15 Ağustos 2020 Cumartesi

 

EMPERYALİZMİN MASALLARI VE KENDİ HİKAYEMİZ

 

Şunu iyi bilmek gerekir: Emperyalizm, bir ülkede etkili olmaya başlayınca, ilk planda o ülkeyi az gelişmişlik düzeyinde tutmaya çalışır; gelişmişliği ise kendi kültürünü ve yaşama biçimini benimsetmek olarak kabul ettirir. Bunu başarmak içinde birtakım masallar uydurur ve söyler. En çok söylediği masalın adı ise; “Evrensel Kültür”.

 

Bu masal, kurdun kırmızı başlıklı kıza söylediğine benzer. Arzu edilen kötü amaca güzel bir masal ile ulaşılmak istenir.

 

Evrensel kültür kavramı, tehlikeli bir tuzağı gizler. Batılı emperyalistler, yaklaşık iki yüzyıldır, Yahudi-Hıristiyan tabanlı kendi kültürlerini ‘evrensel’ kılıfı giydirerek sömürmek istedikleri ülkelere kabul ettirmeğe çalıştılar. Sömürü düzenini kültür emperyalizmi yolu ile bu şekilde kolaylıkla kurdular.

 

Sömürmek istedikleri ülkedeki aydınları ve yöneticileri kültür emperyalizmi yoluyla Batı hayranlığı içine hapsederek, işbirlikçi haline dönüştürdüler. Bu insanları artık birer ‘kültür misyoneri’ halinde getirdiler.

 

EVRENSEL KÜLTÜR MASALINA KANMIŞ BATI HAYRANLARI

 

Bizde Batı hayranlığı 18. Yüzyıl sonlarında başlar. Osmanlı ordularının savaş meydanlarında yenik çıkması, zamanın yöneticilerinde ‘Batı hayranlığını’ başlatır. Düşman da Batı’dır, imdat beklenen yer de Batı’dır, talimat alınan makam da Batı’dadır.

 

İşbirlikçiliğe dönüşmüş kültür misyonerlerine birkaç örek verelim:

 

Tanzimat döneminde önemli görevler üstlenmiş Sadrazam Fuat Paşa’nın yazdığı vasiyetnameden bazı ifadeler:

 

“…mahvolma felâketinden kurtulabilmekliğimiz, İngiltere kadar paraya, Fransa kadar bilgi aydınlığına, Rusya kadar askere sahip olmaklığımıza bağlıdır. Yabancı müttefiklerimiz içinde en önemlisi, İngiltere’dir., (…) bendenizce, Bâbıâli’yi İngiltere’nin dostluğundan mahrum görmektense, birkaç vilayetimizi elden çıkmış görmek daha iyidir.”

 

O dönemim önemli isimlerinden Ali Paşa da farklı görüşte değil:

 

“…Avrupa ile aramızda daha sağlam bağlar yaratmalıydık. Onun maddi çıkarlarıyla bizimkiler aynı olmalıydı. Ancak o zaman ülkenin bütünlüğü siyasi bir hayal olmaktan çıkacak, bir gerçek olacaktı. Madem ki, Avrupa topluluğu içindeydik, Avrupa ülkelerinin isteklerine cevap vermeliydik.”

 

1881’de Mekteb-i Mülkiye-i Şahâne’de İktisat dersleri anlatan Ohannes Paşa da şunları anlatırmış: “Yerli sanayiinin, himaye usulleriyle korunmasına, gelişmesine tarafta değilim; zira, her ne kadar, yüksek gümrük resimlerinin devlet hazinesine bir menfaat getirmesi gerçek ise de ‘himaye sistemi’ serbest ticareti önlemektedir; zamanın ithalat ve ihracat rejimi ‘makul bir rejimdir’.

 

Ohannes Paşa’nın ‘makul rejim’ dediği 1838 yılında İngiltere ile imzalan Balta Limanı Antlaşmasından sonra oluşan gümrüklerin indirildiği, yabancı malların kolaylıkla ülke içinde dolaşabildiği rejim oluyor. Yani ‘serbest ticaret’, yani ‘liberal ekonomi’.  Bununla da kalınmamış, Batı sermayesinin ülke içine girmesine izin verilmiş ve sürekli yüksek faizle borç para alınarak ekonomi idare edilemeye çalışılmış.

 

Abdülhamid döneminde Almanlar da işin içine girmiş. Alman emperyalizmi de bu dönemde nasibini almış.

 

Atatürk’ün bu dönem ile ilgili görüşü ise oldukça sert:

 

"Tanzimat’ın açtığı serbest ticaret devri, Avrupa rekabetine karşı kendisini savunamayan ekonomimizi bir de iktisadi kapitülasyon zinciriyle bağladı. İktisat alanında bizden kuvvetli olanlar yurdumuzda bir de imtiyazlı durumda bulunuyorlardı. Rakiplerimiz, bu suretle, gelişmeye elverişli sanayimizi de mahvettiler. İktisadi ve mali gelişmemizin önüne geçtiler."

 

TÜRK DEVRİMİ VE MODERNLEŞME VE BİZİM HİKAYEMİZ

 

Batı’nın ‘evrensel kültür’ masalı etkisinde kalan insanlarımız ne yazık ki ‘modernleşmeyi’ Batı emperyalizminin dayattığı kültürü benimseme olarak kabul etmişler. Memleketin hammaddeleri ucuza kapatılsın, halk sömürülsün, fabrikaları elinden çıksın, yabancı sermaye ekonomiye egemen olsun; onlar için önemli değil; halk sömürgeci ülkenin kültürünü benimsedi mi ilerleme başlamıştır, halk çağdaşlaşmıştır.

 

Türk Devriminin lideri Atatürk’ün, çağdaşlaşma anlayışı çok farklıdır ve elbette gerçekçidir.

 

Devrimin amacı, feodal/ümmet toplumunu millete dönüştürmek olmuştur. Bunun için milli kültürün gelişmesine ve eğitimin milli oluşuna çok önem verilmiştir.  

 

Nesiller, bir yandan milli kültür ile donatılmaya çalışılırken bir yanda da “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz” denilerek özgürleştirilmeye çalışılmıştır. Ekonomik, siyasi, askeri bağımsızlık olmadan özgürlük olamayacağı bilinciyle hareket edilmiştir. Toplumun önüne yol gösterici olarak bilim konulmuştur.

 

“Modernleşme” adına o dönemde bizim söylediğimiz hikâye işte buydu.

 

GERİYE DÖNÜŞ

 

Atatürk’ün vefatı ile birlikte, ne yazık ki, ‘evrensel kültür masalı’ tekrar söylenmeye başlandı ve zihinler tekrar bulanıklaştı. O kadar bulanıklaştı ki İnönü döneminin önemli isimlerinden Nurullah Ataç şunu söyleyebilmişti: “Bizim devrim dediğimiz hareketin amacı, bu ilkeyi Batı ülkelerine benzetmektir. Biz görüyoruz eksiğimizi, Yunanca öğrenemedik, Latince öğrenemedik, Avrupalıların eğitiminden geçemedik, onun için ne denli uğraşsak Avrupalılar gibi olamıyoruz, buna üzülüyoruz.”

 

İnönü ile yeniden başlayan Batı’nın masallarına inanma devri, bugünlere kadar geldi ama bunun devam etmeyeceği gelişen olaylardan ve bazı söylemlerden anlaşılmaktadır. Sayın Kalın’ın tartışma yaratan ifadesini bu gözle değerlendirmekte fayda var.

 

BENZERLİK Mİ, ÇELİŞKİ Mİ?

 

Şimdi iki farklı ifadeyi alt alta yazıyorum. Önce Atatürk’ün bir sözü ve arkasından da Kalın’ın ‘tweet’i Aralarında çelişki mi var, yoksa benzerlik mi? Kararı siz verin:

 

“Bir millî terbiye programından bahsederken, eski devrin hurufatından (boş inançlarından) ve evsaf-ı fıtriyemizle (doğuştan sahip olduğumuz özelliklerle) hiç de münasebeti olmayan yabancı fikirlerden, şarktan ve garptan gelebilen bilcümle tesirlerden tamamen uzak, seciye-i milliye ve tarihiyemizle mütenasip bir kültür kastediyorum. Çünkü deha-yı milliyemizin inkişaf-ı tamı ancak böyle bir kültür ile temin olunabilir.”

 

"Biz masalları olan bir coğrafyanın çocuklarıyız. Bize yüz elli yıldır modernleşme adı altında başkalarının hikâyeleri anlatıldı.

Artık kendi hikâyemizi yazma zamanıdır"

https://www.aydinlik.com.tr/haber/emperyalizmin-masallari-ve-kendi-hik%C3%A2yemiz-215940



Hiç yorum yok: