26 Aralık 2019 Perşembe

AYRILIKLAR BİRLİKTELİKLER VE DEĞİŞMELER

Gazetelerde, televizyonlarda, sosyal medyada ve dost sohbetlerinde şuna benzer ifadeler sıkça okunur, duyulur oldu: “Vatan partisi değişti”, “AKP’ye yanaştı”, “AKP’ye yaltaklanıyor”. Çok sığ, çok yanlış ve çoğu zamanda kasıtlı söylenen sözler.

Kimin değiştiğini, hangi partinin hangi partiye yanaştığını anlamak için biraz gerilere gidelim ve hafızamızı tazeliyelim.

Partilerde en köklü değişiklikler, 2002 Millet Vekili seçimlerinden önce oldu. Amerika, BOP gerçekleştirmek için, Türkiye’de yeni bir iktidar oluşturmak istedi. 2001 yılında, R T Erdoğan ve A Gül’ün başını çektiği bazı Fazilet Partisi kökenliler, ANAP ve DYP’den ayrılan bazı isimler bir araya geldiler ve AK Parti’yi kurdular. Bu kuruluş, yeni iktidar için atılan ilk adım oldu.

Sıra Ecevit başkanlığındaki 57. Hükümeti bozmaya ve meclisi seçime zorlamaya gelmişti. Bu görevi de Kemal Derviş üstlendi ve DSP’yi böldü, ANAP’tan bazı milletvekillerini ayarttı ve hükümeti azınlık durumuna düşürdü. Erken seçime gitme zorunluluğu doğdu.

3 Kasım 2002 tarihinde genel seçimler yapıldı ve AKP tek başına iktidara geldi. AKP genel başkanı Erdoğan yasal zorunluluk nedeniyle milletvekili ve başbakan olamadı. Bu durumda CHP ve AKP beraber hareket etti ve yapılan yasa ve anayasa değişiklikleri ile Erdoğan’nın önü açıldı.

AKP iktidarı üçlü bir kolisyondu: Erdoğan, Gül ve FETÖ. Ülkeyi bu koalisyon yönetmeye başladı. Bu kaolisyon neler yaptı ve kimler bu koalisyonun icraatlarını kolaylaştırdı, yardım etti ve kimler karşı çıktı, hatırlayalım:

İKİZ YASALAR

İki Birleşmiş Milletleri sözleşmesi var: “Medeni ve Siyasi Haklaa İlişkin Uluslararası Sözleşme” ve “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme”. Bu iki sözleşme “İkiz Yasalar” olarak biliniyor. Türkiye’yi federasyona ve bölünmeye götürme ve hevesi içinde olan küresel güçler bu sözleşmelerin onaylanmasını ve yasalaşmasını Türkiye’ye dayatıyordu.

Abdullah Gül başkanlığındaki hükümet, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’yi 23 Aralık 2002 tarihinde TBMM’ne sevk etti. Bu sözleşmenin ikizini ise Tayyip Erdoğan hükümeti meclise taşıdı. Her iki sözleşme 2003 Haziran ayında, önce komisyondan daha sonra genel kuruldan geçerek kanunlaştı. CHP hem komisyonda hem de genel kurulda AKP ile birlikte hareket etti. Hem de Genel Kurmay temsilcisinin komisyonda çok ciddi uyarılarda bulunmasına rağmen.

Doğu Perinçek ise bu yasaları “İkiz ihanet yasaları olarak” nitelendirmişti. Aydınlık gazetesinde de çok ciddi eleştiriler yayınlanmıştı.

“İkiz yasaların” özelliği, halkların, mezheplerin yani farklı toplumsal kökenlere sahip olanların “kendi kaderini tayin etme” hakkı vermesiydi. Yani bunu imzalayan devletlerde yaşayan etnik kökenliler, dilerse ayrılabilir, kendi kendini yönetebilir.

ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİ

“İkiz İhanet Yasaları” meclste onaylandıktan sonra, “Üçlü Kolalisyon” 2004 yılında, küresel güçlerin dayatması ile bir anayasa değikiliğini gündeme getirdi. Bu değişiklik bazı olumlu maddeler içermesine rağmen milli devlet yapısını ve bağımsızlığımızı tehdit eden değişikliller de içeriyordu.
Uluslararası anlaşmaların iç hukukun üzerinde tutulmasını düzenleyen ''Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma'' başlıklı Anayasa'nın 90. maddesinde değişiklik öngörüyordu. Teklifin 7. maddesi, ''Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır'' hükmünü içeriyordu.

Maddenin oylamasına, 453 milletvekili katıldı. CHP ve AKP beraber hareket etti ve bu madde büyük bir çoğunluk oyu ile Kabul edildi. Bu maddenin kabulü ile diğer bazı sözleşmeler gib “ikiz yasalar” da anayasa koruması altına alındı.

Bu maddenin değiştirilmesinde, CHP ve AKP yanyana bir duruş sergilemiş, Perinçek ise bu değişikliğin tehlikelerine dikkat çekip karşı olduğunu beyan etmişti.

AKP, 2011 yılında tam bir karşı devrim anayasası yapmaya kalktı. Yapılmak istenen bu yeni anayasanın önemli maddelerini hatırlayalım:

Bu anayasa ile Türk kavramı anayasadan çıkarılacak, Atatürk milliyetçiliği tasfiye edilecek, Güneydoğu bölgesine özerklik verilecek, laiklik ilkesi kalkacak, egemenlik milletlerarası güçlere devredilecek.

PKK ile görüşülerek hazırlanan bu yeni anayasayı meşrulaştırma görevini ise CHP ve MHP mecliste kurulan komisyona katılarak üstlendiler. AKP, bu partileri böylece ihanet anayasasının içine çekmiş oldu.

Sayın Perinçek ise CHP ve MHP’nin masaya oturmamaları gerektiğini ısrarla söyledi ama ne CHP ne de MHP kararlarından dönmedi. Bu yeni anayasa fikri, milli güçlerin direnci karşısında yenilgiye uğradı ve 2013 yılında, AKP’nin masayı terk etmesi ile çalışmalar durdu.

MİLLİYETÇİ AYDINLARA VE ASKERLERE KURULAN KUMPAS

Üçlü kolalisyon, 2008 yılında en başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere Vatan Partisi yöneticilerine, milliyetçi aydınlara, Atatürkçülere karşı Amerika'nın ve NATO'nun ve Avrupa Birliği çevrelerinin bölgedeki menfaatleri doğrultusunda FETÖ örgütünü kullanarak kumapslar kurdu. Türk ordusunun en parlak generalleri, amiralleri, subayları, astsubayları hapse atıldılar ve Türk ordusundan tasfiye edildiler.

Yargılanmalar devem ederken, Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Bahçeli, “Gerçek darbeciler yargılanmalıdır” şeklinde beyanatlar verip, bu kumpası yandan da olsa desteklediler. Ben bu davanın savcısıyım diyen Sayın Erdoğan’ın yanında yer aldılar.

Sayın Perinçek ise o günlerde mahkeme salanunda “Türkiye’yi böldürtmeyiz, Anayasa’dan Türk kimliğini sildirtmeyiz” diye hakimlerin yüzüne haykırıyordu.

AÇILIM SÜRECİ

Erdoğan, Gül ve Fethullah koalisyonu, kendilerini iktidara taşıyan küresel güçlerin arzusu doğrultusunda, Türkiye’yi bölünmeye götürecek olan “Çözüm sürecini” başlattı. 2012 yılının Aralık ayında MİT Müsteşarı Hakan Fidan İmralı adasına giderek Öcalan’la görüştü. Erdoğan da bu görüşmeyi doğruladı. Daha sonra bu görüşmelere devam edildi.

Açılım sürecine Kılıçdaroğlu’nun itirazı yöntem konusundaydı. Meclise getirin, “Kürt sorununu” hep beraber çözelim diyordu ve ilave ediyordu: “CHP, Kürt meselesinin kalıcı çözümü için atılacak samimi ve sağlıklı sonuçlar verecek bütün adımların destekçisidir.”

MHP lideri Bahçeli ise, mitingler düzenliyerek açılım politikalarına cepheden karşı çıktı. AKP’nin yanında değil, karşısında yer aldı. Perinçek de o dönem AKP’nin Türkiye’yi bölünmeye götürecek politikalarına şiddetle karşı duruyordu.

KOALİSYON BOZULUYOR

2013 yılından itibaren üçlü kolaisyonda önce çatlaklar oluştu, daha sonra da tam olarak bozuldu.

2013'de 17-25 Aralık yolsuzluk iddiaları, Fethullah ile Erdoğan’nın arasının açıldığının işaretini verdi. Gül ise hâlâ Cumhurbaşkanı Erdoğan’nın yanındaydı.

2014 yılında süresi dolan Gül, yasalar olarak mümkün olmasına ragmen, Cumhurbaşkanlığına aday olmadı. Yapılan seçim sonucu Erdoğan cumhurbaşkanı oldu. Başbakanlığa ise Davutoğlu atandı. Erdoğan Gül beraberliği sarsılmış ama bozulmamıştı. 2016 yılında Davutoğlu’nun istifaya zorlanması ile bu birlik de tamamen bozulmuş oldu. Kılıçdaroğlu ise Davutoğlu'na sahip çıktı.

Koalisyon önce çatırdayıp sonra yıkılırken Türkiye’de çok önemli gelişmeler oldu. Koalisyon bozulunca da insiyatif tamamen Erdoğan’ın eline geçti.

ÖNEMLİ GELİŞMELER

2014 yılı Mart ayında, Silivri duvarları yıkıldı ve Perinçek’le birlikte tüm vatanseverler tutsaklıktan kurtuldu.

24 temmuz 2015: TSK’ya bağlı jetler Kuzey Suriye’de IŞİD, Kuzey Irak’a PKK hedeflerine hava operasyonu düzenledi. Bu operasyon açılım sürecinin bittiğini gösterdi Takip eden günlerde PKK’nın yurt içi ve dışındaki varlığı yok edilmeye başlandı. Teröristler açtıkları hendeklere gömüldü.

24 Kasım 2015 Rus uçağı düşürüldü, Türk Rus ilişkileri ileri düzeyde bozuldu. Davutoğlu “Emri ben verdim” diye övündü.

15/16 Temmuz gecesi 2016’da Amerika FETÖ aracılığı ile Türkiye’yi işgal etmeye kalktı. Kahraman ordumuz ve polislerimiz miletiyle bütünleşerek Amerika’yı yendi. Gladio yok edildi. BinlerceFETÖ mensubu hapse etlıdı, kamu görevinden uzaklaştırıldı.

6 Ağustos 2016’da Fırat kalakanı harekatı yapıldı ve Amerika ve İsrail’in İran’dan başlayıp Akdenize kadar uzanması planlanan adı Kürdistan olacak olan ikinci İsrail devletinin kurulmasını önleyecek çok önemli bir adım atıldı.

14-15 Eylül 2017 tarihinde Türk, Rus ve İran liderleri Astana’da toplandı ve “Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliğinin, bağımsızlığının, birliğinin ve toprak bütünlüğünün korunması meselelerinde gösterdikleri bağlılığı bir kez daha ilan” edildi.

20 Ocak 2018’de Zeytin Dalı, 9 Ekim 2019’da Barış Pınarı harekatları yapıldı. Terör örgütlerine önemli darbeler indirildi.

Pençe haerekatlarıyla da Irak’ın kuzeyindeki PKK unsurları temizleniyor. Yurt içinde ise Kıran operasyonları devam ediyor.

Amerika’nın her türlü tehdidine ragmen Rusya’dan S-400’ler alındı. Rusya ile askeri işbirliği imkanları artırıldı.

Türkiye, Doğu Akdeniz’de donanma güçleri koruması altında ve Amerika, İsrail ve Yunanistan’ın tehditlerine rağmen sondaj çalışmaları başlattı. Son olarak da Libya ile çok önemli bir anlaşma yapıldı ve Doğu Akdeniz’deki haklarımız güvence altına alındı.

PARTİLERDEKİ DEĞİŞİMLER

Son yıllarda partilerin Türkiye’nin meselelerine bakış açılarında ve tutumlarında çok köklü değişiklikler oldu. Bu değişiklikler, partilerin birbirlerine bakış açılarını ve yakınlıklarını da değiştirdi. Bu değişikliklere ragmen halkımızın büyük çoğunluğu, sanki hiç bir şey olmamış gibi, eskiden hangi partiyi destekliyorlarsa gene onu desteklemeye devam etti.

AKP’de üçlü koalisyon bozuldu. Eski ortak FETÖ düşman oldu. Gül ve ekibi partiden koptu, Erdoğan tek kaldı. Açılım politikalarından vazgeçildi, teröristlere karşı silahlı mücadele başladı. FETÖ mensupları kamu görevinden uzaklaştırıldı, üyelerin büyük kısmı hapislere atıldı. Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin çıkarlarını koruyacak adımlar atıldı. Eski dost HDP düşman oldu.
Rusya ve İran ile birçok alanda işbirliğine gidildi.

CHP’de Kılıçdaroğlu genel başkan olduktan sonra partinin yöneticileri önemli ölçüde değişti. Ulusalcılar, gerçek Atatürkçüler tasfiye edildi. PKK/HDP sevicileri, Atatürk’e kefere diğenler, Türklerin Ermenilere soykırım yaptığını iddia edenler, CIA’nın tescilli adamları, Amerikan muhibleri partide söz sahibi oldular.

AKP’den kopan FETÖ ve PKK/HDP CHP’ye sığındı. CHP’liler, PKK’nın meclise girmesi için yoğun çaba harcadılar. Görevden alınan PKK ve FETÖ mensuplarına sahip çıktılar. Doğu Akdeniz’de milli politikaların ve Mavi Vatan’ın karşısında yer aldılar. AKP’de üçlü koalisyon bozulduktan sonra muhalefetin şiddetini artırdılar.

AKP’nin açılım politikaları uyguladığı günlerde Erdoğan’ı çok sert biçimde eleştiren Bahçeli, üçlü koalisyon bozulduktan ve Amerika karşıtı politikalar yürütmeğe başladıktan sonra AKP’ye destek vermeğe başladı. Bahçeli’nin bu tutumundan rahatsız olan bazı MHP’liler İYİ Parti’yi kurdular ve Akşener’i genel başkanlığa seçtiler.

Vatan Partisi’nin lider kadrosu, üçlü koalisyon (Erdoğan, Gül ve FETÖ) tarafından hapse atılmasına rağmen antiemperyalist politikalarından vaz geçmedi. Üçlü koalisyon bozulup, Erdoğan’ın PKK ile silahlı mücadeleye başlaması ve FETÖ’nün üzerine kararlı bir şekilde gitmeye başlaması, Rusya ve İran ile bölgedeki Amerikan projelerine karşı işbirliği içine girmesi ile Vatan Partisi ve onun lideri Perinçek AKP’ye MHP ile birlikte destek vermeye başladı.

AKP ve Erdoağan'ın Amerikancı politikalrdan uzaklaşıp yönünü Avrasyaya çevirmesiyle birlikte bir karşı cephe oluştu. CHP, İYİP, SP ve HDP'den oluşan bu cephe Erdoğan'ı rakipden öte düşman olarak görmeye başladı. Son olarak bunlara Gül-Babacan ve Davutoğlu ekip de katıldı.

Bunlar iktidarın her yaptığına kötü demeyi muhalefet olarak görmektedir. Türkiye yönünü Avrasyaya döndükçe, muhalefet anlayışları da daha da sertleşmektedir.

MHP ise AKP ile ittifak yaptı. Özellikle güvenlik konularında, bugüne kadar, iktidarı tam olarak destekledi

Vatan Partisi, Erdoğan ve AKP'yi düşman olarak değil rakip olarak görmektedir. Türkiye'nin PKK ile olan silahlı mücadelesini, FETÖ'yü tasfiye etme çalışmalarını desteklemektedir. İki önceliği vardır; vatan bütünlüğü ve ekonomik kalkınma. Bu konularda iktidarın doğru yaptığına doğru, yanlış yaptığına yanlış demektedir.

“Vatan partisi değişti”, “AKP’ye yanaştı”, “AKP’ye yaltaklanıyor” iddialarının kaynağı Amerikancı cephe ve bu cephenin yalanlarına inanan saf insanlardır. Vatan Partisi dün de Türkiye cephesindeydi bugünde aynı cephededir. Üstlendiği 'Kemalist Devrimi' tamamlama görevi gereği çalışmalarını büyük bir gayretle sürdürmektedir.

Hiç yorum yok: