32 YIL ÖNCE YAZDIKLARIM
Bu yazıyı 32 yıl önce yazmıştım. O günden bu yanan ne yazık ki Türkiye adım adım Sevre doğru gitti; gitmeye de devam ediyor.
Suriye’deki son gelişmeler, Batı’ emperyalizminin Sevr’i gerçekleştirmek için attığı önemli bir adımdır.
33 Yıl önce yazıp yayımladığım yazı:
Meselenin
asıl kaynağı batılı ülkelerin menfaatlerini iki yönde geliştirme istek ve çabasıdır.
Bunlardan birincisi, Ortadoğu’ya dolayısıyla bu bölgedeki petrollere ve diğer yer
altı zenginliklerine hakim olmak için bir kukla devlet kurma arzusu; İkincisi ise
onların “Şark Meselesi” olarak isimlendirdileri sorunlarını çğzme isteğidir.
“Şark Meselesi” 19. yüzyılda emperyalist Avrupa’nın ortaya attığı politik bir terimdir. Bu meselenin aslı ise Hıristiyan Batı’nın Müslüman Türkleri Avrupa ve Anadolu’da istememeleridir…
İSYANLAR VE İSTEKLER
T.C.nin
kuruluşu sonrasında ve daha sonraki yıllarda 3 önemli isyan hareketi olmuştur:
1920 Koçgiri, 1925 Şeyh Sait, 1938 Dersim hareketleri aslında bir milli isyan
hareketi değildir. Özellikle 1925 Şeyh Sait İsyanı’nın Musul ve Kerkük
meselesinin İngilizlerle müzakereye girişilip T.C. lehine halledileceği zamana
gelmesi tesadüfi değildir. 1938 Dersim harekatının ise Hatay meselesi
sonrasında doğan gergin zamanda olması tahriklerin dış kaynaklı olduğunu
göstermektedir.
- Kürdistan
vilayetleri tek ülke halinde birleşmeli ve Cumhuriyet içinde muhtariyet verilmeli;
- Kürtçe resmi öğrenim dili haline getirilmeli;
- Kürtçe basın ve yayına müsaade edilmeli.
1961 yılında Silopi’de kurulan Irak Kürdistan Partisi ise programına şunları almıştır:
1. T.C. Anayasa’sı değiştirilmelidir.
2. Anayasa’ya Türk ve Kürt terimleri konulmalıdır.
3. Türk Devleti’nin iki milletten oluştuğu kabul
edilmelidir.
4. Kürtçe yayın yapılmasına müsaade edilmelidir. Okullarda Kürtçe okutulmalı, radyoda Kürtçe neşriyat yapılmalıdır.
Devrimci Doğu Kültür Dernekleri’nin 1969’da yayınladıkları
bildiri’de ise şunlar vardı:
- Sivas
il hududundan itibaren Doğu’da bir Kürt devleti kurulması çalışmaları
yapılmalıdır.
- Kürtlerin
etnik bir grup olduğu propaganda edilmelidir.
- Türk
ordusu işgal ordusu olarak gösterilmektedir.
- Eylemler Türk Solu ile birlikte yapılmalıdır.
Zamanımızda ise bu görüşleri vatan ve milletin bölünmez bütünlüğü için yemin edenler (millet vekilleri) kolaylıkla savunmaktadır.
PKK
1984 yılında PKK ilk defa ilçe basarak terörist ve bölücü faaliyetlere hız kazandırmıştır. Körfez harekatı ile de durum daha vahim bir hal almıştır.
Bugün artık her gün birkaç vatan evladı güvenlik görevlimiz şehit edilmekte, devlet daireleri kurşunlanmakta, bombalanmaktadır. Bu olayların esas sebebi daha önce belirttiğimiz gibi Doğu ve Güneydoğumuzu da içine alacak kukla bir Kürdistan devletinin kurulmak istenmesidir.
Bir devletin kurulması için üç unsur gereklidir.
- Birbirleri
ile yaşamaya karar vermiş, müşterek kültür, tarih v.s. gibi değerlere
sahip bir topluluk yani millet,
- Bu
milletin üzerinde yaşayacağı topraklar yani vatan,
- Bu topraklar üzerinde bu milletin hakim olması, otoritesini kullanabilmesi yani hükümranlık.
DEVLETİN ÜÇ UNSURU
İşte Kürt Devleti’ni oluşturmak için bu üç unsurun gerçekleşmesine çalışılmaktadır.
Daha önce bahsedildiği gibi İngiltere başta olmak üzere 19.
yüzyıl başlarından itibaren propaganda edilen, “Kürtlerin ayrı bir millet
olduğu” görüşü dünya kamuoyunca kabul görmüştür. Türk Kamuoyunda da bu düşünce
kabul görür hale gelmiştir. Bu görüşün kabul görmesinde “Türkçe’den başka
dillerde yapılacak yayınlar hakkında kanunun” iptali ile birlikte başlayan
resmi ağızlı beyanların büyük rolü olmuştur.
Herkes anadili ile konuşabilmelidir şeklinde gerekçe gösterilerek 12 Eylül yönetimi ile getirilen kanun iptal edilmiştir. Bu iptal işlemi esnasında Kürtlerin ayrı bir millet olduğu ve nüfuslarının en az 12.000.000 olduğu şeklinde resmi beyanlar olmuştur.
Devlet için ikinci unsurunun ‘Hükümranlık’ olduğunu söylemiştik. Kürdistan olarak isimlendirilecek Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğusunda ve Irak ve Suriye’nin kuzeyinde TürkiyeSuriye ve Irak Devletinin hakimiyeti ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır.
Irak’ın kuzeyinde, körfez harekatından sonra, (36.paralel) Irak devletinin hakimiyeti müttefik ülkelerin gayreti ile ortadan kalkmıştır. Kukla Kürdistan kurmak isteyen ABD ve müttefikleri bu bölgede Irak’ın denetimi yeniden kazanmaması için Çekiç Gücü Silopi’ye yerleştirmişlerdir. Bahane olarak Irak’ın bu bölge halkına olan kötü muamelesini önlemek gereğini ileri sürmüşlerdir. Yani tez şudur: “Kuzey Irak’ta Kürtler yaşamaktadır. Irak bunların haklarını vermemektedir. İsyan eden bu insanlara kötü davranmaktadır. İnsan haklarına kötü davranmaktadır. İnsan hakları savunucusu ABD ve müttefiklerinin de bu insanları kazanmak için Çekiç Gücü T.C. Güneyine yerleştirmişlerdir.”
Yeni deblet için, Güneydoğu’muzda devlet otoritesinin de kalkması gerekir (hükümranlık). Bunun içinde terör metot olarak kullanılmaktadır. PKK, terör eylemleri ile bölge halkına esas gücün kendisinde olduğunu göstermeye ve halkta ve devlet kademelerinde yılgınlık doğmasına çalışmaktadır.
Kuzey Irak’ta ABD kontrolünde bir devletin kurulması gerçekleşmek üzeredir. Seçim yapılmıştır; Hükümet kurulmuştur; Ordu kurulmaktadır.
ATATÜRK VE KÜRTÇÜLÜK
Bu devlet kuruluktan
sonra korkarım ki Çekiç Güç T.C. deki Kürtlerin korunmasını üstlenir ve T.C.
otoritesi Güney Doğudan kaldırarak kürt devletinin sınırları genişletilmiş
olur. Bunu önlemek uygulanan şimdiki politikalar ile zordur. Çünkü biz de
bu insanların farklı bir millet olduğunu kabullenmiş bulunuyoruz.
Atatürk ve daha sonraki devlet adamları Kürtlerin ayrı bir millet olduğu fikrini asla kabul etmemişlerdir ki doğrusuda budur.
Atatürk bir coğrafya kitabında şunları yazıyor:
“Türkiye bugün yalnız Türklerin yerleşmiş olduğu araziden mürekkeptir. Türk olmayanlar, Türklüğe yabancı olanlar vatan haricinde kalmış veya çıkarılmış bu suretle milli birlik temin edilmiştir. Fakat birçok Türk vatandaşımız Lozan müdahalesiyle çizilen yeni hudutlarımız haricinde kalmıştır. Türkiye’de ekalliyet teşkil eden unsurlar Rumlar, Ermeniler ve Musevilerden ibarettir.”
Atatürk döneminde şekillenen bu milli politika zamanla terkedilmiş hatta zamanımızda bununla da yetinilmemiş “Kürtçe” ve “Kürt Irkı” devamlı gündemde tutulmaya çalışılmıştır. Hatta T.B.M.M. çatısı altında Kürtlere özgürlük isteyen milletvekilleri çıkabilmiştir.
PKK’YA VERİLEN GÖREV
Son olarak Terör Örgütü PKK’nın lideri ateşkes ilan ettiğini belirtmiş ve bazı haklar verildiği takdirde ateşkesin devam edeceğini bildirmiştir. Onun Türkiye’deki uzantısı olanlar ve bazı gafil kimseler de Apo ve militanlarına yeni bir siyasi sıfat ve hüviyet kazandırmaya çalışmaktadırlar. PKK’nın ateşkes ilanı bir taktik anlayış gereğidir. PKK’nın görevlerinden biri silahlı propagandadır. Bu propaganda ile Anadolu’nun Doğu ve Güneydoğusunda, Türklerden ayrı bir Kürt Milleti yaşadığını dünya ve maalesef Türk kamuoyuna kabul ettirmiştir. Dolayısıyla görevlerinden birini başarı ile tamamlanmıştır.
İkinci görevini ise, bu bölgede T.C.nin otoritesini ortadan kaldırarak kendi hükümranlıklarını kabul ettirmeyi, güvenlik güçlerimizin ve yöre halkının mücadelesi sonucu başaramamıştır. Bu sebeple de PKK lideri ateşkes ilan ettiğini açıklamıştır. Ateşkesin devamı için ileri sürdüğü istekler ise bölücü örgütlerin 1960’lı yıllarda yazdıkları ile aynıdır.
SEVR YA DA LOZAN
Türkiye’nin önünde şimdi iki yol vardır. Biri Sevr’e diğer Lozan’a gitmektedir.
Türkiye eğer Sevr’e gitmek istiyorsa yapacağı işlemler şunlardır:
- T.C.
Devleti’nin üniter yapısı tartışmaya açılmalı, federatif devlet modeli
üzerinde durulmalıdır.
- T.C.
Devleti içinde farklı iki millet olduğu belirtilerek I. Cumhuriyet
tartışılmalı, II. Cumhuriyet kurulması için propaganda yapılmalıdır.
- Kürtçe
TV, gazete, kitap, gibi yayınların yapılması kolaylaştırılmalıdır.
- Anadolu’nun
Güney Doğusunda muhtar bir bölge kurulmalıdır. Bu bölgede güvenlik ve
asayişi PKK militanları sağlamalıdır.
- Her
ihtimale karşı Çekiç Güç’ün göreve devam etmesi sağlanmalı, bu bölgedeki
halkın hakları bu güce emanet edilmelidir.
- Irak
Devletinin 36. paralelin kuzeyinde otoritesinin kalmaması sağlanmalıdır.
- Irak’ın
kuzeyi ile Anadolu’nun güneydoğusu bileştirilerek Kürt Devleti
kurulmalıdır.
Türkiye elbetteki Sevr yolunu seçemeyeceğine göre ikinci yolu seçmelidir ve şunları yapmalıdır:
- Türkiye
Cumhuriyeti içerisinde Rum, Ermeni, ve Yahudilerden başka bir azınlık
grubu olmadığı bütün dünyaya ilan edilmelidir.
- T.C.
vatandaşlarının hepsinin bu devletin birinci sınıf vatandaşı olduğu, etnik
temeli ne olursa olsun herkesin Yüce Türk Milleti’nin birer ferdi olduğu
anlatılmalıdır.
- Devletin
üniter (tekil) yapısı tartışma konusu yapılmamalı federatif bir yapıdan
söz dahi edilmemelidir.
- Devletin
resmi otoritesi ülkenin her karış toprağında hakim kılınmalıdır.
- Devletin
şefkati her vatandaşa ulaşmalı, bölgeler ve insanlar arası gelir
dağılımındaki bozukluk düzeltilmelidir.
- Resmi
dilin Türkçe olduğu ve bu dilden başka bir dille eğitimin mümkün olmadığı
anlatılmalıdır.
- Apo
veya PKK adına konuşan hiçbir kimse devletin muhatabı olarak kabul
edilmemelidir. Bu hususta Türk adaleti son söz sahibi kılınmalıdr.
- Irak’ın
toprak bütünlüğü savunulmalıdır. Bu ülkede demokratik devlet yapısının
kurulması teşvik edilmelidir.
- Çekiç
Gücün bölgeden uzaklaştırılması sağlanmalıdır.
- Batılı ülkelerin bölgedeki faaliyetleri yakından takip edilmelidir.
Bütün bunları gerçekleştirmeye kalkarken Apo tekrar kan
dökebilir endişesi yersizdir. Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’nin nasıl kurulduğunu
anlattığı Büyük Nutku’nun sonunda şunları söylüyor: “Bugün vasıl olduğumuz netice milli musibetlerin intihabı ve bu aziz
vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir. Bu neticeyi Türk Gençliğine
emanet ediyorum.”
T.C. Devleti’ni kurmak için vatanın her köşesini kanları ile
sulamasını bilen milletimiz onu ebediyete kadar yaşatmak için de gerekirse
şimdi de asil kanını aziz vatan topraklarına dökmekten çekinmez.