ÖCALAN’IN DEĞİL AMERİKA’NIN ÇAĞRISI
27 Şubat 2025 Perşembe
13 Şubat 2025 Perşembe
Nazmi haklı, Amasya Türk tarihinde önemli bir yere sahip. Osmanlı padişahlarının birçoğu burada yaşamış ve görev yapmış. Amasya, bunun için "şehzadeler şehri" olarak biliniyor. Bu şehzadeler arasında Çelebi Mehmet, II. Murat, Fatih Sultan Mehmet, II. Beyazıd da var. I. Beyazıt'ın Timur'a yenilmesi sonrası başlayan fetret devrinde, Çelebi Mehmet Amasya'ya yerleşir ve mücadelesini buradan yürüterek, birliği sağlar ve padişah olur.
Atatürk Amasya'ya gelmeden önce 25 Mayıs 1919'da Havza'ya gelir. Burada büyük bir miting düzenler. 28 Mayıs'ta bir genelge yayınlar. Bu genelge ile milli şuur uyandırılarak halkın işgallere karşı direnmesi ve dağınık askeri birliklerin toparlanması amaçlanmıştır.
Atatürk Amasya'ya 5 kere gelir. Amasya Tamimi ilk gelişinde yayınlanır. 12 Haziran'da Amasya'ya gelen Atatürk, 21 Haziran'da Saraydüzü Kışlası'nda kumandanları toplar ve bu tarihte görüşmeler başlar. 22 Haziran sabahına kadar görüşmeler devam eder ve sonuçta Amasya Tamimi hazırlanır ve yayınlanır.
Toplantıya Mustafa Kemal Paşa’den başka Ali Fuat Paşa, Rauf Orbay, Refet Bey ve bazı daha düşük rütbeli subaylar katılmış. Kazım Karabekir Paşa Cafer Tayyar Bey, Mersinli Cemal Paşa da toplantıya telgraf başında katılmışlar.
Saraydüzü Kışlası
Amasya Tamimi'nin ilk maddesinin başlangıcı şöyle:
"1- Vatanın tamamı, milletin istiklâli tehlikededir. Hükümet merkezi İtilaf Devletleri'nin etkisi ve denetimi altında bulunduğundan, sahip olduğu sorumluluğun gereklerini yerine getirememektedir. Bu durum, milletimizi adı var, kendi yok durumuna düşürüyor.
"Milletin istiklâlini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır." Milletin durumunu ve davranışını göz önünde bulundurarak haklarını dünyaya duyurmak için her türlü etki ve denetimden uzak bir milli heyetin varlığı gerekmektedir. Bunun için her taraftan vuku bulan teklif ve milli istek üzerine Anadolu'nun en güvenilir yeri olan Sivas'ta milli bir kongrenin süratle toplanması kararlaştırılmıştır.
Mustafa Kemal Paşa, Amasya'da çok kalmaz, Sivas üzerinden Erzurum'a gider ve Erzurum kongresini toplar.
Amasya Tamimi anısına Yavuz Sultan Selim meydanında, 1981 yılında Prof. Dr. Tankut Öktem tarafından Atatürk Anıtı yapılmış. Heykelde Atatürkten başka diğer paşalar, askerler ve amasya halkını temsil eden kişiler var.
Amasya Tamimi Heykeli
Amasya Tamimi Heykeli
Osmanlı döneminden kalan çok sayıda eser var. Bunlardan gördüklerimizi anlatalım:
GÜMÜŞLÜ CAMİİ
Caminin ilk yapım tarihi 1326, yaptıranı Taceddin Mahmud Çelebi’dir. Cami 1688 yılında bir kez daha onarımdan geçirilmiştir. Camiye bugün kullanılan adı bu onarımı gerçekleştiren Gümüşlüzade İbrahim Bey isminden geliyor, Onarımdan bu yana camiye Gümüşlü Camii deniyor.
Gümüşlü Camii
MEHMET PAŞA CAMİİ
Mehmet Paşa Cami; 1486 yılında II.Bayezid'in oğlu Şehzade Ahmet’in Lala’sı Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır.
Mehmet Paşa Camii
HATUNİYE CAMİİ
II. Bayezid’in eşi Bülbül Hatun tarafından 1510 senesinde yaptırılan külliyenin içerisinde yer alır. Fotoğrafta Yeşilırmak'ın karşı kıyısında cami ve yanındaki hamam görülüyor.
Hatuniye camii ve yanında Yıldız hamamı
II. BÂYEZİD KÜLLİYESİ
1485-1486 yılları arasında Osmanlı Sultanı II. Bâyezid’in talimatıyla Amasya Sancak Beyi Şehzade Ahmed tarafından yaptırılmıştır. Külliye ilk inşa edildiğinde; imaret olarak bilinen yapı, mut’ime-hâne (yemekhane), matbah (mutfak), kiler, fırın ve ahır olmak üzere beş ayrı bölümden oluşmakta iken; günümüze cami, medrese ve imaret kısımları ulaşmıştır.
Bayezid Camii
Beyazıd Camii ve Tarihi Çınar
AMASYA SAAT KULESİ VE HELKIS KÖPRÜSÜ
Amasya’nın merkezinde, Yeşilırmak'ın üzerinde yer alan Helkıs Köprüsü’nün yanında inşa edilen Amasya Saat Kulesi, 1865 senesinde şehrin yöneticisi olan Şair Ziya Paşa'nın emriyle yapılmıştır.
Helkıs Köprüsü ve Saat Kulesi
AMASYA (1)
Sabuncuoğlu’ndan bahsedince Amasya’dan söz etmemek olmaz. Ancak birkaç saat görebildiğimiz Amasya’yı kendi çektiğim fotoğraflar eşliğinde anlatmaya çalışacağım:
Amasya, Hititlerden zamanımıza kadar çok sayıda medeniyetin geliştiği, çok sayıda devletin egemenliğinde kaldığı bir yerleşim birimi. 1071’den sonra Türklerin egemenliğine girmiş ve Türk-İslam medeniyetine büyük katkılar sunmuş.
Selçuklulardan sonra Osmanlı devleti burayı yönetmeye başlamış. Çok sayıda şehzade burada yaşayarak tecrübe kazanmış. Bu nedenle Amasya’ya “Şehzadeler Şehri” deniyor.
Dünyanın ilk coğrafyacısı kabul edilen Strabon, kendi kentini şöyle anlatıyor:
“… Benim kentim içinde İris (Yeşilırmak) nehrinin aktığı geniş ve derin bir vadide kurulmuştur. İnsan emeği buraya hem kent, hem kale karakterini kazandırmıştır. Çünkü burası çok yüksek ve sarp kayalardan oluşmakta ve bu kaya kütleleri dimdik bir biçimde nehre doğru inmektedir... Ve nehrin sahilinde kentin kurulmuş olduğu bölümünde bir duvar ve her iki tarafta da sivri tepelere doğru uzanan duvarlar vardır. Kayadan oluşan bu tepeler iki tane olup doğal bir şekilde muhteşem birer kule gibi yükselmektedir. Bu çevre içinde kralların hem sarayları hem de mezar anıtları bulunmaktadır. Her ne kadar şimdi bir eyalet ise de Amaseia (Amasya) bir zamanlar krallara aitti...”
Strabon’un Yeşilırmak kıyısındaki heykeli
Strabon’un yazdığı gibi; Sivas Suşehri’nden doğan Yeşilırmak Samsun’un Çarşamba kazasında deniz dökülür ve bu yolculuğu sırasında Amasya'dan geçer ve kent merkezini ikiye ayırır.
Yeşilırmak
Yeşilırmak’ın kuzey kıyısındaki yamaçlarda çok sayıda kaya mezarı var. Pontus Kral Kaya Mezarları 2015 yılında UNESCO “Dünya Mirası Geçici Listesi” ne kabul edilmiş. Amasya’nın Pontus Krallığı’nın başkenti olmasıyla birlikte, dağın güney yamacına anıtsal kaya mezarları inşa edilmiştir. İlk beş Pontus kralına ait olan ve anıtsal ölçülerde düzenlenen mezarlar ana kayadan galerilerle ayrılarak U biçiminde oyulmuşlar. Kaya mezarları; dünyada kaya mezarı geleneğinin seçkin örnekleri arasında kabul edilir.
Kral mezarları
Kaya mezarları ve Yeşilırmak kenarındaki Amasya’ya has evler.
Biraz da Alçak Köprü ’den söz edelim. Roma Devleti’nin Amasya’da hüküm sürdüğü dönemde Yeşilırmak üzerine inşa edilmiş, düzgün kesme taşlardan dört yüksek kemer üzerine yapılmış. Zamanla ayakları ırmağın içine gömülerek yalnızca köprü bölümü yüzeyde kalmış. Osmanlı Devleti döneminde yeniden inşa edilmiş. Günümüzde de kentin iki yakasını birbirine bağlamaya devam ediyor.
Yeşilırmak, Alçak Köprü ve Amasya evleri.
Yeşilırmak kıyısında görülmeye değer çok güzel evler var. Kendine özgü mimari geleneğe sahip olan bu evler Osmanlı döneminde yapılmış ve günümüze kadar ulaşabilmiş. Bitişik şekilde sıralanan evler, haremlik ve selamlık olarak ayrılmıştır. Roma döneminden kalma surların üzerinde, ahşap malzemeden yapılmış ve beyaza boyanmış haliyle çok güzel bir görüntü sunuyor.
Yalıboyu Evleri ve Yeşilırmak
Amasya'ya devam edeceğim; az sonra...
12 Şubat 2025 Çarşamba
Selçuklular, Beylikler ve Osmanlılar zamanında farklı şehirlerde darüşşifâlar yapılmış. Bunlardan en eski olanı Kayseri'deki Gevher Nesibe Darüşşifâsı. Amasya'daki şifahane de Osmanlı öncesi yapılmış. Şerafettin Sabuncuoğlu Amasya'da yaşadığı için onun şifahaneye onun adı verilmiş.
Osmanlı döneminde 8 şifahane yapılmış; beşi İstanbul^da, diğerleri Edirne, Manisa ve Bursa'da Bunlardan en büyüğü İstanbul'daki Fatih Darrüşifâsı ama ne yazık ki depremlerle yıkılmış ve günümüze ulaşmamış. Edirne'de olanı ben de görmüştüm.
6 sene önce Samsun'dan Kayseri'ye dönerken yolu uzattık ve Amasya'ya uğradık. Şerafettin Sabuncuoğlu Şifahanesini de o zaman gezdik, gördük. Sabuncuoğlu uzun yıllar bu şifahanede çalışmış. Bina 2011'den bu yana Sabuncuoğlu Tıp ve Cerrahi Tarihi Müzesi olarak hizmet veriyor. Cerrahiyyetü-l Haniye kitabındaki çizimlerden yola çıkarak yaptırılan 10 ayrı branştaki tıp ve cerrahi aletlerinin sergileniyor ve tedavi yöntemlerinin gösteriliyor.
Sabuncuoğlu, en önemli eseri olan Cerrâhiyye-i İlhaniye'yi bitirdikten sonra İstanbul'a gitmiş ve eseri Fatih'e takdim etmiş. Kitabın en önemli özelliği, tıp tarihinde ilk defa cerrahî müdahaleleri gösteren minyatür tekniğinde yapılmış çeşitli resimler içermesi vesade bir Türkçe ile kaleme alınmış olmasıdır.
Mücerrebnâme onun bir diğer önemli eseridir. . İlk Türkçe deneysel tıp eseridir. Sabuncuoğlu bu eserde tıpta kullanılan ilaçları hazırlanış şekillerine (hap, merhem, şurup, toz, lavman, macun, yakı..) göre on yedi bölüm altında inceleyip bu ilaçları etki, endikasyon ve nasıl kullanılacağına göre düzenlemiştir. Bu ilaçları çeşitli hayvanlar, insanlar ve kendi üzerinde denemiştir
Erciyes Üniversitesi Tıp Tarihi Enstitüsü olarak bu eseri yeni yazıya çevirmiştik. Ben Ortopedi dalını ilgilendiren bölümü İlahiyat Fakültesinden eski yazıyı bilen bir arkadaşla beraber yazmıştım.
Sevgili Nazmi'nin dediği gibi bazı hastalar şifahanelerde müzikle tadavi edilmeye çalışmış ama yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi ilaç ve cerrahi tedaviler de uygulanmış. Sabuncuöğlu'nun kitabinda uyguladığı cerrahi yöntemleri minyatürlerle anlatmaya çalışmış.
Ekte benim çektiğim fotoğraflar ve bazı minyatürlerin görüntüleri var.