BİR DEVRİN BATTIĞI ZAMAN VE YER: 30 AĞUSTOS
VE DUMLUPINAR
30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun.
30 Ağustos 1922 Türk tarihinin en önemli
günlerinden birisidir.
Cumhuriyet’e giden yolun kapısını bugün açtık.
Başını İngilizlerin çektiği Batı’nın
emperyalist güçlerini bugün mağlup ve perişan ettik.
Mazlum milletlere emperyalist güçlerin de
yenileceğini bugün gösterdik.
Bu zaferle 23 Nisan 1920’de Atatürk’ün
önderliğinde kurduğumuz cumhuriyeti tüm dünyaya kabul ettirdik.
Bu zaferle, Türk milleti, şehit kanları ile
vatan kıldığı bu topraklara egemen oldu ve özgür ve bağımsız yaşamaya başladı
ATATÜR’ÜN ZAFERİ DEĞERLENDİRMESİ
30 Ağustos’un hemen sonrasında, TBMM Reisi ve
TBMM Ordularının büyük kumandanı Mustafa Kemal Paşa bu büyük zaferi
değerlendirir ve bilgilendirir.
Atatürk, bu konuşması ile sadece
milletvekillerini değil, ebede kadar yaşayacak olan Türk milletinin her ferdini
bilgilendirir.
“Her safhasıyla düşünülmüş, ihzar, idare ve
zaferle intaç edilmiş olan bu harekât, Türk ordusunun, Türk zabitan ve kumanda
heyetinin, yüksek kudret ve kahramanlığını tarihte bir daha tespit eden muazzam
bir eserdir. Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve istiklal fikrinin lâyemut
abidesidir. Bu eseri yaratan bir milletin evlâdı, bir ordunun başkumandanı
olduğumdan, mutluluk ve bahtiyarlığım sonsuzdur…”
"..Milletin mukadderatını doğrudan
doğruya deruhte ederek yeis yerine ümit, perişanlık yerine intizam, tereddüt
yerine azim ve iman koyan ve yokluktan koskoca bir varlık çıkaran Meclisimizin,
civanmert ve kahraman ordularının başında bir asker sadakat ve itaatiyle
emirlerinizi yerine getirmiş olduğumdan dolayı, bir insan kalbinin nadiren
duyabileceği bir memnuniyet içindeyim. Kalbim bu meserretle dolu olarak pek
aziz ve muhterem arkadaşlarımı bütün dünyaya karşı temsil ettikleri hürriyet ve
istiklâl fikrinin zaferinden dolayı tebrik ediyorum"
31 Ağustos sabahı harp sahasını gezerken
gördüğü manzara karşısında düşman askerlerinin durumunu şöyle değerlendirir: "Allah’ın
bunlara bunu mukadder etmiş olmasına göre, burada bu vaziyete girenler asker
değildir. Bunlar herhalde caniler ve katillerdir" Yunanlılar
çekilirken, her yeri yakmış, yıkmış ve âciz, müdafaasız ahaliyi, kadın ve
çocukları öldürmüş, yakmıştır. Bu nedenle Atatürk, "Bu müthiş faciayı
kemali lânet ve nefretle yâdetmek lazım gelir" demiştir.
30 Ağustos, bize bağımsızlık, özgürlük, ulusal
egemenlik kapılarını açan bir zaferdir. Bu zaferi “milli varlığı son bulduğu
sanılan” büyük Türk Milleti, askeri ile, komutanı ile, kadını ile çocuğuyla
birlikte kazanmıştır.
Bugün bağımsızlık timsali bayrağımız
gönderinde dalgalanıyorsa, padişahın kulu olmaktan çıkıp özgür vatandaşlar
olduysak, egemenlik Osmanlı sülalesinden millete geçtiyse, Türk olmanın
gururunu yaşayabiliyorsak bunu bu büyük zafere borçluyuz.
Yıllarca süren savaşlardan yorgun ve bitkin
bir halk; insanlar aç ve susuz, üstte yok, başta yok, her evde 3-5 şehit veya
gidip de gelmeyen nişanlı, koca, baba. Bu yokluk ve perişanlık iççinde eksik
olmayan hürriyet ve istiklâl arzusu. Peki Osmanlı ne yapıyor? Kendi ikbali
peşinde. İngiliz’e teslim olmuş, sarayından çıkamıyor ki o saraylar Türk halkı
açıktan hastalıktan, savaşlardan kırılırken ondan bundan borç alınarak
yapılmış. Zafer gerçekleşince Türk halkı mutlu, mesut, padişah ve avenesi ise
üzgün ve mahzun.
Bu eseri yaratan başta Mustafa kemal Paşa
olmak üzere gazilerimize, şehitlerimize şükranlar olsun. Onlar sayesinde
Osmanlının bize bıraktığı işgal edilmiş vatan, yabancı güçlerden temizlenmiş ve
bağımsız bir vatana dönüşmüştür.
Hamdullah Suphi Tanrıöver, 1924 yılında
yapılan, 30 Ağustos’u anma toplantısında bu büyük zaferi kazanan Türk halkını
şöyle anlatmış:
"Burada, hâdise sözden çok kuvvetli
bir mevkidedir. Ben size ne söyleyebilirim ki, bu ovaların üstünde geçen
vak’alar kadar derin, manalı, beliğ ve şümullü olsun. Söz burada fiil
karşısında acizdir. Bakıyorum, aramızda Anadolu kadınları var, hiçbir felâketin
üstüne gözyaşı akıtmamış, yüzleri kayalar gibi katı, yüzleri dağ başlarındaki
kayalar gibi yanık, sayısız muharebelere sayısız şehitler vermiş Anadolu
kadınları var. Aramızda alaca gömlekleriyle, çıplak ayaklarıyla köylüler ve köy
çocukları görünüyor. Dağ başlarındaki yaylalardan Yörükler inmiş, içtimaa onlar
da gelmişler, içtima tamamdır. Burada olanlar kadar burada olmayanlar da
burada… Türk milletinin ruhu, bu harp meydanının kenarında şimdi el bağlamış
duruyor.
Bu
toprakların içinde zerre zerre parıltılarla örtülü, bembeyaz genç dişleri
arasından istiklâl şehitleri bir şey sayıklıyorlar: "Ey Türk milleti,
senin için! Diyar diyar, iklim iklim, bütün o boğuşmalar, o mücahedeler ve bu
ölüm, ey Türk milleti senin için, senin için"
Afyon ovası ve Kocatepe Necmettin Halil
Onan’ın dediği gibi bir devrin battığı yerdir. Bu devrin batması ile, Türkiye
Cumhuriyeti “Yeni bir güneş gibi doğmuştur” ve Türk Ulusu hürriyet zevkini
Cumhuriyet ile birlikte tatmaya başlamıştır.
Necmettin Halil Onan
Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.
Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda,
Gördüğüm bu tümsek, Anadolu’nda,
İstiklal uğrunda, namus yolunda,
Can veren Mehmed’in yattığı yerdir.
Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed’in düşmanı boğduğu sele,
Mübarek kanını kattığı yerdir.
Düşün ki, haşrolan kan, kemik, etin
Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin,
Bir harbin sonunda, bütün milletin,
Hürriyet zevkini tattığı yerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder