürk’ün ağzından verelim:
"Siyasî, malî, ekonomik, adlî, askerî, kültürel ve benzeri her hususta tam
bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bunların herhangi birinde
bağımsızlıktan yoksunluk, millet ve memleketin gerçek anlamıyla bütün
bağımsızlığından yoksunluğunu ifade eder."
İfade açık; Siyaseten başka devletlere tabi olursanız,
iktisadi sisteminizi Avrupa ve Amerika’nın arzularına göre düzenlerseniz,
savunmanızı NATO’ya emanet ederseniz, kültürünüzü de Hollywood’un etkisine
bırakırsanız tam bağımsız olamazsınız.
EMPERYALİZMDEN DEĞİL MAZLUMDAN YANA OLMAK GEREK
Atatürk’ün ömrü emperyalizmle savaşarak ve mücadele ederek
geçmiştir. Batı’nın emperyalist olduğunu ve Türkiye düşmanı olduğunu o bizlere
öğretmiştir.
Mücadelesi tüm mazlum milletler içindi. Kendi ifadesi ile
anlatalım:
“…biz, Batılı emperyalistlerine karşı yalnız ve kurtuluş ve
bağımsızlığımızı korumakla yetinmiyoruz; aynı zamanda Batılı emperyalistlerin,
güçleri ve bilinen vasıtalarıyla Türk milletini emperyalizme vasıta olarak
kullanmak isteyenlere de engel oluyoruz. Bununla bütün insanlığa hizmet
ettiğimize inanıyoruz….”
“Türkiye azim ve mühim bir gayret sarf ediyor. Çünkü müdafaa
ettiği, bütün mazlum milletlerin, bütün şarkın davasıdır ve bunu nihayete
getirinceye kadar Türkiye, kendisiyle beraber olan Şark milletlerinin beraber
yürüyeceğinden emindir...”
“...Şarktan şimdi doğacak olan güneşe bakınız! Bugün günün
ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün şark milletlerinin de uyanışlarını
öyle görüyorum. İstiklâl ve hürriyetine kavuşacak olan çok kardeş millet vardır.”
MİLLİ KÜLTÜR MİLLİ TERBİYE ESASTIR
Batı kültürünü, Amerikalılar gibi yaşamayı Atatürkçülük
olarak görenler var; çok yanlış. Bunlar Tanzimat Alafrangacılarının devamı
gibidir. Batı tarzı yaşama özendikleri için milli olan her şeyden uzaklaşırlar.
Oysa Atatürk milli kültüre ve terbiyeye çok önem verirdi. Okuyalım bakalım:
"Türk Milletinin idaresinde ve korumasında millî
birlik, millî duygu, millî kültür en yüksekte göz diktiğimiz idealdir"
"Dünyanın bize hürmet etmesini istiyorsak, evvelâ biz,
kendi benliğimize hürmet edelim. Benliğimize ve milletimize bu hürmeti hissen,
fikren, fiilen, bütün ef'al (eylemler) ve hareketimizle gösterelim. Bilelim ki,
millî benliğini bulamayan milletler, başka milletlerin şikârıdır
(avıdır)."
"Efendiler yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize
görecekleri tahsilin hudutları ne olursa olsun, en evvel ve her şeyden evvel
Türkiye'nin istiklâline, kendi benliğine, millî ananelerine düşman olan bütün
unsurlarla mücadele etmek lüzumunu öğretmelidir.
“Bir millî terbiye programından bahsederken, eski devrin
hurufatından (boş inançlarından) ve evsaf-ı fıtriyemizle (doğuştan sahip
olduğumuz özelliklerle) hiç de münasebeti olmayan yabancı fikirlerden, şarktan
ve garptan gelebilen bilcümle tesirlerden tamamen uzak, seciye-i milliye ve
tarihiyemizle mütenasip bir kültür kastediyorum. Çünkü deha-yı milliyemizin
inkişaf-ı tamı ancak böyle bir kültür ile temin olunabilir.”
LAİKLİK DİNSİZLİK DEĞİLDİR
Bazı rozet, poster Atatürkçüleri milletimizin mukaddes
değerlerine saldırmayı laiklik olarak görüyor. Din adamlarından nefret ediyor
ve Türkye’nin başına gelen her türlü felaketin sorumlusu olarak din eğitimini
ve imamları görüyor.
Onlara göre laiklik ve dinsizlik eş anlamlı. Oysa Atatürk
hiç de öyle düşünmüyordu. Laikliği önemli bir ilke olarak kabul etmişti ama din
ve vicdan özgürlüğüne de çok önem veriyordu. Okuyalım gene:
“Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine
uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı
değiliz. Biz sade din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya
çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz. Gericilere
asla fırsat vermeyeceğiz.
Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek
değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir.”
ORTAÇAĞ KALINTILARINA SAHİP ÇIKILAMAZ
Atatürk sadece bir devlet kurmadı, yeni bir toplum inşa
etti. Bu yeni toplumdan mezhep, etnik köken ve aşiretçilik, cemaatleşme gibi
milli dokuya zarar veren Ortaçağ kalıntılarını temizlemeye çalıştı. Millet
Egemenliği için bu temizlik şarttı. “Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi
biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar
memleketi olamaz” ifadesi rasgele söylenen bir söz değildir. Halk egemenliğinin
en önemli şartlarından birisidir.
Hal böyle iken, Batıcı Atatürkçüler etnik kimlik ve mezhep
farklılıkları üzerinden siyaset yapmaya devam ediyor. Hatta etnik farklılığı
ileri sürerek ülkeyi bölmeye çalışan Amerikancı terör örgütüne destek oluyor.
Onlara Atatürk’ün şu sözünü hatırlatmak lazım:
“Bugünkü Türk milleti siyasi ve içtimai camiası içinde
kendilerine Kürtlük fikri, Çerkezlik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık
fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve millettaşlarımız vardır. Fakat
mazinin istibdat devirleri mahsulü olan bu yanlış tevsimler (isimlendirmeler);
birkaç düşman aleti, mürteci beyinsizden maada hiçbir millet ferdi üzerinden
teellümden (üzüntü) başka bir tesir hâsıl etmemiştir. Çünkü bu millet efradı da
umum Türk camiası gibi aynı müşterek maziye, tarihe, ahlaka, hukuka sahip
bulunuyorlar.”
Unutmayalım; Atatürkçü olmak ancak gerçek Atatürk’ü tanımakla
mümkündür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder