AMERİKA BİZİM SANDIĞIMIZ AMERİKA DEĞİL
Son olaylar gösterdi ki, bazılarımızın hayranlıkla
bahsettiği ve orada yaşamak için can attığı Amerika’da, geniş halk kitleleri,
hayatlarından ve Amerika’dan hiç de memnun değiller. Sıkıntı ve şikayetler
büyük olmasa, sokaklar protestocularla bu denli dolmazdı.
Bu memnuniyetsizlik yalnız siyahlarda değil, beyazlarda da
var. İnsanları sokağa iten sadece siyahlara yapılan muamele değil; siyasal ve
ekonomik sistemin adil olmadığına dair yaygın bir anlayış var. Bu sistemler
protesto ediliyor. Floyd’un öldürülmesi tetiği çekti, o kadar.
LİBERAL EKONOMİ VE EŞİTSİZLİK
Özellikle 1980 sonrası uygulanan liberal ekonomi sonucu
artan gelir, servet ve fırsat eşitsizliği 2008 krizine yol açmıştı. Kriz
sonrası eşitsizlik daha da arttı.
Rantçılk üzerinden yürüyen bu ekonomik sistem verimsizliğe
ve işsizliğe yol açtı. Orta sınıf zayıfladı, yoksulluk arttı. Milyonlarca insan
sosyal yardımlarla ayakta durmaya çalışır duruma geldi. Emeğin gelirden aldığı
pay azalırken, sermayenin payı arttı.
Artan eşitsizlik, egemenliği geniş halk kitlelerinden alıp,
en zengin %1’lik kesime verdi. Adeta sermaye devleti ele geçirdi.
ADALETSİZLİK DUYGUSU İHANETE UĞRAMIŞLIĞA DÖNÜŞTÜ
Geniş halk kitleleri içerisinde, ekonomik ve siyasal
sistemin birçok açıdan başarısız olduğuna ve bu iki sistemin de adil olmadığına
dair ortak bir görüş oluştu. Zaman
içerisinde, bu adaletsizlik hissi ihanete uğramışlık duygusunun yaygınlaşmasına
yok açtı.
Halkın büyük çoğunluğunda ekonomik ve siyasal sistemin adil
olmadığı hissi bugünlerde Amerika’daki gösterilerin ana sebebidir.
İnsanların geleceğe yönelik umutları da azaldı.
Adaletsizlik, eğitim sisteminde de rahatsız edici boyutta. Zengin ailelerin
çocukları en iyi anaokullarına, en iyi ilkokullara ve en iyi liselere
gidebilmektedir. Bu öğrencilerin en seçkin üniversitelere girme şansı, yoksul
ailelerin çocuklarına göre çok daha yüksektir. Üstelik zengin çocukların
üniversiteleri bitirdikleri zaman işleri de hazır olmaktadır. Diğerleri ise iş
aramaya mahkumdur.
Afrika kökenlilerin durumu çok daha vahimdir. Yoksulluk
sınırı altında yaşayan insanların büyük çoğunluğu Afrika kökenlidir. En zengin
%1’lik kesimde ise bir tane bile siyahi yoktur.
Amerika’nın bugünkü sistemi, çok zengin insanlara servet
kazandırırken, Amerikalıların büyük çoğunluğuna yoksulluk, kaygı ve
güvensizlikten başka bir şey vermemiştir.
MİLLİ DEMOKRATİK DEVRİM EKSİK KALMIŞ
Bu eşitsizliklerin sebebi ekonomik dinamikler de olsa, piyasayı
esas olarak siyaset şekillendirmiştir. Siyaset, geniş halk kitlelerinin
çıkarlarından çok, üst kesimlerdekilerin çıkarını gözetecek düzenlemeler
yapmıştır. Seçimlerde hangi sonuç alınırsa alınsın, kim seçilirse seçilsin,
kazanan %1’ler olmaktadır. Halk, demokrasiden ümidini kestiği için bugün sokaklarda
hak arama peşine düşmüştür.
Öyle anlaşılıyor ki, bir büyük devrim ile kurulan ABD, henüz
milli demokratik devrimini tamamlayamamıştır. Demokratik denilen bu siyasal
sistem içerisinde, halkın büyük kesimi, kaderlerini seçimlerle değiştiremiyorsa,
o ülkede gerçek demokrasiden nasıl söz edilebilir?
Bu denli ırk ve renk ayırımın olduğu bir Amerika’da milletleşme
sürecinde de sorunlar olduğu görülmektedir. Afrika kökenlilerin ve Hispaniklerin
Amerika’nın onurlu, eşit ve başı dik vatandaşları oluncaya kadar tamamlanmış
bir milletleşmeden söz etmek zordur.
Demokrasiye, adalete inancı kalmamış, yönetime karşı güvensizlik
duygusu taşıyan, ten renklerinden dolayı aşağılanan insanların hak arama yerinin
sokaklar olması doğaldır. Çare, milli demokratik devrimi tamamlamaktan geçer.
Eksik olan budur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder