19 Ağustos 2023 Cumartesi

 LİBERAL EKONOMİK SİSTEM VE RASYONEL DÜŞÜNCE

Yükselen enflasyon, artan işsizlik, ardı ardına ilan edilen konkordatolar, iflaslar, fabrikalardan çıkarılan işçiler, bozulan gelir dağılımı, artan ekonomik eşitsizlik, sürekli açık veren cari işlemler, kamunun ve halkın artan borçları içinde bulunduğumuz ekonomik krizin en belirgin kanıtları..

Türkiye, Kapitalist Batı’nın etkisine girip de Atatürk’ün ‘halkçılık’ ve ‘devletçilik’ ilkelerini bir yana bıraktığından bu yana zengin daha zengin, yoksul daha yoksul oluyor. Artan milli gelir belirli ellerde toplanıyor ama halka intikali sınırlı kalıyor.

Türkiye’nin ekonomik ve sosyal durumunu, yaşadığımız çelişkilerin nasıl derinleştiğini rakamlarla anlatalım; durum özetle şu:

Türkiye’de ve emperyalizmin etkili olduğu tüm ülkelerde zenginler zenginleşmekte, zenginlerin en zenginleri daha da zenginleşmekte, yoksulların sayısı artmakta ve giderek daha da yoksullaşmakta.

15 milyon insanımız yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Gelir, servet ve fırsat eşitsizliğinin boyutları büyümekte. Kadınlarımızın durumu daha da vahim; cinsiyet eşit(siz)liğinde 122. Sıradayız.  

Yoksulluk sınırında yaşayan insanların oran Türkiye’de yüzde 14.4. Bu oranla Türkiye 39 ülke arasında üçüncü sırada. Türkiye’de her 4 çocuktan biri açlık sınırında yaşıyor. OECD ortalaması yüzde 12.7. Bebek ölümlerinde 1’inci sıradayız. Bizde binde 9.2  iken, OECD ortalaması 4.6.

Gelelim işçi sınıfına. Temmuz ayındaki asgari ücret artışı ve ara zamlar sayesinde işgücü ödemeleri 2022 yılı üçüncü çeyreğinde yüzde 96.2 arttı. Net işletme artığı/karma gelir ise yüzde 123 arttığı için yani sermayenin elde ettiği kazanç daha fazla olduğundan işgücü ödemelerinin Gayrisafi Katma Değer içerisindeki payı yüzde 26.3'te kaldı. İşgücü ödemelerinin cari fiyatlarla Gayrisafi Katma Değer içerisindeki payı geçen yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 29.5 düzeyindeydi. Özetle, sermayenin geliri arttı, emeğin geliri azaldı.

Türkiye, karşılaştırılabilir zenginlik seviyelerine sahip diğer ülkelere göre daha eşitsiz durumda. Bugün en alttaki %50 servetin %4’ünü, ortadaki %40 servetin %29’unu ve en üstteki %10 toplam hanehalkı servetinin %67’sini elinde tutuyor. Bu oranlar en alttaki %50’nin oldukça düşük bir serveti bulunduğunu yani ülkede çok sayıda “çok yoksul” insan olduğu anlamına geliyor.

HAL BÖYLE OLUNCA:

Kimisi evine götüreceği ekmeğin fiyatını bile hesap ederken kimisi en lüks lokantalarda yiyip de yemek beğenmiyor.

Kimisi çocuğunun okul masraflarını karşılayamamanın acısını çekerken, kimisi çocuğunu en pahalı özel okullara gönderiyor, yetmezmiş gibi özel hocalar tutuyor. Yoksullun çocuğu okurken de zorlanıyor, okulu bitirip iş ararken de; zenginin çocuğu iyi okullarda rahat rahat okuyor, okul bitince de zaten işi hazır oluyor.

Kimileri ülkenin fabrikalarını, işletmelerini, topraklarını, derelerini, madenlerini, limanlarını satıyor, kimileri de bunlardan habersiz televizyonda saçma sapan programlar, diziler izliyor. Aydın geçinenler ise, Erdoğan'ı, Kılıçdaroğlu'nu, Bahçeli'yi, Akşener'i tartışıyor ama sistemi sorgulamak akıllarına gelmiyor. Akıllarına gelmez çünkü sistem izin vermez. Sorgulamaya kalkanları da hemen itibarsızlaştırır.

RASYONEL DÜŞÜNELİM, SİSTEMİ SORGULAYALIM

Açın gazeteler bakın, televizyonları dinleyin tartışılan konulara bakın; partiler tartışılıyor, kişiler tartışılıyor ama sistem sorgulanmıyor. Zaten partiler de bu ekonomik sistem içerisinde çareler sunuyor.

İktidar bir türlü liberal ekonomi uygulamalarından vaz geçemiyor. Muhalefet ise liberal ekonominin savunucularını danışman tutmuş, bununla övünüyor. 

Rasyonel düşünülmediği için sistem sorgulanmıyor. % 1'lik kesim, kapitalist liberal ekonomik modelin en başarılı sistem olduğuna insanları inandırmış; onlarda önyargılar oluşturmuş. Bırakın sosyalizmi; devletçilik, planlı kalkınma bile tu kaka olmuş. Küreselleşmiş, liberalleşmiş bir ekonomik modelin çok başarılı olacağına dair kanaatler insanlarımızın beynine çakılmış. Bu durumda rasyonel düşünce olur mu?

SİSTEMİ DEĞİŞELİM

İktidarı değiştirmek çözüm değildir. İktidarla birlikte sistemi değiştirelim. Özal gider, Çiller gelir; Çiller gider, Derviş gelir; Derviş gider, Erdoğan gelir, Erdoğan gider başka birisi gelir ama sorunlar bitmez.

Türkiye, tasarrufu, yatırımı, üretimi esas alan; planlı, kamu ağırlıklı, emekçilere saygı duyulan; refahın ve gelirin hakkaniyetle dağıtıldığı yeni bir ekonomik sistemi bir an önce uygulamaya başlamalıdır.


Hiç yorum yok: