21 Kasım 2020 Cumartesi

 

AMERİKA’DAN ‘MÜZAHARET’ TALEP EDENLER

Bir ülkede yöneticilerin veya yönetime talip olanların işbirlikçi ya da teslimiyetçi olması o ülke için çok büyük felakettir. İşbirlikçiler, çıkarlarını dış güçlerin arzuları ile birleştirir, kararlarını onların arzulara göre verirler. Teslimiyetçiler ise, emperyalist güçlerin baskıları karşısında, kendi milletlerine güvenemezler, yılgınlık içerisinde, savaşmadan, kendilerine emanet edilen ülkeyi dış güçlerin arzularına teslim ederler. Zorlukları aşmak için tehditkâr güçlerden yardım isterler; yani düşmanın gazabından düşmana sığınırlar.

Böylelerini mütareke döneminde çok görmüştük. İstanbul’u İngilizler işgali altındayken, Sadrazam Damat Ferit Paşa 30 Mart 1919 günü İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Caltrophe’a gitmiş ve Padişah tarafından hazırlanmış bir belge sunmuştur. Bu belge ile Osmanlı Padişahı Mehmet Vahdettin’in “yabancılara karşı bağımsızlığını koruması, iç güvenliğini sağlaması” için Türkiye’yi on beş yıl süre ile İngiltere’ye sömürge olarak teklif etmiştir. Bu belge, İngiltere’ye uygun gördüğü her yeri işgal etme, istediği her şeyi yapma hakkı veriyordu.

Böylece “ülkenin bağımsızlığı ve iç güvenliği korunmuş olacaktır. Teslimiyetçiliğin bu denlisi tarihte az görülmüştür. Ama Mütareke döneminde başka teslimiyetçilik örnekleri de vardır. Zamanın ‘büyük muharriri’ Refii Cevad (Ulunay) Alemdar gazetesinde şöyle yazıyordu: “…İstiklâlimizi temin edebilmek için kuvvetli bir devletin müzaharetine (yardımcı olmasına, arka çıkmasına) muhtacız, o devlet ki İngiltere’dir ve İngiltere olması lâzımdır, bizi elimizden tutmalı ve para sarf edilmesi lâzım gelen yerleri bize göstererek yaşamaya layık bir kuvvet halinde bizi muhafaza eylemelidir.”

Bu kadar da değil, aynı yıl İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin kurucusu Sait Molla İstanbul gazetesinde şunları yazıyordu: “..Artık mukadderatımız üzerinde ne himaye ne manda kelimeleri bahis mevzu olabilir. Şimdi İngiliz tarafları, İngiliz dostlarınca bahis mevzuu olacak şey, o istiklâlcilerin, takip ettiği gibi beynelmilel (milletler arası) bir vaziyeti intaç edecek (sonuçlandıracak) olan istiklâl değil, İngilizlerin yardımı ve himayesiyle teeyyüd edecek (güçlenecek) olan istiklâldir.”

YENİ CHP’NİN SON DURUMU

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ve İstanbul’un CHP’li Belediye Başkanı İmamoğlu’nun son günlerde verdikleri beyanatları okuyunca Mütareke döneminin teslimiyetçilerini hatırlatmak istedim.

İmamoğlu, "Demokrasinin kurumları yerinde duruyor. Demokratik işleyiş hüküm sürüyor gibi görünüyor. Ama gerçek hayat bunun tam tersi bir yönde akıyor. Denge ve denetleme mekanizmaları fiilen işlevsizleştiriliyor. Demokrasinin temel gereklilikleri, bir temenniye dönüşüyor. Siyasi iktidarın elinde toplanan güç ve yetkiler o kadar artabiliyor ki bir demokrasiden söz edilip edilemeyeceği sorgulanır hale geliyor." ifadeleriyle Türkiye'yi dünyaya şikâyet etmiş.

‘‘Yeni Amerikan Başkanı’na Türkiye konusunda nasıl bir politika izlemesini tavsiye ederdiniz?’’ sorusuna da Kılıçdaroğlu, ‘‘Türkiyedeki bütün demokratikleşme hareketlerini desteklemelerini isteriz’’ cevabını vermiş.

Son olarak, CHP Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz, ABD’de 3 Kasım seçimlerinin galibi ilan edilen Joe Biden yönetiminden beklentilerinin Türkiye’de demokrasiye vurgu yapması olduğunu söylemiş.

Emperyalizmin acımasız gücü Amerika’dan, hem de Amerika’ya karşı ikinci bir istiklâl savaşı verdiğimiz bugünlerde demokrasi dilenin üç CHP’li lider. Birisi Damat Ferit ise, diğeri Sait Molla. CHP’nin üç liderinin bu tutumları ve söylemleri gösteriyor ki, CHP’nin Mustafa Kemal Atatürk’ün CHP’si ile bir benzerliği kalmamış.

ATATÜRK BUGÜNLERE IŞIK TUTUYOR

Bir yanda, “Efendiler! Avrupa’nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlandırmıştır. Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi birtakım zihniyetler belirdi. Halbuki, hangi istiklal vardır ki Ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir!” diyen Atatürk, diğer yanda Amerika’dan destek ve yardım isteyen yeni CHP’liler.

Ülkenin işgal altında olduğu ve bağımsızlık savaşının devam ettiği günlerde Atatürk, Türk milletine yakışan çıkış yoluna şöyle işaret etmiştir:

“… Hasis menfaatlerini kutsal duygulara tercih edip gücünü halktan almayan resmi bir kuvvetle, bunların gücünden yararlanan çıkarcı ve duyguları bakımından yozlaşmış bir azınlığın dışında bütün millet ve memleket, Anadolu’nun sinesinde verilen bir işaret üzerine yığın halinde kıyam etmiş birleşmiştir. İşte hareketi milliye bugünün en büyük sorunu olan milli bütünlüğü ve milli istiklâli korumak için bütün milletin azim ve imanından doğdu…”

Demek ki neymiş, milletinden, memleketinden değil de iktidara gelmek için, Türkiye’de demokrasi yok bahanesi ile ABD’den ve AB’den yardım isteyenler “…çıkarcı ve duyguları bakımından yozlaşmış bir azınlıkmış”.

CHP’yi İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ne benzetenlere Cahit Külebi’nin mısraları ile cevap verelim:

“Biz biliriz bizim işlerimizi

 İşimiz kimseden sorulmamıştır.

 Kılıçla, mızrakla, topla, tüfekle

 Başımız bir kere eğilmemiştir.”

 

Hiç yorum yok: