MİLLÎ HÂKİMİYET
GÜNÜNDEN ÇOCUK BAYRAMINA
16 Mart 1920
tarihinde İstanbul işgal edilmeye başlandı.
İstanbul'un
işgali dolayısıyla Mustafa Kemal Paşa beyanname yayınladı:
"...Bugün
İstanbul'u zorla işgal etmek suretiyle, Osmanlı Devleti'nin 700 senelik hayat
ve hakimiyetine son verildi. Yani, bugün Türk Milleti medeni kabiliyetinin,
hayat ve istiklal hakkının ve bütün istikbalinin müdafaasına davet
edildi."
Osmanlı Mebusan
Meclisi son toplantısını 18 Mart tarihinde yaptı.
11 Nisan 1920
tarihinde Padişah Meclis-i Mebusan’ı kapattığını ilan etti.
Aralarında
hükümet üyeleri ve mebusların da bulunduğu bir heyet Malta’ya sürüldü.
19 Mart 1920’de
Mustafa Kemal Paşa vilayetlere, livada ve kolordu komutanlarına genelge
yayınladı:
"Ankara'da
toplanacak fevkalade selahiyete haiz bir meclis için acele seçim
yapılması."
23 Nisan 1920
meclisin açılış tarihi olarak belirlendi ve 22 Nisan’da Mustafa Kemal Paşa
bütün vilayetlere tamim gönderdi:
"..23
Nisan'dan itibaren bütün mülki ve askeri makamların ve umum milletin mercii meclis-i
mezkur olacağı tamimen arz olunur."
23 Nisan 1920
Ankara’da Büyük Millet Meclisi toplandı.
Toplantıyı en
yaşlı üye olarak başlatan Sinop mebusu açılış konuşmasında şöyle dedi:
“Tam istiklal ile
yaşamak hususunda yaşamak hususunda kati azimde olan çok eskiden beri hür ve
müstakil milletimiz, esaret vaziyetini şiddetle ve kesin olarak reddetmiş ve
hemen vekillerini toplamaya başlayarak büyük meclisinizi vücuda getirmiştir. Bu
büyük meclisin ikinci reisi sıfatıyla ve Allah’ın yardımı ile milletimizin iç
ve dış tam istiklâl içinde kaderini bizzat eline aldığını ve idare etmeğe
başladığını bütün cihana ilân ederek Büyük Millet Meclisini açıyorum.”
TÜRK DEVRİMİ’NİN
İLÂNI VE YENİ DEVLET
Şeref Bey,
milletimizin iç ve dış tam bağımsızlığı içinde kaderini bizzat elinde aldığını
ve idare etmeğe başladığını söylerken aynı zamanda Türk Devrimi’ni de dünyaya
ilân ediyordu: Egemenlik artık Türk milletinindi ve ebediyen de öyle kalacaktı.
Egemenliğin Türk
milletine geçmesiyle birlikte Anadolu’da yeni bir Türk Devleti de doğmuş
oluyordu: TÜRKİYE CUMHURİYETİ
Artık hükumet
Meclis’in hükümetiydi. Ordu Meclis’in ordusuydu. Valiler, kaymakamlar Meclis’in
vali ve kaymakamlarıydı. Meclis ise Türk milletinin meclisiydi.
23 NİSAN MİLLİ
EGEMENLİĞİN ADIDIR
23 Nisan 1920 Türk
tarihinde çok önemli bir gündür çünkü:
Bu tarihte Türk
Milleti tebaa olmaktan çıkmış, egemenliği padişahtan almış ve kendi kaderini
kendisi belirlemeye başlamıştır.
Kendi
evlatlarının kanları ile vatan kıldığı bu topraklarda kulluğu bırakmış, efendi
olmuştur.
Yüzyıllarca
padişahın olan egemenlik bu tarihte Türk milletine geçmiştir.
Türk Milleti,
“medeni kabiliyetinin, hayat ve istiklal hakkının ve bütün istiklalinin
müdafaasına” TBMM’de tecelli eden hür iradesi ile devam etmeye başlamıştır.
23 Nisan denince
akla gelmesi gereken “Hakimiyet-i Milliye ve İstiklal-i Tam” olmalıdır.
23 Nisan, 12
Eylül 1980 darbesine kadar Millî Hakimiyet günüydü. Amerikancı Darbe, bayramın
adını “23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı” diye değiştirdi. Bu değişiklik yapıldıktan sonra “Milli
Egemenlik” bir yana bırakıldı ve bu önemli gün çocuk bayramı olarak kutlanmaya
başlandı.
Bugün artık 23
Nisan denince akla çocuklar geliyor ve bu önemli gün gerçek anlamıyla kutlanmıyor.
Hakimiyet-i Milliye ikinci planda kalıyor, ön plana çocuklar çıkıyor. Hal böyle
olunca da 23 Nisan’ın ve millet egemenliğinin önemi halkımız tarafından iyi
kavranmıyor ve iyi değerlendirilemiyor.
MİLLİ EGEMENLİĞE
VURULAN DARBELER
‘Milli Egemenlik’
emperyalist Batı’nın hiç hoşlanmadığı bir kavramdır. Hakimiyet hep kendisinde
olsun ister. Bu amacına da iktidarları belirleyerek, uluslararası antlaşmaları
kullanarak, ekonomik ve siyasi baskılar, yaptırımlar uygulayarak ulaşmaya
çalışır.
Bu emperyalist
Batı, İMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi oluşumlarla mazlum
milletleri nasıl ekonomik olarak kontrol etmek istiyorsa, İstanbul Sözleşmesi
gibi bazı belgelerle, ikili antlaşmalarla da siyasi açıdan diğer devletler
üzerinde egemenlik kurmaya çalışıyor. Bağımsızlığımıza alenen darbeler vuruyor.
MİLLİ EGEMENLİK
VE İSTANBUL SÖZLEŞMESİ
İstanbul
Sözleşmesi'nin uygulamasını izleyen bir mekanizma var: GREVIO. Bu GREVİO,
sadece izlemiyor, talimatlar da veriyor, hesap soruyor.
GREVIO sözüm ona
tarafsız ve bağımsız 10 uzmandan oluşuyor. Sözüm ona diyorum çünkü
hazırladıkları rapor tam anlamıyla Türkiye karşıtlığını içeriyor.
Bu oluşum,
Türkiye’nin egemenlik haklarına açık bir şekilde müdahale ediyor. Türkiye’nin
bağımsızlığına darbeler vuruyor. Kendisini Atatürkçü olarak tanımlayan bazıları
da bu müdahaleleri beğeniyor, devam etsin istiyor.
Oysa Atatürk’ün
en çok değer verdiği husus millet egemenliği idi. Onun bir sözünü hatırlatalım:
“Egemenlik,
hiçbir mâna, hiçbir şekil ve hiçbir renkte ve işarette ortaklık kabul etmez.”
Bundan sonra, başta
Atatürk olmak üzere, Türk milleti olarak egemenliğimizi kazanmamızı sağlayan
tüm öncülere, şehitlerimize, gazilerimize layık olabilmek ve egemenliğimizi iç
ve dış müdahalelere karşı koruyabilmemiz için, 23 Nisanları önemine ve anlamına
uygun kutlayalım ve çocuklarımızın zihnine Atatürk’ün şu sözünü kazıyalım.
“Hiç şüphe yok,
devletimizin ebedi müddet yaşaması için, memleketimizin kuvvetlenmesi için,
milletimizin refah ve mutluluğu için hayatımız, namusumuz, şerefimiz, geleceğimiz
için ve bütün kutsal kavramlarımız ve nihayet her şeyimiz için mutlaka en
kıskanç hislerimizle, bütün uyanıklığımızla ve bütün kuvvetimizle millî
egemenliğimizi muhafaza ve müdafaa edeceğiz. “
EYUP S. KARAKAŞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder