AMERİKA’DAN ‘MÜZAHARET’ TALEP EDENLER
Bir ülkede yöneticilerin veya yönetime talip olanların
işbirlikçi ya da teslimiyetçi olması o ülke için çok büyük felakettir.
İşbirlikçiler, çıkarlarını dış güçlerin arzuları ile birleştirir, kararlarını onların
arzulara göre verirler. Teslimiyetçiler ise, emperyalist güçlerin baskıları
karşısında, kendi milletlerine güvenemezler, yılgınlık içerisinde, savaşmadan, kendilerine
emanet edilen ülkeyi dış güçlerin arzularına teslim ederler. Zorlukları aşmak
için tehditkâr güçlerden yardım isterler; yani düşmanın gazabından düşmana
sığınırlar.
Böylelerini mütareke döneminde çok görmüştük. İstanbul’u
İngilizler işgali altındayken, Sadrazam Damat Ferit Paşa 30 Mart 1919 günü
İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Caltrophe’a gitmiş ve Padişah
tarafından hazırlanmış bir belge sunmuştur. Bu belge ile Osmanlı Padişahı
Mehmet Vahdettin’in “yabancılara karşı bağımsızlığını koruması, iç güvenliğini
sağlaması” için Türkiye’yi on beş yıl süre ile İngiltere’ye sömürge olarak
teklif etmiştir. Bu belge, İngiltere’ye uygun gördüğü her yeri işgal etme,
istediği her şeyi yapma hakkı veriyordu.
Böylece “ülkenin bağımsızlığı ve iç güvenliği korunmuş
olacaktır. Teslimiyetçiliğin bu denlisi tarihte az görülmüştür. Ama Mütareke
döneminde başka teslimiyetçilik örnekleri de vardır. Zamanın ‘büyük muharriri’
Refii Cevad (Ulunay) Alemdar gazetesinde şöyle yazıyordu: “…İstiklâlimizi temin
edebilmek için kuvvetli bir devletin müzaharetine (yardımcı olmasına, arka
çıkmasına) muhtacız, o devlet ki İngiltere’dir ve İngiltere olması lâzımdır,
bizi elimizden tutmalı ve para sarf edilmesi lâzım gelen yerleri bize
göstererek yaşamaya layık bir kuvvet halinde bizi muhafaza eylemelidir.”
Bu kadar da değil, aynı yıl İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin
kurucusu Sait Molla İstanbul gazetesinde şunları yazıyordu: “..Artık
mukadderatımız üzerinde ne himaye ne manda kelimeleri bahis mevzu olabilir.
Şimdi İngiliz tarafları, İngiliz dostlarınca bahis mevzuu olacak şey, o
istiklâlcilerin, takip ettiği gibi beynelmilel (milletler arası) bir vaziyeti
intaç edecek (sonuçlandıracak) olan istiklâl değil, İngilizlerin yardımı ve
himayesiyle teeyyüd edecek (güçlenecek) olan istiklâldir.”
YENİ CHP’NİN SON DURUMU
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ve İstanbul’un CHP’li
Belediye Başkanı İmamoğlu’nun son günlerde verdikleri beyanatları okuyunca
Mütareke döneminin teslimiyetçilerini hatırlatmak istedim.
İmamoğlu, "Demokrasinin kurumları yerinde duruyor.
Demokratik işleyiş hüküm sürüyor gibi görünüyor. Ama gerçek hayat bunun tam
tersi bir yönde akıyor. Denge ve denetleme mekanizmaları fiilen
işlevsizleştiriliyor. Demokrasinin temel gereklilikleri, bir temenniye
dönüşüyor. Siyasi iktidarın elinde toplanan güç ve yetkiler o kadar artabiliyor
ki bir demokrasiden söz edilip edilemeyeceği sorgulanır hale geliyor."
ifadeleriyle Türkiye'yi dünyaya şikâyet etmiş.
‘‘Yeni Amerikan Başkanı’na Türkiye konusunda nasıl bir
politika izlemesini tavsiye ederdiniz?’’ sorusuna da Kılıçdaroğlu,
‘‘Türkiyedeki bütün demokratikleşme hareketlerini desteklemelerini isteriz’’ cevabını
vermiş.
Son olarak, CHP Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz, ABD’de
3 Kasım seçimlerinin galibi ilan edilen Joe Biden yönetiminden beklentilerinin
Türkiye’de demokrasiye vurgu yapması olduğunu söylemiş.
Emperyalizmin acımasız gücü Amerika’dan, hem de Amerika’ya
karşı ikinci bir istiklâl savaşı verdiğimiz bugünlerde demokrasi dilenin üç
CHP’li lider. Birisi Damat Ferit ise, diğeri Sait Molla. CHP’nin üç liderinin
bu tutumları ve söylemleri gösteriyor ki, CHP’nin Mustafa Kemal Atatürk’ün
CHP’si ile bir benzerliği kalmamış.
ATATÜRK BUGÜNLERE IŞIK TUTUYOR
Bir yanda, “Efendiler! Avrupa’nın bütün ilerlemesine, yükselmesine
ve medenileşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine
yuvarlandırmıştır. Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat
almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri
Avrupa’dan almak gibi birtakım zihniyetler belirdi. Halbuki, hangi istiklal
vardır ki Ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin?
Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir!” diyen Atatürk, diğer yanda
Amerika’dan destek ve yardım isteyen yeni CHP’liler.
Ülkenin işgal altında olduğu ve bağımsızlık savaşının devam
ettiği günlerde Atatürk, Türk milletine yakışan çıkış yoluna şöyle işaret
etmiştir:
“… Hasis menfaatlerini kutsal duygulara tercih edip gücünü
halktan almayan resmi bir kuvvetle, bunların gücünden yararlanan çıkarcı ve
duyguları bakımından yozlaşmış bir azınlığın dışında bütün millet ve memleket,
Anadolu’nun sinesinde verilen bir işaret üzerine yığın halinde kıyam etmiş
birleşmiştir. İşte hareketi milliye bugünün en büyük sorunu olan milli
bütünlüğü ve milli istiklâli korumak için bütün milletin azim ve imanından
doğdu…”
Demek ki neymiş, milletinden, memleketinden değil de
iktidara gelmek için, Türkiye’de demokrasi yok bahanesi ile ABD’den ve AB’den
yardım isteyenler “…çıkarcı ve duyguları bakımından yozlaşmış bir azınlıkmış”.
CHP’yi İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ne benzetenlere Cahit Külebi’nin
mısraları ile cevap verelim:
“Biz biliriz bizim işlerimizi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder