6 Haziran 2020 Cumartesi


AMERİKA BİZİM SANDIĞIMIZ AMERİKA DEĞİL

Son olaylar gösterdi ki, bazılarımızın hayranlıkla bahsettiği ve orada yaşamak için can attığı Amerika’da, geniş halk kitleleri, hayatlarından ve Amerika’dan hiç de memnun değiller. Sıkıntı ve şikayetler büyük olmasa, sokaklar protestocularla bu denli dolmazdı.

Bu memnuniyetsizlik yalnız siyahlarda değil, beyazlarda da var. İnsanları sokağa iten sadece siyahlara yapılan muamele değil; siyasal ve ekonomik sistemin adil olmadığına dair yaygın bir anlayış var. Bu sistemler protesto ediliyor. Floyd’un öldürülmesi tetiği çekti, o kadar. 

LİBERAL EKONOMİ VE EŞİTSİZLİK

Özellikle 1980 sonrası uygulanan liberal ekonomi sonucu artan gelir, servet ve fırsat eşitsizliği 2008 krizine yol açmıştı. Kriz sonrası eşitsizlik daha da arttı.

Rantçılk üzerinden yürüyen bu ekonomik sistem verimsizliğe ve işsizliğe yol açtı. Orta sınıf zayıfladı, yoksulluk arttı. Milyonlarca insan sosyal yardımlarla ayakta durmaya çalışır duruma geldi. Emeğin gelirden aldığı pay azalırken, sermayenin payı arttı.

Artan eşitsizlik, egemenliği geniş halk kitlelerinden alıp, en zengin %1’lik kesime verdi. Adeta sermaye devleti ele geçirdi.

ADALETSİZLİK DUYGUSU İHANETE UĞRAMIŞLIĞA DÖNÜŞTÜ

Geniş halk kitleleri içerisinde, ekonomik ve siyasal sistemin birçok açıdan başarısız olduğuna ve bu iki sistemin de adil olmadığına dair ortak bir görüş oluştu.  Zaman içerisinde, bu adaletsizlik hissi ihanete uğramışlık duygusunun yaygınlaşmasına yok açtı.

Halkın büyük çoğunluğunda ekonomik ve siyasal sistemin adil olmadığı hissi bugünlerde Amerika’daki gösterilerin ana sebebidir.

İnsanların geleceğe yönelik umutları da azaldı. Adaletsizlik, eğitim sisteminde de rahatsız edici boyutta. Zengin ailelerin çocukları en iyi anaokullarına, en iyi ilkokullara ve en iyi liselere gidebilmektedir. Bu öğrencilerin en seçkin üniversitelere girme şansı, yoksul ailelerin çocuklarına göre çok daha yüksektir. Üstelik zengin çocukların üniversiteleri bitirdikleri zaman işleri de hazır olmaktadır. Diğerleri ise iş aramaya mahkumdur. 

Afrika kökenlilerin durumu çok daha vahimdir. Yoksulluk sınırı altında yaşayan insanların büyük çoğunluğu Afrika kökenlidir. En zengin %1’lik kesimde ise bir tane bile siyahi yoktur.

Amerika’nın bugünkü sistemi, çok zengin insanlara servet kazandırırken, Amerikalıların büyük çoğunluğuna yoksulluk, kaygı ve güvensizlikten başka bir şey vermemiştir.

MİLLİ DEMOKRATİK DEVRİM EKSİK KALMIŞ

Bu eşitsizliklerin sebebi ekonomik dinamikler de olsa, piyasayı esas olarak siyaset şekillendirmiştir. Siyaset, geniş halk kitlelerinin çıkarlarından çok, üst kesimlerdekilerin çıkarını gözetecek düzenlemeler yapmıştır. Seçimlerde hangi sonuç alınırsa alınsın, kim seçilirse seçilsin, kazanan %1’ler olmaktadır. Halk, demokrasiden ümidini kestiği için bugün sokaklarda hak arama peşine düşmüştür.

Öyle anlaşılıyor ki, bir büyük devrim ile kurulan ABD, henüz milli demokratik devrimini tamamlayamamıştır. Demokratik denilen bu siyasal sistem içerisinde, halkın büyük kesimi, kaderlerini seçimlerle değiştiremiyorsa, o ülkede gerçek demokrasiden nasıl söz edilebilir?

Bu denli ırk ve renk ayırımın olduğu bir Amerika’da milletleşme sürecinde de sorunlar olduğu görülmektedir. Afrika kökenlilerin ve Hispaniklerin Amerika’nın onurlu, eşit ve başı dik vatandaşları oluncaya kadar tamamlanmış bir milletleşmeden söz etmek zordur.

Demokrasiye, adalete inancı kalmamış, yönetime karşı güvensizlik duygusu taşıyan, ten renklerinden dolayı aşağılanan insanların hak arama yerinin sokaklar olması doğaldır. Çare, milli demokratik devrimi tamamlamaktan geçer. Eksik olan budur.


Hiç yorum yok: