19 Ekim 2019 Cumartesi


NATO MACERAMIZ

Türkiye Barış Pınarı Harekatı’na başladığından bu yana hemen bütün NATO üyesi devlet yetkilileri ve siyasileri Türkiye’ye karşı net tavırlar almaya başladı. Ülkelerimizi beraberce savunmak için imza attığımız ülkelerin bu tavrı artık NATO maceramızın sonuna geldiğimizi gösteriyor. Biz vatan bütünlüğümüzü savunurken onlar, ‘hayır, savunmazsın’ diye feryat ediyor.

Türkiye Cumhuriyeti’ni, Batı’nın emperyalist güçlerine karşı, Sovyetlerin de yardımı ile savaşarak kurduk. Ne yazık ki, Sovyet tehdidi korkusuyla mı, bahanesiyle mi desem bilemiyorum, 1952 yılında NATO’ya girip savunmamızı Amerika’ya emanet ettik.

1950 seçimlerinde İnönü ağır bir yenilgiye uğrar ve yerini Celal Bayar’a bırakır. Bu sırada Bayar İnönü’ye sorar: “NATO’ya neden girmediniz paşam?” İsmet İnönü’nün cevabı çok ilginçtir: “…a Celal Bey, onlar aldılar da biz mi girmedik?”

Birbirine muhalif iki devlet adamanın buluştuğu nokta bu: NATO’ya girmek gerekir. İkisi de Batı’nın himayesini istiyorlar.

İNÖNÜ BAŞLATTI!

Amerikan himayesine sığınmamızın tarihi ise daha eski; 12 Temmuz 1947 tarihinde ABD ile aramızda   bir askeri yardım anlaşması imzalandı. Bu anlaşma Truman Doktrini’nin bir sonucudur.  İnönü’yü de çok mutlu etmiş ve halka da şu şekilde takdim etmiştir: “Büyük Amerika Cumhuriyeti’nin memleketimiz ve milletimiz hakkında, beslemekte olduğu yakın dostluk duygularının yeni bir örneğini teşkil eden bu sevinçli olayı, her Türk candan alkışlamalıdır.”

Anlaşmanın başlangıcı ise oldukça ilginç: “Türkiye Hükümeti, Türkiye'nin hürriyetini ve bağımsızlığını korumak için İhtiyacı olan güvenlik kuvvetlerinin takviyesini temin ve aynı zamanda ekonomisinin istikrarını muhafazaya devam maksadıyla Birleşik Devletler Hükümetinin yardımım istediğinden; ve…”

Durum apaçık ortada, tam bağımsızlık ilkesi doğrultunda, emperyalizme karşı savaşarak devlet kurmuş Türk milletinin hükümeti, en büyük emperyalist devletten özgür ve bağımsız kalmak için yardım dilenmiş.

Bu acı gerçek ise NATO üyeliği ile devam etti. NATO’ya gireceğiz diye 1950 yılında Kore’ye toplam 14 bin 936 asker yolladık. Amerikan çıkarları için 724 şehit verdik. Sonuçta bizi NATO’ya aldılar, keşke almasalardı. Hiçbir hayrını görmedik, düşmanlığını ise çok gördük. Şu anda da NATO ile savaşıyoruz.

MİLLİ SAVUNMA MİLLİ SANAYİ İLE OLUR

Savunmamızı Amerika’ya emanet edince, savunma sanayimizin gelişmesini de durdurduk. Donanmanın geliştirilmesi gündeme gelince, devrin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın şu sözleri durumu net açıklıyor: “…ABD’nin VI. Filosu Akdeniz’de dolaşıyor, buna ne gerek var?”

Havacılık sanayi teşebbüsümüz de bu anlayışla sekteye uğradı. Kayseri’de uçak fabrikası kurulmuştu. Bu fabrikada üretilen uçaklar dış ülkelere bile satılıyordu. Nasıl olsa Amerika bize uçak verecek diye bu fabrikayı da kapattık.

İsmet İnönü ve Celal bayar, ikisi de Atatürk’ün mücadele arkadaşı ama ikisi de Atatürk’ün 1937 yılında, Meclis’i açarken yaptığı konuşmasındaki şu ifadelerini dikkate almamışlar: “…endüstrileşmek, en büyük milli davalarımız arasında yer almaktadır. Çalışması ve yaşaması için ekonomik elemanları memleketimizde mevcut olan, büyük küçük, her çeşit sanayi kuracağız ve işleteceğiz. En başta vatan müdafaası olmak üzere, ürünlerimizi değerlendirmek, en kısa yoldan, en ileri ve müreffeh Türkiye idealine ulaşabilmek için, bu zarurettir.”

NATO’ya, Amerika’ya güvenip savunma sanayimizi yıllarca ihmal ettik ama son yıllarda MİLGEM projesindeki gelişmeler, savunma sanayimizdeki atılımlar ve milli muharebe uçağı projesi Atatürk’ün vasiyetine uymaya başladığımızı gösteriyor. 

NATO MACERAMIZ BİTSİN ARTIK!

Savunmamızı Batı ittifakına bağladık da ne oldu? NATO’ya gireli 77 yıl oldu, 77 yıldır NATO’dan sadece düşmanlık gördük. Türkiye Cumhuriyeti’ne düşmanlık, Atatürk’e düşmanlık, Kemalist devrime düşmanlık, vatan bütünlüğüne düşmanlık, milli birliğe düşmanlık.

NATO’dan ayrılmak özgürlük demektir, bağımsızlık demektir. Atlantik sisteminden kopup Avrasya’ya doğru yol alan Türkiye artık NATO’da kalamaz. Bitsin artık bu macera!

Hiç yorum yok: