NATO MACERAMIZ
Türkiye Barış Pınarı Harekatı’na başladığından bu yana hemen
bütün NATO üyesi devlet yetkilileri ve siyasileri Türkiye’ye karşı net tavırlar
almaya başladı. Ülkelerimizi beraberce savunmak için imza attığımız ülkelerin
bu tavrı artık NATO maceramızın sonuna geldiğimizi gösteriyor. Biz vatan
bütünlüğümüzü savunurken onlar, ‘hayır, savunmazsın’ diye feryat ediyor.
Türkiye Cumhuriyeti’ni, Batı’nın emperyalist güçlerine karşı,
Sovyetlerin de yardımı ile savaşarak kurduk. Ne yazık ki, Sovyet tehdidi
korkusuyla mı, bahanesiyle mi desem bilemiyorum, 1952 yılında NATO’ya girip
savunmamızı Amerika’ya emanet ettik.
1950 seçimlerinde İnönü ağır bir yenilgiye uğrar ve yerini
Celal Bayar’a bırakır. Bu sırada Bayar İnönü’ye sorar: “NATO’ya neden girmediniz
paşam?” İsmet İnönü’nün cevabı çok ilginçtir: “…a Celal Bey, onlar aldılar da
biz mi girmedik?”
Birbirine muhalif iki devlet adamanın buluştuğu nokta bu:
NATO’ya girmek gerekir. İkisi de Batı’nın himayesini istiyorlar.
İNÖNÜ BAŞLATTI!
Amerikan himayesine sığınmamızın tarihi ise daha eski; 12
Temmuz 1947 tarihinde ABD ile aramızda
bir askeri yardım anlaşması imzalandı. Bu anlaşma Truman Doktrini’nin
bir sonucudur. İnönü’yü de çok mutlu
etmiş ve halka da şu şekilde takdim etmiştir: “Büyük Amerika Cumhuriyeti’nin
memleketimiz ve milletimiz hakkında, beslemekte olduğu yakın dostluk
duygularının yeni bir örneğini teşkil eden bu sevinçli olayı, her Türk candan
alkışlamalıdır.”
Anlaşmanın başlangıcı ise oldukça ilginç: “Türkiye Hükümeti,
Türkiye'nin hürriyetini ve bağımsızlığını korumak için İhtiyacı olan güvenlik
kuvvetlerinin takviyesini temin ve aynı zamanda ekonomisinin istikrarını
muhafazaya devam maksadıyla Birleşik Devletler Hükümetinin yardımım
istediğinden; ve…”
Durum apaçık ortada, tam bağımsızlık ilkesi doğrultunda,
emperyalizme karşı savaşarak devlet kurmuş Türk milletinin hükümeti, en büyük
emperyalist devletten özgür ve bağımsız kalmak için yardım dilenmiş.
Bu acı gerçek ise NATO üyeliği ile devam etti. NATO’ya
gireceğiz diye 1950 yılında Kore’ye toplam 14 bin 936 asker yolladık. Amerikan
çıkarları için 724 şehit verdik. Sonuçta bizi NATO’ya aldılar, keşke
almasalardı. Hiçbir hayrını görmedik, düşmanlığını ise çok gördük. Şu anda da
NATO ile savaşıyoruz.
MİLLİ SAVUNMA MİLLİ SANAYİ İLE OLUR
Savunmamızı Amerika’ya emanet edince, savunma sanayimizin
gelişmesini de durdurduk. Donanmanın geliştirilmesi gündeme gelince, devrin
Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın şu sözleri durumu net açıklıyor: “…ABD’nin VI.
Filosu Akdeniz’de dolaşıyor, buna ne gerek var?”
Havacılık sanayi teşebbüsümüz de bu anlayışla sekteye
uğradı. Kayseri’de uçak fabrikası kurulmuştu. Bu fabrikada üretilen uçaklar dış
ülkelere bile satılıyordu. Nasıl olsa Amerika bize uçak verecek diye bu
fabrikayı da kapattık.
İsmet İnönü ve Celal bayar, ikisi de Atatürk’ün mücadele
arkadaşı ama ikisi de Atatürk’ün 1937 yılında, Meclis’i açarken yaptığı
konuşmasındaki şu ifadelerini dikkate almamışlar: “…endüstrileşmek, en büyük
milli davalarımız arasında yer almaktadır. Çalışması ve yaşaması için ekonomik
elemanları memleketimizde mevcut olan, büyük küçük, her çeşit sanayi kuracağız
ve işleteceğiz. En başta vatan müdafaası olmak üzere, ürünlerimizi
değerlendirmek, en kısa yoldan, en ileri ve müreffeh Türkiye idealine
ulaşabilmek için, bu zarurettir.”
NATO’ya, Amerika’ya güvenip savunma sanayimizi yıllarca
ihmal ettik ama son yıllarda MİLGEM projesindeki gelişmeler, savunma
sanayimizdeki atılımlar ve milli muharebe uçağı projesi Atatürk’ün vasiyetine
uymaya başladığımızı gösteriyor.
NATO MACERAMIZ BİTSİN ARTIK!
Savunmamızı Batı ittifakına bağladık da ne oldu? NATO’ya
gireli 77 yıl oldu, 77 yıldır NATO’dan sadece düşmanlık gördük. Türkiye
Cumhuriyeti’ne düşmanlık, Atatürk’e düşmanlık, Kemalist devrime düşmanlık,
vatan bütünlüğüne düşmanlık, milli birliğe düşmanlık.
NATO’dan ayrılmak özgürlük demektir, bağımsızlık demektir. Atlantik
sisteminden kopup Avrasya’ya doğru yol alan Türkiye artık NATO’da kalamaz. Bitsin
artık bu macera!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder