18 Mayıs 2022 Çarşamba

 

19 MAYIS’TA ATATÜRK’Ü ANMAK

Türk Milleti’nin 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutluyorum.

19 Mayıs 1919 Türk Devrim tarihinin en önemli günlerinden birisidir. O gün milletimizin büyük devrimci önderi Mustafa Kemal Paşa ve ona inanmış bir avuç vatanseverin Samsun’a çıkması ile birlikte Türk Bağımsızlık Savaşının ikinci dönemi başladı.

19 Mayıslarda Atatürk’ü anmak ve günümüzün sorunlarını onun ışığında değerlendirmek bu bayramın ruhunun gereğidir.

Atatürk’ü Can Dündar, Yılmaz Özdil gibilerden öğrenenler çok muhtemeldir ki Atatürk’ü şöyle anacaklardır:

Bunlar, Atatürk’ün suya sabuna dokunmayan bazı sözlerini paylaşırlar. Çocukları çok sevdiğini, çok iyi giyindiğini, ayakkabılarının hep boyalı olduğunu, çok yalnız bir hayat yaşadığını, çok müşfik birisi olduğunu, rakıyı leblebi ile içtiğini, kahveyi şekerli sevdiğini filan birbirlerine anlatırlar. Hayran oldukları Batı’nın hayat tarzına uyup yaşayarak Atatürkçülük yaptıklarını sanırlar.

ATATÜRK’Ü EYLEMLERİ İLE ANMAK GEREK

Kemalizm’i anlamadan Atatürk anılırsa eksik ve yanlış olur.

Atatürk’e ‘Kemalizm’ nedir diye sorulduğunda ‘Yaptıklarımızdır’ diye cevap vermiştir.

Atatürk’ün yaptıkları denince, onun üç önemli eylemi akla gelir: Emperyalizme karşı bağımsızlık savaşı, egemenliği padişahtan alıp millete vermek ve Türkiye halkını ümmet aşamasından millet aşamasına dönüştürmek.

Bütün bunlar iç içe geçmiş, birbirinden bağımsız olmayan eylemlerdir. Bunların birleşimi ise, Türk Devrimi’dir.

Atatürk’ün yaptığı bu büyük devrim maalesef kurtuluş savaşının gölgesinde kaldı. Çocuklarımıza Atatürk’ün devrimci kimliğini tam olarak anlatamadık. Onu, bir savaş kahramanı olarak bıraktık. Savaşın ise, Yunanistan ile bizim aramızda olduğunu anlattık. Kurtuluş savaşımızın emperyalizme karşı kazanıldığını adeta gizledik.

Bugünlerde bunun acısını çekiyoruz; kendisini Atatürkçü ilan eden önemli bir kesim, ne yazık ki, emperyalizmin planlarında bilinçsizce piyon oluyor.

KALKIŞMALAR VE ATATÜRK

Madem ki Atatürk’ü anıyoruz, bugüne ışık tutması için onun iç isyanlara karşı tavrını da hatırlayalım.

Bağımsızlık savaşı verdiğimiz yıllarda ve daha sonrasında çıkan kalkışmalara bakıyoruz, hepsinde emperyalist güçlerin parmağı var. Taktikleri ise, etnik farklılıkları kaşıyarak ve din elden gidiyor propagandası yaparak insanları isyana teşvik etmek. Düzce, Şeyh Sait, Seyit Rıza, Dersim isyanının özünde emperyalistlerin parmağı olduğu açık.

Atatürk bu isyanları en sert biçimde ezmiş, asla müsamaha göstermemiş ve isyanın elebaşlarını da asmıştır. Bu tavır tam bir devrimci tavırdır. Devrimden tavizler verilerek Cumhuriyet korunamaz.

Gelelim günümüze, PKK ve FETÖ iki kanlı örgüt; ikisi de Türkiye’yi bölmek ve egemenlikleri altına almak için emperyalistlerin kullandığı birer araç. İkisi de karşı devrim hizmetçisi.

Dünün Batıcıları gibi bugünün Batıcıları da devrimden yana değil, emperyalizmden yana bir tavır içindeler. Türkiye’yi bölmeye çalışan PKK/HDP ile işbirliği yapmaya devam ediyorlar.  Ne acıdır ki, bunu da sırtlarına Atatürk resimli tişörtler giyerek ve ellerinde Atatürk posterli bayraklar sallayarak yapıyorlar. Karşı devrimin enstrümanı haline gelmişler ama haberleri yok.

DEVRİM-KARŞI DEVRİM

Atatürk ancak devrimlerle anılır. O, dünyanın en büyük devrimcilerinden birisidir.

Türk Devrimi’nin özünde Müdafaa-i Hukuk vardır. Müdafaa-i Hukuk yani başta Türk milleti olmak üzere mazlum milletlerin haklarını savunmak ve korumak. Bunun iki ayağı var: İstiklal-i Tam (Tam Bağımsızlık) ve Hakimiyet-i Milliye (Millet Egemenliği). O günkü şartlar içerisinde bu amaca milli demokratik devrim ile ulaşılmış.

Atatürk’ün vefatından itibaren, onun devrimci anlayışı kaybolmuş hatta karşı devrim diyebileceğimiz gelişmeler oldu: Topraklarımızda yabancılara üs verdik, ikili anlaşmalar yaparak bağımsızlığımızı zedeledik, milli ordumuzu yabancı güçlerin emrine verdik, ekonomimizin milli özelliğinden tavizler verip yabancı sermayeyi söz sahibi kıldık. Ve bunları da Atatürkçü geçinen yönetimlerin zamanında yaptık. Sözüm ona Atatürkçülerin, günümüzde de bu eylemleri savunmaya devam etmesi ise gerçekten ibret verici!

Oysa bakın Atatürk ne diyor: “Milletimizin kurduğu yeni devletin mukadderatına, istiklâline, unvanı ne olursa olsun hiç kimseyi müdahale ettirmeyiz! Milletin kendisi, kurduğu devleti ve onun istiklâlini muhafaza ediyor ve ilelebet edecektir.”

Bir ayakları Amerika’da, diğer ayakları Londra’da olanların, iktidara gelmek için, Amerika’dan destek bekleyenlerin, Amerikan ve AB ülkeleri büyükelçileri ve IMF yetkilileri ile otel odalarında gizlice görüşenlerin, Amerika ile 2 sayfa, 9 maddelik anlaşma yapanlarla beraber olanların Atatürkçülüğünden ve cumhuriyetçiliğinden söz edilemez.

SÜREKLİ DEVRİM

Atatürk’ün bir de şu sözlerine bakalım: “…millet zikrettiğim değişimlerin ve devrimlerin tabii ve zaruri bir hakikati olarak, umumi idarenin ve bütün kanunların, ancak dünya ihtiyaçlarından ilham almasını ve ihtiyaçlarını gelişme ve değişmeleriyle aralıksız değişmesini kabul eden ‘dünyevi bir idare’ anlayışını ‘hayati’ saymıştır.”

Bu ifade ile anlatılan ‘sürekli devrim’ değildir de nedir? Müdafaa-i Hukuk amacına, o günkü şartlar içerisinde milli demokratik devrim ile ulaşılmıştı.

Türk milleti olarak öncelikle Atatürk’ün ölümünden sonra karşı devrimlerle yaralanan Milli Demokratik Devrimi tamamlamalıyız.  Yarın ise, sürekli devrimin gereği olarak, ‘sosyalizm’ neden olmasın?

 

Hiç yorum yok: